Almayı hak edebilmek için kendimi almaktan alıkoyduğum şey, toprağa atılan tohumun bir fidana dönüşerek yüzeye çıkması gibi önümde beliriyor.
Küçük şeyler ne görkemli, dikkatle bakınca. Ona yönelik dikkatim, belki elimden başka bir şey gelmediğinden, sevgimin yegâne ifadesi olduydu. Yanı başında öylece beklerdim, perişanlığım ona bulaşmasın diye, biraz mesafeyle. Ancak dolaylı bir yolla söyleyebilirdim diyeceklerimi, ancak dolaylı bir dille konuşabilirdim. Zelzelenin ardından enkaz toprağında büyüyen fidan, ne güzelsin. Sen yeşerdikçe, kuruyan gövdemden taze bir dal ayrılıyor.
***
Haydi, yürüyelim: Vefa’ya ve Şehzadebaşı’na. Haydi, Süleymaniye’ye ve Haliç’e; Mısır Çarşısı’na ve Çukurcuma’ya. Haydi, Cağaloğlu’ya ve Çemberlitaş’a ve Nuruosmaniye’ye. Haydi, Tahtakale ve Unkapanı, haydi Dolapdere ve Dolmabahçe. Haydi, Tophane’ye ve Yahya Efendi’ye ve Ortaköy’e. Ben kendimden uzağa, sana doğru yürüdüm sanki. Yürüyerek nereye yaklaşıyorduk bilmiyordum. Yürürken yakınlığı ne aradım, ne düşledim, ama yakınlığımızı fark ettim. Yürüdüğümüz yerler benim geçmişimdi, bazen sana anlatmak, aktarmak, açıklamak istedim. Seni tümüyle ve olduğun gibi severken içimde kendimi dönüştürerek seni dönüştürmek arzusuna da rastladım. Şehrimizde aksak titrek iki yoldaş dolaşırken kendimi biraz daha anladım. Bu senin beni anlayabilmen için miydi diye endişelendim. Kendimi anlamayı ve anlaşılmayı sana sevgime itaat etmeye mecbur kılmak istedim. Bilemiyorum, en iyisi haydi yürüyelim.
***
Onda bir neşe emaresi görürsem kendi payımı talep etmeksizin bundan mutlu olurdum. Bunu gözlediğimde kendimi yalnızlıktan kaçmaya çalışmakla itham ettim, kal orda dedim kendime, kal ki daha yakın olabilesin. Neşesini kendimle ilişkilendirmekten uzak durdum; durdum ki o neşenin saflığına halel gelmesin. Kendimi onun varoluşuna hasretmek istiyordum ama bunda bir güçlük vardı, bu istek yeterince mütevazı değildi sanki. Aklımdan ve irademden daha fazla vazgeçmekten korkuyordum, ama bir hayali değil onu sevmek istiyorsam sanki bu yolda yürümeye devam etmeliydim.
***
Ona duyduğum sevgi onun da beni sevmesine değil ama kendisini sevmesine yol versin isterim. Sevgi çok fazla olunca bir kısmını başka biçimlere dönüştürerek mi ifade etmek gerekir? Yoksa bu sadece benim bir zaafımdan, bir kusurumdan dolayı mı böyle tecelli etmiştir, bilmiyorum. Dikkat, ilgi, merak, itaat, kendini anlamaya çalışma, adanma, koruma, hiçbir şey yapmadan durma ve daha birçok biçim altında seviyorum onu. Fidan büyüyor. Bugün on beşi, o on beş.
Aynı sözcükler, eylemler ve oluşlar bağlamına göre basit de görünebilir olağanüstü de. Belki de yalnızca daha fazla dikkat, daha fazla ilgidir onları olağanüstü yapan. Sefaletle ihtişamı yan yana barındıran küçük ve sıradan hallerde onunla yan yana olmak isterim. Saygıyla, şefkatle, şükranla ve sevgiyle.