Sabah ameliyat yapmış, ardından bir sürü hasta bakmış, epey yorulmuştum. Alt sokaktan aldığım bir porsiyon çiğ köfteyi tabağa yerleştirip, biramı açmış, Beşiktaş maçını seyretmeye hazırlanıyordum. Maçın başlamasına daha vardı ve kanallar arasında şöyle bir gezineyim dedim, dalmışım…
Gözümü açtım ki hararetli bir tartışma programına denk gelmişim. Ünlü gazeteci, karşısında sebilhane bardağı gibi üçerli sırayla dizilmiş karşıt görüşlerden uzmanlar, hararetle konuşuyorlar. Ben açtığımda sözü alan kaytan bıyıklı abinin uzmanlık alanını anlayamadım ama profesör olduğunu gördüm, hatta dekan, rektör gibi bir şey de yazıyordu ama tam yakalayamadım. Mevzu Kazdağları’nda çıkartılan altınla ilgiliydi ve ben profesör abinin jeoloji mühendisi olduğundan emin oldum birkaç cümle sonra. Heyecanla Kazdağları’ndan, altının neden çıkartılması gerektiğini anlatıyordu. Birileri araya girip ama kesilen ağaçlar dediğinde, her ne kadar kendisi iktidarı temsil etmese de kesilen her ağaca karşı beş tane dikildiğini söylüyordu. Toplam üç yüz elli iki bin sekiz yüz on altı ağaç dikilmiş bölgede. Saydın mı dedi bir münasebetsiz tartışmacı, söylediğiniz rakam beşin katlarından değil diye de ekledi, fazlası vardır, eksiği yoktur diye yapıştırdı beriki. Karşıdan başka biri siyanür diyecek oldu, valla lafı öyle bir allayıp pulladı ki, bazı anneler gaza gelip sabah çocukların beslenme çantasına az siyanür koyar diye telaşlandım. İyi de bu kadar katkısı varsa memlekete, neden biz çıkarmıyoruz da kazancın yüzde doksanı yurt dışına gidiyor denildi. Teknolojiden söz etti. Yahu 1800’lerde Kaliforniya’da kazma kürekle çıkardı insanlar bu altını diyecek oldu başka biri, ama o zaman Kızılderililer vardı diye lafa bir başladı, ne alaka demeye kalmadan ben dalmışım …
Az sonra yeniden rastladım aynı gazeteci üstadın tartışma programına. Bizim kaytan bıyıklı profesör yine baş köşede. Tüh yine göremedim ne profesörü olduğunu. Ama konu sezaryen olduğuna göre herhalde tıp profesörüdür dedim içimden. Nitekim gazeteci abi, karşı taraftan bir kadın doğum profesörüne, efendim izleyicilerimizin, halkımızın iyice anlaması için sezaryenin hangi hallerde yapılması gerektiğini anlatır mısınız demez mi? Biz kadın-doğum stajını beşinci yılda yapmıştık, yani insan fizyolojisi, anatomisi, patoloji, gibi bölümleri hatmettikten sonra. Yine de hangi hallerde sezaryen yapılması gerektiği bizim değil uzmanlık öğrencilerinin alanına giriyordu. Kadın doğum hocası konuyu herkesin anlayabileceği halde (artık nasıl anlayabileceklerse) anlatmaya çalışırken, kaytan bıyıklı abi atıldı. Efendim sizin söyledikleriniz binde bir olacak şeyler, aslolan normal doğumdur. Yine karşı taraftan hukukçu olduğunu anladığım bir hanım, bu işin kararını ancak gebe olan kadınla hekiminin verebileceklerinin hukuki temellerini anlatırken, siz dünyaya gelecek nesillerimizin sakat olmasını mı istiyorsunuz diye başlamaz mı? Benim yine içim geçmiş.
Bu sefer gözümü açtığımda mevzu depremdi. Yıllar içinde az çok deprem uzmanlarını tanıdık, ama bizim kaytan bıyıklı profesörün depremci olduğunu bilmiyordum. Yani herhalde depremci olmalıydı öyle değil mi? Karşı tartışmacılardan biri İstanbul’u 25 yıldır yöneten iktidarın bunca sene içinde doğru düzgün bir tedbir almadığını örnekleriyle anlatıyordu ki bizim profesör, bakın ben iktidarın temsilcisi değilim diye bir başladı, vallahi iktidar sözcüsü izliyorsa kıskançlıktan çatlamıştır, kaytan bıyıklının tırnağı olamıyorum diye. Meğer Japonlar bize uzman gönderiyormuş, eğitim alsınlar, depremle ilgili, bilgileri görgüleri artsın diye. Nereden çıkartıyorsunuz beyefendi diyecek oldu Japonya’da master yapmış deprem uzmanı bir akademisyen, siz solcular hep böylesiniz işte, memleketimizde üretilen bilgiyi, yapılan köprüyü beğenmezsiniz, aklınız fikriniz batıyı taklit etmek de, ilime irfana Fransızsınız, hatta Necip Fazıl üstad filan diye bir tirada başladı, yahu Japonya doğuda, üstelik son köprünün tasarımcısı da Fransız mühendis falan diyemedi karşısındaki.
Ara ara uyuyup uyanıyorum. Kardeşim, gazeteci abinin tüm tartışma programlarını arka arkaya mı yayınlıyorlar ne? Konu Suriye oluyor, bizim kaytan bıyıklı hoca stratejist, en mühim uluslararası ilişkiler ve terör uzmanı. Mevzi mevzi savaşı anlatıyor, arada kendini kaybedip Mohaç Meydan Muharebesi’ndeki Osmanlı ordusunun savaş stratejisinden söz ediyor. Konu değişiyor, bu sefer Merkez Bankası faizleri, kaytan bıyık, büyük ekonomist. Neredeyse faizi düşürmeyen Merkez Bankası başkanlarını vatan hainliği ile itham edecek. Üç zaman içinde ekonomi Nobel’ini alması işten değil. Arada da patlatıyor ben iktidarı temsil etmiyorum ama diye. Mitralyöz gibi akıyor tartışma programları, kaytan abi de laf bitmiyor, sanki on sekiz üniversite bitirmiş, kırk iki konuda master, sayısız alanda doktora yapmış. Nükleer enerji santrallerinin riski konuşuluyor, Çernobil falan diyor birisi, o zaman risk yoktur diyerek çay içen bakanımız maşallah 84 yaşına kadar sağlıklı yaşadı; İstanbul seçimlerinin tekrarı, oy sayımında şaibe büyük, tarihin en dalavereli seçimi, Abdülhamid Hanı da böyle indirmişlerdi; kadın cinayetleri, bu konuda son yıllarda çıkartılan kanunlar olmasa iki katı olur. Yahu her gün neredeyse iki kadın öldürülüyor, ne iki katı diyecek oluyorlar, çözüm önerilerini ben sunmuştum diyor her şeye maydanoz profesör, din ve ahlak eğitimi kundakta başlamalı, muhafazakâr değer yargıları ön plana çıkartılmalı, bütçeyi Diyanet İşleri Başkanlığı yapmalı...
Ben hangi alanda profesör olduğunu anlamaktan ümidi kesmiştim ki, ünlü gazeteci, birazdan maç başlayacak, kara kartallara başarı diliyoruz derken, bizim profesör atılmaz mı? Bu Beşiktaş’tan bir cacık olmaz, her yıl Başakşehir’i şampiyonluk mücadelesinde en üste taşıyan Abdullah Avcı Hoca’yı transfer ettiler, ama beceriksizlikleri nedeniyle sürünüyorlar, bir de hocaya yere yatsana falan diye laf atıyorlar, zaten bunların taraftar grubu Çarşı, Gezi olaylarında da başroldeydi diye konuşurken , kendimi televizyonun içinde bulmuşum. Elimde Beşiktaş bayrağı, kaytan bıyıklı profesöre doğru sallıyorum, bir yandan da avazım çıktığı kadar bağırıyorum:
Lay lay lay lay lay lay lay lay lay loooom, ooooooooo Beşiktaş
Uyanmışım, maç başlamış bizim taraftar bağırıyor statta
Lay lay lay lay lay lay lay lay lay loooom , ooooooooo Beşiktaş
Meğer hepsi rüyaymış. Tere batmışım kendimi sıkmaktan. Bir mutlu oldum, bir huzur buldu içim. Ya memleketimizde böyle tartışma programları olsaydı, ya gençlerimiz üniversitelerde böyle profesörlerden eğitim almak zorunda kalsaydı, nice olurdu ülkenin hali, elli yıl falan toparlanamazdık vallahi ....