28 Mart 2019

Bir ‘kriko’ olarak AKP

AKP tarihi içeriden değerlendirildiğinde Erdoğan’ın “Tek Adam”lığa yükseliş tarihidir

Siyasal İslam, bu topraklardaki iktidar macerasında bu pazar günü çeyrek asrı tamamlamış olacak. “Perde”, 25 yıl önce 1994’te yine yerel seçimlerle açılmıştı. O seçimler, AKP’nin tarihi değilse de “protohistorya”sı, yani ön-tarihi sayılabilir. Dillere pelesenk olmuş, “İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmaktır” sözünün karşılığı olarak Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle Türkiye, doğrudan dine referansla siyasetin, elbette başlangıçtan bugüne artan dozda olmak üzere yörüngesine girdi.

Atlanmaması gereken nokta, bu tarihin karşımıza “süreklilik içinde değişmeler” çıkardığı, yani sürecin kırılmalar, kopmalar ve savrulmalarla bezeli olduğudur. O yüzden bu 25 yıl, uzaktan ve toptancı bir bakışla “Hep kazandılar, hep kazandılar, hep kazandılar” diye yalınkat bir genelleme ile bir çırpıda açıklanamaz, açıklanmamalıdır. Köprülerin altından gürül gürül korkunç, amansız, azgın ve önüne kim gelirse alıp götüren sular akmıştır.

Başlangıçta mesela, bir “İslamcılık ütopyası” vardı. Bugün bu ütopyanın da o ütopyanın sözcüsü, temsilcisi, taşıyıcısı ve yayıcısı olma iddiasındaki kurumsal yapının da bir lider kültünde eridiği “post-İslamist distopya”ya çıkılmıştır.

Başlangıçta, ne kadar gerçekçi ne kadar romantik; ne kadar sistematik ne kadar eklektik; ve ne kadar idealist ne kadar pragmatist olduğu tartışmalı da olsa “Milli Görüş” adı altında hacimli bir metinsel ideoloji vardı. Bugün ortada “Erdoğan’ın dört parmağı”ndan ve bir lahzada tüketilen spot cümlelerden ibaret “Rabia” adı altında bir görsel imgeden başka bir şey yok...

Başlangıçta İstanbul’da Tayyip Erdoğan varsa Ankara’da da Melih Gökçek vardı; tepede Necmettin Erbakan ve onun dava arkadaşları “Aksaçlılar” vardı; devamında o “Aksaçlılar”dan (AKP’nin öncülü denilebilecek) “Erdemliler” bünyesine transfer ve bir “sigorta” mahiyetinde Bülent Arınç; beri yanda Abdullah Gül, öte yanda Abdüllatif Şener, Ali Babacan; müteakiben Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu ve say say bitmez bir dolu şahsiyet; ayrıyeten fonda tarikatler-cemaatler, kolda da “Gülenciler” vardı.

Bugün bunların hiçbiri yok.

Sadece ve sadece Recep Tayyip Erdoğan var.

***

Bu bağlamda söylenebilecek olan bellidir: AKP tarihi içeriden değerlendirildiğinde Erdoğan’ın “Tek Adam”lığa yükseliş tarihidir.

AKP tarihi, liderlik söz konusu olduğunda Erdoğan’ın “eşitler arasında birinci” konumundan, kutsiyet halesiyle çevrilmiş bir muktedire, bir “Emîrü’l-Mü’minîn” olma noktasına yükseliş (elbette “bir karizmatik otoriteye kitlesel rağbet/yönelim” olgusunu da hesaba katarak belirtmek gerekirse, “yükseltiliş”) tarihidir.

AKP tarihi, partileriyle, tarikatleriyle, cemaatleriyle Türkiye dindar-muhafazakârlığının Erdoğan’dan ibaret hale gelmesinin tarihidir.

AKP tarihi dindarlığın yerinde dinbazlığın, muhafazakarlığın yerinde otoriteryanizmin ete-kemiğe bürünme tarihidir.

AKP tarihi, Erdoğanizm’in tarihidir.

***

Tekrar edelim: AKP, “Millî Görüş” denen bir “idea” doğrultusunda Erbakan’da cisimleştiği söylenebilecek bir İslamcı ütopyadan çıkış buluyor ve adına “Rabia” denen bir “imge” doğrultusunda Erdoğan’da cisimleşmiş bir “post-İslamist distopya”da akıbet buluyor.

Post-İslamizm, İslamcılığın arzu ettiği şekilde dinselliğin kamusal alanda alabildiğine görünürlük kazandığı, ama ekonomi-politik işleyiş olarak (söz gelimi “Millî Görüş” doktrininde vazedildiği türden) İslamcılıktan vazgeçilip, kapitalizme teslim olunmuş düzeyi anlatır.

Her köşe başında cami minarelerinin özensiz bir mimari üslupla yükseltilmesi, ama bu minarelerden de yukarılara görkemli çirkinlikleriyle gökdelenlerin ve inşaat vinçlerinin daha baskın şekilde yükselmesi, post-İslamist AKP’dir.

“Şefaat ya Resulullah” şiarından “İnşaat ya Resulullah” şiarına geçilmesi, “Allah beton makinelerini başımızdan eksik etmesin” duasına yürünmesi, post-İslamist AKP’dir.

“Helâl turizm”, “helâl teşhir (defile)”, helâl kozmetik”, “helâl akreditasyon”, topluca ve özlüce “helâl kapitalizm”… Post-İslamist AKP’dir.

Tüm bunların hasadı olarak, İstanbul belediye başkanlığı günlerinden başlayıp 25 yılda gelinen maddi-manevi birikimle ve şimdi içerisinde ikamet edilen 1000 küsur odalı, şaşaalı, gösterişli sarayla uyarlı “Reislik”, post-İslamist AKP’dir.

Ve elbette post-İslamist AKP formunda gelecekte karşımıza çıkacak olan da artık yalnız ve yalnız bu “Reislik”tir.

Bu perspektiften bakıldığında demek ki AKP tarihi, Recep Tayyip Erdoğan’ın “özyüceliş”inde Parti’nin bir “kriko”dan ibaret hale gelme tarihidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"