30 Temmuz 2023

Ahhbelen Ormanı!

Ne dersiniz; İkizköylülerin bize öğrettikleriyle yeni bir dünya kuramaz mıyız?

Günlerdir göğsümün üstünde bir ton taşla uyanıyor gibiyim. İçim eziliyor Akbelen aklıma düştükçe ve ah diyorum ah!.. Akbelen Ormanı'nın adı oluyor benim için; Ahhbelen!

Bir haftada üç kez gittim İkizköy'e.

İlk acil çağrıya yetişenlerden olmaya çalıştım Burcu'yla, kadınlar daha cesur oluyor böyle direnişlerde, laf aramızda onun beni yalnız bırakmayışı biraz da bana bir şey olursa diye... 

Korkuyor işte, birbirimizin ağacı gibi olduk ya 30 yıldır yaslandığımız-yaşlandığımız, ağaç sanırlar da bana da bir şey yaparlar diye onun korkusu biliyorum!

* * *

Her gidişte özellikle köyün kadınlarının direnişi karşısında şehirli züppelerden farksız oluşum, onları anlıyor gibi olup gerisin geriye kendi köyüm Bodrum Gürece'ye dönüşüm, yine de aklımın oralarda kalışı, yazmak da bir şey belki ama daha fazlasını yapamayışım, beni tonlarca ağırlığın altında ezildikçe eziliyor hissettiriyor.

İkizköy direnişi kadınları 

Bu şahane kadınlara baktıkça başka bir kadın geliyor aklıma...

Onlarca çevre sorununun çember içine aldığı Bodrum'da gitgide daralan bu çember içinde bulunan Gürece'de böyle bir mücadele hasıl olsa mücadelenin sözcüsü de eylemcisi de kesinlikle Füruzan olur gibime geliyor.

Siz tanımıyorsunuz onu, tıpkı şimdi Akbelen için Türkiye'yi ayağa kaldıran Necla Işık'ı da bir süre önce kimsenin tanımadığı gibi.

Her sabah Gürece sırtlarında her birinin ayrı hikâyesi olan köpekleriyle yürüyüş yapan, günü, doğaya seslendiği -yanında olmadığımızda bile derinden işittiğimiz- şarkılarıyla günü başlatan bir kadından söz ediyorum size...

Karanlığın ardından günü başlatan kadınlar

Ve böyle kadınlar onca 'yalanın-dolanın-talanın' değer olduğu-bulduğu bir dünyada, ümidin düşmanı olanlara karşı ümidin kendisi olabiliyorlar işte! 

İnsan birbirine baka baka iyi olur... 

Bu yaşta o kadar şey yaşadım, yaşadım da ne fayda, böyle mücadeleler barikat önlerine taşınınca öyle çaresiz kalıyorsunuz ki nasıl anlatayım bilemiyorum. 

Yani kalkan onlarda, cop da ve mertlik bozan tomalar, biber gazları da ya milletin çocuklarına, gencecik askerlere ne demeli?

Bir vicdan muhasebesi yapıp yapmadıklarını merak ediyor insan.

Ben işitmedim, ama işiten var, İkizköylü bir kadın, o genç askerlere sesleniyor: "Çık o ağacın gölgesinden." 

Ne felsefe ama! 

"Çık o ağacın gölgesinden" ile yazacaklarınızla bir kütüphane inşa edebilirsiniz, o da bir şey mi; bir dünyayı yeniden kurabilirsiniz...  

Ne dersiniz; İkizköylülerin bize öğrettikleriyle yeni bir dünya kuramaz mıyız? 

* * *

Kılıçdaroğlu, adeta suç mahalline suçlularla geldi 

MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) geçen aylarda yaptığı meclisler buluşmasında bu sütunlarda daha önce yer verdiğim önemli bir gündemi değerlendirmişti. 

Çevre sorunlarında sorumluluğu bulunan yerel yönetimlere karşı hukuk mücadelesi verilmeliydi. 

Başta Bodrum Cennet koyu, Milas Tuzla Sulak Alanı, Marmaris Simpaş ve Menteşe Deştin Çimento Fabrikası gibi konu ve projelerde karneleri zayıflarla dolu Muğla büyükşehir ve ilçe belediye başkanları ile birlikte aynı aracın içinde Akbelen'e gelen Kılıçdaroğlu, önce heyecana neden olsa da yer yer protesto edildi.

"Arabaya değil barikata"

Gelenlerin klasik, ev sahiplerinin ise can alıcı konuşmalarının ardından yerel yöneticilerin kendilerinin daha önce yaptığı gibi görüntü verip kaybolmasını istedikleri-diledikleri Kılıçdaroğlu'nu apar topar bindirdikleri minibüsten: "Arabaya değil barikata" sloganlarıyla aracın önünü keserek indirdi direnişe destek veren kadınlar. 

Üzüldüğüm bu manzara karşısında her şeye rağmen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun İkizköy'e kadar gelip köylülere verdiği desteği çok anlamlı ve İkizköy için çok değerli buluyorum. 

Ama onları sadece iktidardan değil kendi yerel yönetimlerinden de koruması gerektiğini umarım biraz daha yakından görmüştür Kılıçdaroğlu.

Zira beşli çete diye adlandırdığı sermaye gruplarının kendi belediyeleriyle ve parti yönetimi ile pek sorun yaşadığını söyleyemeyeceğim... 

Bir de şu var; Akbelen her ziyaret sonrası yine başa dönüyor. Bu nedenle takati kalmayan bu direniş için Sayın Kılıçdaroğlu ve yanındaki heyet samimiyetini daha radikal biçimde göstermek zorunda. 

Yoksa... Dilim de varmıyor işte...

Eyvallah.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt muhalif terörist, Türk muhalif iltisaklı!

Meclis çatısı altındaki bir başka siyasal partiye ‘silahla ilişkisi var’ göndermesi yaparken Sinan Ateş davası kendisini neden hiç rahatsız etmiyor?

Yaz aşkım Mazı ayakta!

Bugün ormanları, yarın o ormanlarla kucaklaşan kıyılarını tek dişi kalmış bir canavarın kursağından nasıl geri alacağız çiğneyip yutkunmadan ve kalanı yüzümüze tükürmeden?

Efes Selçuk’ta bir zaman!

Onca gidiş, onca yıkım, onca gözyaşı içinde yaşıyoruz ya hayatımızı, inanın yazmak kadar bir yumruk ya da en yakışanından sinkaflı bir küfür sallamak arasında ne edeceğini bilemiyor insan!

"
"