28 Eylül 2024

Ah Mehmet Şimşek!

Şöyle 22 yıla, 22 yıl sonunda geldiğimiz yere bir bakın; ister Türkçe ister İngilizce: Tek düğüncü Mustaa Bey, tek derdimiz damada hediyeler, tek kirimiz, pasımız, çamurumuz “düğün davetiyesi olsa” değil mi?

Siz mi çok safsınız yoksa biz enayiliğin son safhasında mıyız?

Etik demek, etik; biz bu kadar enayi görülmek için ne ettik?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkan Yardımcısı şey yapmış: Düğününe banka genel müdürlerini de davet etmiş. Onlar da tabii eli boş gelmemiş. Oysa yardımcının, müdüründen, neyinden şeyinden hediye ya da yardım kabul ettiği bankalar zaten kendisinin denetlemekle sorumlu olduğu masalar, kasalarmış. Ekonomiden, bir süredir yine yeniden krizden, yoksullaşmadan, kemer sıkmadan, kaynak aktarmaktan sorumlu, ilk yardım gerekince sirenleri çalınan “ambulans” Bakan Şimşek’de şimşek çakmış. Soruşturma şey etmiş.

Masal böyle.

Açmıştır soruşturmayı, diyeceğim yok da…

Diyeceğim şu: Ah Mehmet Şimşek, iktidarın 22 yıldır “Eti benim, kemiği de benim” diyerek büyüttüğü, zenginleşiyor zannedilirken birden ahalisi yoksullaşan bu düzende “etik” derdiniz bu olsun!

Bütün sistem böyle işliyor Şimşek Bey. Değil mi? İşlemiyor mu?

BDDK Başkan Yardımcısı Mustafa Aydın'ın düğününden bir kare

Refah içinde yönetmekle sorumlu oldukları milletin kamu kaynaklarını kanka kaymaklara aktarıp bir miktarını da “hediye”ye dönüştürmüş bir sistem yok mu? Ekonomi çuvalladığında, büyüme patinaj yaptığında, kamu kaynakları çoraklaştığında, önce düşük faizle ve kur ile enflasyonla, sonra yüksek faiz ve yine enflasyonla, halkın gelir artışını kâğıt üstünde bırakıp onların cebinden, sofrasından “hediye” dağıtan bir sistem yok mu?

Ormanlar, kıyılar, kamu arazileri “hediye” sistemiyle gasp edilmedi mi, cepten cebe dolaşmadı mı?

Sayın Şimşek, bayım Şimşek… Bütün çark “hediye” ile dönüyor, hiç mi görmediniz, hiç mi sormadınız, hiç mi şaşırmadınız, hiç mi ayıplamadınız, “ben şimdi bu emme basma tulumbanın ortağı mıyım” diye hiç mi hayıflanmadınız?

Her şey etikti de adamcağızın düğünü mü battı? O da bakmış sisteme, o da bakmış yukarıya, aşağıya, sağa sola, “Ne var ki bunda” deyivermiş olmalı. Hakikaten, ne var ki bunda! “Hediye”nin büyük parçalarına gözlerinizi kapatıp Mustaa Bey’in düğününü burnundan getirmeseydiniz keşke! “Sizinkiler”e her gün düğün, bayram. Üstelik bir de sık sık şunu bunu azarlayarak!

Sadece para pul değil, etik bakanım: Narin olayına mesela, bir de oradan bakın. Bu kadar sürüncemede kalması hakikatin; bu kadar oyalama, yanıltma, bir köyde bile öyle bir organizasyon hangi siyasi bağlarla, hangi “kayırma” ve sessizlik sistemiyle mümkün olabilmiş!

Yani sadece düğün değil, sizin “Etik İmparatorluğu”nda cenaze de şaibeli! Sadece eller havaya değil, küçücük bir çocuğun aile ve köy içi şiddete ve ölüme mahkum edilmesinde de ne ilişkiler var. Yok mu! İçiniz rahat mı? Vicdanınıza sadece düğün mü battı?

Aklıma neler geliyor da akıl mı kaldı bizde! “Erkek oligarşisi”nde yılda kaç kadın öldürülüyor, kaç çocuk cansız ya da canlı kurban ediliyor ve bu nasıl bu kadar kolay mümkün oluyor diye sormadınız mı hiç? “İstanbul Sözleşmesi” sözde muhafazakâr, ahlaklı bir siyaset ağının kendi tabanındaki erkeklere “hediyesi” değil mi? Kadınların canı ile de takas edilmiyor mu erkek erkek oylar!

Korunan katiller, kollanan soyguncular, kayırılan tacizciler, katlanılan mafya ağlarının sizin “düğün hassasiyeti” kadar bir kıymeti yok mu! Mustaa Bey’e “hediye” getiren düğüncü bankacılar sanki çok özerk, sanki devletin buyurganlığı ile aralarındaki tek ilişki iki bilezik, üç beşibiryerde, altın keseleri filan da, milyarlar, trilyonlar iktidarınızın “Komuta ve Kayırma Merkezi”ne bağlı, bağımlı değiller!

Üç beş kayırılan gruba bankalardan, bilhassa kamu bankalarından yani sözde halkın malından verilen “hediyeler” onlar için zaten elle gelen düğün olmadı mı?

Etik sadece kurallara dair bir şey değil, vicdana dair, o vicdanın görme, anlama ve konuşma, karşı çıkabilme cesaretine de dair; Yıldırım olmasa da Şimşek olan Sayın Bakan! Bir teraziniz olacak, bir tarafa diyelim Damat Mustafa’yı koyacaksınız, diğer kefeye gördüğünüz, gözlerinizi kapadığınız her bir şeyi. Damat da olur, evlat da; kanka da olur, banka da; cinayet de olur, Diyanet de, ticaret de; hediye de olur, hamiline tediye de; Mustafa da olur, o da olur!

Şöyle 22 yıla, 22 yıl sonunda geldiğimiz yere bir bakın; ister Türkçe ister İngilizce: Tek düğüncü Mustaa Bey, tek derdimiz damada hediyeler, tek kirimiz, pasımız, çamurumuz “düğün davetiyesi olsa” değil mi?

Bence bırakın düğünle uğraşmayı; tadını çıkarın, çıkın piste, halay çekin!

Ah Mehmet Şimşek! Hassasiyetinize saygılar, selamlar!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Koyun gibi misin kardeşim!

Kimimiz, içimizde, üstümüzde, dünyamızda hâkim olan, hükmeden birileri “zeki insan” oluyor; kalanlarımız “koyun” ve hayvanlar ise “düşünmekten yoksun!”

‘Kendini sevmek’ yeterli mi gülüm!

“Ayrıştırma” insanı insandan koparmak kadar, acıları da ortaklaştırmamak, farklı itiraz ve isyan biçimleri ya da ihtimallerini bir “barikat”ta buluşturmamak, ama bireysel hayata sıkı sıkı sarmak ve sarılmakla sürüp gidiyor. Cesurlar elbette var, ama cesur kitleler yok; istisnai anlar ve günler dışında

Çöp çocuklar çöpe!

Öğretim dışında kalmış yüzbinlerce çocuk. Aile yanında temel ihtiyaçlarının karşılanmasından uzakta on binlerce çocuk. Çöplerimize karışmış onlarca çocuk

"
"