16 Ağustos 2024

Can bugün çıkar mı?

Can Atalay iki yıldır cezaevinde. Özgürlüğü gasp edilmiş, dört duvar arasında bir o pazarlık masasının, bir bu pazarlık masasının sonuçlanmasına bağlı ‘anlık’ gelişmeleri bekliyor… Ancak bir gün bu milletin seçtiği Can gibi vekiller, Meclis’in de vekili olacaklar, kuşku duymuyoruz

Başlıktaki sorunun aleladeliği Türkiye’den, benim bir dahlim yok!
Bugün herkes birbirine soruyor, “Can 16’sında çıkıyor mu” diye. Biliyorsunuz CHP tatile giren Meclis’i Can Atalay için olağanüstü toplantıya çağırdı.

Meclis’te “Can’ın durumu” değerlendirilecek.
Gazeteciler de; toplantıya hangi parti kaç vekille katılacak, katılmayanlar kimler olacak, tahmin etmeye çalışıyor.
Partilerden gelen açıklamalar, sergilenen tutumlar incelemeye alınmış vaziyette, herkes harıl harıl parti içi kaynaklarını arıyor, katılımlar üzerinden tahmin totoları oynanıyor.
Kimi yekten “oylama çaprazından Can çıkamaz” diyor
Kimine göre ise çıkabilir.
Herkes son tahminlerini yapıp Meclis’teki sonucu bekleyecek.
Adeta sonu baştan belli değilmişcesine…
Türkiye’de politik nedenlerle tutuklanmış insanların, siyasi bir rehine gibi günü geldiğinde pazarlık malzemesi edilmesi olağanlaştı.
Artık bunu iyice göz önünde yapıyorlar.

Siyaseten hâl böyle olunca, medyada ve hâliyle ülkede de yansıması bu oluyor!
Tahminlerle tahliye umudu yeşertme veya karartma oyunları…
Bakalım kimlerin tahminleri tutacak, bir dahaki tahliye ihtimalinde o kişilerin dediklerini daha bir önemseyeceğiz mecburen.

Yok canım abartmıyorum, durum tamamen bu düzlemde, üzgünüm!
Peki kimler ne gibi verilere dayanarak tahliye diyor, kimler tersini düşünüyor?
Can Atalay özelinde yaşanan pazarlık için kimi “devam ediyor” diye okuyor, kimi “boşa düştü” diye.

Biliyorsunuz Recep Tayyip Erdoğan yeniden aday olabilmesinin de önünü açacak bir anayasa yapmak istiyor.
Bu pazarlığın devam ettiğini düşünenler, tahliye ihtimaline de daha sıcak bakıyor hâliyle.

Evet Can Atalay iki yıldır cezaevinde.
Özgürlüğü gasp edilmiş, dört duvar arasında bir o pazarlık masasının, bir bu pazarlık masasının sonuçlanmasına bağlı ‘anlık’ gelişmeleri bekliyor.
Tıpkı diğerleri gibi…
Sevenleri dahil tahmin yoluyla önlerini görmeye çalışıyor.
Çünkü konunun içinde hukuk yok, hukuk yoluyla oluşmuş bir dosya yok, hukuk kurallarına, kanunlarına uyularak yürümüş bir süreç de yok. Nasıl bir hukuk garabeti yaşandığını, Türkiye standartlarında bile nasıl tarihe geçecek skandallara tanık olduğumuzu, nasıl bir ‘hukuksuzluk girdabı’nda Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarının askıya alındığını burada tekrarlamak istemiyorum. Dileyen bu ‘kusursuz rezalet’in detaylı bir dökümünü, T24 editörü Sibel Yükler’in hazırladığı ve
bu konuda önemli bir hafıza kaydı oluşturan bu linkteki dosyasından okuyabilir.

Bu ortamdan ne çıkacağını öngörmeye çalışmak da bazen fal bakmak, niyet okumaktan öteye geçemiyor.

Bir insanın hayatı da, tıpkı benzer durumdaki onlarca insan gibi siyasi ortamın, pazarlıkların ‘daha elverişli’ hâle geldiği günün yolu gözlenerek karartılıyor.

Bizler de en ufak bir umut ışığı dahi olsa sarılmak istiyoruz, güzel günlerin geleceği inancından vazgeçmek, geriye hiçbir şeyimizin kalmaması anlamına geliyor çünkü.
Takvimlerden kaç yaprağın daha düşmesi gerekecek bilmiyoruz, ancak bir gün mutlaka arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşacak, bunu biliyoruz.
Ve bir gün bu milletin seçtiği Can gibi vekiller, Meclis’in de vekili olacaklar, kuşku duymuyoruz.

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Narin'in köyü, neden gazetecileri taşlıyor?

Bir köyde yaşayan onlarca çocuk ellerine taşları alıp gazetecileri taşlıyorsa, burada ben, o insanları ne kadar mağdur ettiğinizi öğrenme ihtiyacı da hissederim. O köy size olayı aydınlatmak istiyorsunuz diye mi öfkeli, yoksa uydurduğunuz iddialar yüzünden mi, buna bir bakma ihtiyacı hissederim…

Narin olayını 'gazetecileri' de kullanarak bulandırıyorlar!

Narin'in öldürülmesine üzülürken bir diğer yandan da gazeteciliğin yok edilmişliği, yayıncılığın çürümüşlüğü, medyanın kokuşmuşluğu gerçeği ile bir kere daha temas etmek durumunda kaldık…

Narin bir mesele…

Kaybolan Narin kaybolduğuyla mı kalacak, yoksa biz ülkenin uzak bir köşesinde ucunu tutacağımız ipi takip ederek çok daha büyük bir meseleye mi varacağız?

"
"