Türkiye 1952'den beri NATO üyesidir. Bu uzun geçmişe rağmen bir süredir NATO'nun, AB'nin, hatta genellikle Batı'nın ülkeyi yönetenlerin pek içlerini açmadığını yansıtan açıklamalara ve tutumlara şahit olmaktayız.
2009 yılında Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın ve sonra katılan Özbekistan'ın oluşturdukları uluslararası bir örgüt olan Şanghay İşbirliği Örgütü'ne katılmak istediğimizi açıkladık.
2011 yılında Türkiye bu örgüte, Diyalog Ortaklığı Statüsü için başvuruda bulundu. 2013'te Erdoğan, Şangay İşbirliği Örgütü'ne tam üyelik teklif edilirse Ankara'nın Avrupa Birliği'ne katılma arayışından vazgeçeceğini yineledi.
2013 yılında Almati'de Diyalog Ortağı olarak Türkiye ile Şangay Örgütü arasında işbirliği modellerini belirleyen bir Mutabakat Zaptı imzalandı.
Şangay İşbirliği Örgütü'nün kurucularından General Leonid Ivashov, "Türkiye üye olacak ama NATO'dan da çıkmalı" ifadesini kullanmıştı.
NATO'nun gücü, müttefiklerin Kuzey Atlantik Antlaşması'nın değerlerine ve ruhuna olan bağlılıktan kaynaklanır. Bunlar, demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin yürürlükte bulunmasıdır. Ancak NATO halen, Türkiye, Macaristan ve Polonya gibi üyesi olan bazı ülkelerde demokratik normların aşınmasına yol açan iç çalkantılarıyla da karşı karşıya bulunmaktadır. Bu sorun önemsenmekte, birçok yazar sorunun düzeltilmesinin birliğin sürekliliği açısından önemli olduğunu vurgulamakta, "Müttefiklerin Washington Antlaşması'nın ruhunu ve ilkelerini doğrulayan bir deklarasyonu en üst düzeyde kabul etmeleri gerektiği" sıkça dile getirilmektedir. (Pierre Morcos ve Rachel Ellehuus Central for International Studies, 12 Mart, 2021 )
Türkiye'nin jeopolitik manzarası karmaşıktır. Erdoğan NATO ile ilgili hayal kırıklığını dile getirse de, böyle bir şey gerçekleştiğinde özellikle Orta Doğu'da veya Rusya ile alternatif ittifaklar veya ortaklıklar kurmak öngörülemez olabilir.
NATO'dan ayrılındığında Türkiye için iki olasılık geçerli olacaktır. Birincisi, hiçbir politik-askeri gruba katılmadan varlığını sürdürmeye çalışmak ya da Rusya'nın bir şekilde müttefiki olmak.
Herhangi bir gruba katılmadan varlığımızı sürdürmenin nelere yol açabileceğini anlamak için Ukrayna'nın başına gelenlere bakmak, Gürcistan'ın ve Moldova'nın durumlarını incelemek gerekir: Abhazya bölgesi ve Güney Osetya Özerk Oblastı adıyla anılan Gürcistan toprakları, Rusya tarafından işgal edilmiştir. Rusya, Moldova'nın bir bölümünde ayrılıkçı bir devlet olan Transdinyester'i askeri destekle oluşturmuş ve bu yerde ordu bulundurmaktadır. Norveç'in ve İkici Dünya Savaş sırasında bile tarafsız kalmış olan İsveç'in, Rusya, Ukrayna'yı işgal etmeye başlayınca NATO ya katılmaya karar vermeleri, bu tür tehlikelerin ciddiyetini kavramış olmalarındandır.
Türkiye on yılı aşkın bir süredir Ukrayna'nın NATO üyeliğini kararlılıkla desteklemekte, Cumhurbaşkanı NATO toplantılarında Ukrayna'nın NATO üyeliğini hak ettiğine şüphe bulunmadığını dile getirmektedir. Bu ülkeyi, ayrılmak istediğimiz bir birliğe neden davet ettiğimizi anlamak güçtür.
NATO' dan ayrıldığımızda gerçekleşebilecek ikinci olasılığın, yani Rusya ile müttefik olmanın getirebilecekleri için Belarus örneğine bakmak yeterlidir. Rusya, güya egemen ve bağımsız bir ülke olan Belarus'a kendi topraklarının bir uzantısı gibi davranmaktadır: Belarus'un zor durumdaki ekonomisini sübvanse etmekte, bu ülkeyi ucuz enerjiyle beslemekte ve ülkenin baskıcı başkanı Alexander Lukashenko'yu iktidarda tutmak için önemli destekler sağlamaktadır. Rusya, bu yaptıklarının karşılığında Belarus'tan kesin bir bağlılık beklemektedir. (17 Mart 2023, Economist) Belarus, bu nedenle Ukrayna'nın işgalinin ilk günlerinden itibaren Rusya'ya yardım etmek, Putin'in Ukrayna savaşında er geç kullanabileceğini açıkladığı nükleer silahların topraklarında depolanmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.
NATO'dan ayrılmanın yol açacağı tehlikeler bunlardan ibaret değildir. Şangay İşbirliği Örgütü olarak anılan topluluk, diktatörler ve otokratlar tarafından yönetilen bir ülkeler birliği olduğundan NATO'nun, Batı'nın amaçladığı demokratik, insan haklarına saygının sürdürülmesi gibi esaslardan hiçbirini talep etmeyecek, ülkemizde gelişmekte olan baskıcı gelişimlerin önü daha da açılacaktır.
Bu kavranması pek güç olmayan gerçeklerin ışığında, ülkesini seven, her özelliği ile demokrasiden başka bir rejimi kabul etmeyecek olan vatandaşlar olarak NATO'dan ayrılma önerilerini benimsememiz beklenmemelidir.