Yıl 1991… Televizyonda mecliste yemin töreni var. Bir kadın ansızın anlamadığım bir dilde kelimeleri sıralıyor… Kürtçe hani yoktu? Meclis masalarına vurma sesleri geliyor… O zamanlar milletvekillerimiz şimdi ki gibi burun sıkma, 60 kişi tekmeleme, yumruklama ve Allah Allah nidalarıyla saldırma konusunda uzmanlaşmamışlar… O kadın Leyla Zana…
Okula gidip, hem emekli general hem milli güvenlik dersi hocamıza koşuyorum. Neler oluyor, vatan elden gidiyor mu diye… “Hayır” diyor, heybetli güçlü bir adam. “Sen varsın, Efe var” diyor. Sizler bu vatanın garantisisiniz… Efe vardı evet.
Yıl 1997. 1997de Şırnak'ta şehit düşene kadar bir Efe vardı. Kocaman yemyeşil gözleriyle gülümseyen, gerçek dost, cesur yürek… Efe inatçıydı. Efe inançlıydı. Türkiye’nin savunulması gerekiyordu. PKK teröristlerinin katlettiği çocukların fotoğraflarına bakıp, gitmem lazım dedi. Gitti ve tabutu döndü geriye… Efe memleketti… İnsanın memleketi şehit olur mu?
Yıl 2013… Onunla ilk konuşmamız… Bana Pınar Can diyor. “Ben Hatice Altınışık, ne istersen sor, bu canların sesini duyuralım yeter ki” diyor. Bu insanlar, Suriyeli göçmenler. Bana sen kimsin demiyor. Yazıyı yayınlamadan yolla, hazır olda bekle, Kuran'dan 3 ayet oku demiyor. Benim ağır Sünni söylemimi kocaman gülümsemelerle karşılıyor. "Ben Alevi Kızılbaşım bacım diyor, Mübarek olsun denmez bizde."
Tepeden bakmıyor. Hiç durmadan çalışıyor. Suriyeli göçmenlere ev, barınak, sığınak buluyor. Kiminle konuşsam Hatice diyorlar hızır gibi yetişir. Hatice bakıp insan görüyor, can görüyor, yürek görüyor. Küçük hesapların girdabına düşmeden herkese koşuyor.
Yıl 2014 Temmuz. Sonunda Hatice ile İstanbul'da buluşuyoruz. Telefondankinden de büyük bir gülümsemesi var. Yılların dostları misali içten kucaklıyor, yürekli konuşuyor, kocaman sarılıyor bana… Üsküdar'dayız. Çiçekçi kadınlar var, tezgahlarda gülümsüyorlar… Her cümlesinden bir yazı çıkartılabilecek kadar dolu bir kadın Hatice. Ne kadar fedakar olduğunu, ne kadar kendinden geçtiğini bilmeyecek kadar tutkulu….
Umut dolu, çalışkan, kocaman, saf bir yürek… Ama aynı zamanda savaşçı… Ona çay bahçesinde boğaza karşı Efe'yi anlatıyorum. Bir bozkurttu. Ülkücüydü. Artık bana gülümsemeyecek diyorum kendi kendime… Gözleri yaşarıyor Şırnak dediğimde… Bana yine kocaman sarılıyor, “Oralarda ne çok can düştü toprağa bacımm ne çok kan aktı diyor.” Ben de onun gözlerini siliyorum bu sefer.
Yıl 2014 Kasım. Temmuz'da Ankara'da bir camide tanıştığım 17 yasında bir Suriyeli Dina arıyor. “Çok zor durumdayım” diye. Onu buluyorum. Buluyorum da nereye götüreyim. Zorla nikahladılar beni diyor. Karnında bir bebek, hüngür hüngür beni sattılar diye ağlıyor… Onda siyah bir peçe… Ben de lacivert… Bir cami köşesinde ağlıyoruz Arapça. Hızır gibi yetişiyor Hatice. Dina bizim de kızımız diyor. Kızı gibi kol kanat geriyor.
Hatice Altınışık Alevi, Kürt, Dersimli, kadın… Türk toplumunda istenmeyen ne varsa bulmuş almış özenle… 2005 yılından beri oğlunu din dersinden muaf tutmak için dişini tırnağına katmış… “Benim oğlum için çok geç belki, yıllarca din dersine girdi, giriyor ama mücadeleye devam edeceğim diğer çocuklar için” demiş ben onu tanımadan çok önce.
Kendisi hakkında hiç mi kötü sözün yok diyeceksiniz… Var aslında Kobane işgal altındayken yüreğimi ağzıma getirdi. Günlerce telefonuna el konulduğu için kendisinden haber alamadım. Hatice bana sadece Aleviliği değil, Kürt ve Türk siyasetinde kadın olmayı öğretti. Alevilikteki ana kavramının yörük çadırında gözleme hamuru açan ana olduğunu anladım Hatice sayesinde. O benden hiç şüphe etmedi. Sorunları çözmekle, insanlara hizmet götürmekle, ihtiyaç sahibini korumakla, kollamakla meşgul çünkü. Kocaman kalbini açtı, evini açtı, gözyaşımı sildi.
Belki ben çok şanslıyım… Ancak, haddimi asmazsam, Kürt kadınları hakkında sınırlı bilgimle ukalalık edeceğim… Bu kadınlar çevrelerindeki kişilere makul şüpheli gözüyle bakmıyorlar. Ve gerçekten ellerinden geldiğince her soru sorana yardım ediyorlar, kapı açıyorlar. Kürt hareketi neden dış başında yer buluyor diyenlere içtenlikle cevap vereyim, bu kadınlar sayesinde. “Menfaatim ne bu işten” demeden durmadan çalışıyorlar çünkü…..Bana inanmayın, oturun çıkan yazıları sayın, oturun konuşanları, sözünün arkasında gerçek adıyla duranları sayın… Göreceksiniz…
Ortadoğu'nun pek çok köşesine girmiş, çıkılmaz dehlizlerin tozunu kırmızı fiyonklarla paketlemiş bir Türk kadını olarak ben Kürt kadın hareketine imreniyorum. Hatice Altınışık sayesinde tanıdığım, sorgusuz sualsiz beni kabullenenen, sigara getireyim mi dediğimde, “hele mapusta mıyız” diye gülümseyen, Türkiyenin en zor köşelerinde kökleri olan ama dalları bambaşka evrenlere uzanan bu kadınlar korkmuyorlar. Düzenin siyasetçisi olmuş kaç erkeğin yüreğini birleştirseniz bir Hatice çıkartabilirsiniz bilemiyorum. Hele hele AKP'nin en üst düzeyindeki, aşiret bağlarıyla yükselmiş Kürt erkeklerinin yüzleri yerden nasıl kalkar, gece nasıl uyurlar inanın düşünmek acı veriyor.
Kürt kadın hareketinden öğrenmemiz gerek. Yıllarca kendini imtiyazlı sanan, hak verildiği için gururlanan kadınlar olarak, haklarını söke söke, ve evet işkence altında, erkek zulümde öle öle alan bu kadınların gözünün içine bakıp yardım istememiz gerek. Çünkü şimdi erkekler bizleri öldürüyorlar.
Kürt hareketi Ortadoğu’nun haremsiz siyasetinde, işaret parmağı AK-47 tetiğinde, yüreği mangal gibi kadınların omuzlarında yükseldi, ve yükselecek. Meclis'te göbek büyüten erkeklerin Haziran seçimlerinde Hatice Altınışık, Figen Yüksekdağ, Sebahat Yüksel gibi kadınlardan çok korkması boşa değil yani.
Zulmünüzle güçlenen Kürt hareketinin kadınları, size zulm etmeyecek kadar güzeller. Ama siz yine de haremlik-selamlık siyasetinizin tadını çıkartın. Bir gün elbet bu topraklarda selamlıksız kalacağınız günlerde gelecek.