Koronavirüs, Mukaddes Roma Cermen İmparatorluğu misali yayıldıkça yayıldı. Şimdi ondan korktuğumuz kadar hiç bir şeyden korkmuyoruz.
Yakalanmamak güçmüş ama ağzımızı burnumuzu kapatır ve kalabalıklara katılmazsak olasılığı azaltabilirmişiz.
Bitmedi: Artık birbirimize dokunmayacak, el sıkışmayacak, en önemlisi öpüşmeyecekmişiz! Bildiklerimizle karşılaşınca elimizi uzatmamak ne güç şeydir.
Dokunmamanın, elimize hakim olabilmenin bizi hastalıkların en kötüsünden koruyacağını anladık. Şimdi soru şu: Acaba biraz daha fazla irade sergileyip el-kol-beden hareketlerimizi daha da kısıtlayarak başka amansız illetlerden de kaçınabilir miyiz?
Mesela, ellerimizi birbirine çarpmayarak yani alkışlamaktan kaçınarak kendimizi başka hastalıklardan da kurtarabilir miyiz? Akla, mantığa sığar bir tarafı var bunun: Son senelerde olur olmaz her şeyi alkışlamaya başlamamızla toplumumuzda bir çok kötü hastalığın belirmiş olmasının arasında acaba hiç bir ilişki yok mudur?
Avuçlarımıza hakim olup hiç olmazsa uluorta saçmalayanları, zırvalayanları alkışlamazsak kendimizi, hatta gelecek kuşakları birtakım önemli hastalıklardan koruyamaz mıyız?
Bu güne dek sadece "Birbirinizin elini sıkmayın" demekle yetinmiş olan Sağlık Bakanı şimdi de bize "Öyle her zırvaya sevinip alkışlamayın!" derse, sonra tarihte dünyanın çeşitli yerlerinde tiranların, hayalperest ve yalancıların yapmış oldukları usdışı konuşmaları düşünmeden, taşınmadan alkışlayan insanların sayısı arttıkça, o ülkelerin nasıl battığını örnekleriyle açıklarsa fena mı olur?
Dahası da var: Sanatçıları, gerçekten saygın insanları mezarlarına indirirken, gömerken alkışlarız. Bu güzel bir şeydir.
Ancak, maskaraları, salonlara, meydanlara dolup alkışlamakla ne yaptığımızı biliyor muyuz? Böyle davrandığımızda onları da yavaş yavaş mezarlarına mı indirmiş oluyoruz? Hayır, böylelerini alkışlamakla biz, aslında kendimizi gömüyoruz. Nereye mi? Dante’nin Cehennemi var ya? İşte onun en dibine!