Savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Artık çift haneli rakamları bulan asker cenazeleri bile kanıksanır oldu. Anne babalar çocuklarını çatışmanın olmadığı yerlere göndermek için ellerinden geleni yapıyor. Çatışmanın yoğun olduğu bölgelerdeki askerlerin anne babalarının gözlerine uyku girmiyor.
PKK strateji değiştiriyor, gencecik militanları sonu ölüm olma olasılığı yüksek olan şehir çatışmalarına sürüyor. "Amaca giden her yol mübahtır" anlayışı ile Foçada olduğu gibi askerler suikast öncesi kendisini gören yaşlı sivilleri bile acımasızca öldürüyor. Askerler öldürdükleri PKKlıların cesetleri önünde hatıra fotoğrafı çektiriyor.
İyiye gitmiyoruz. Bugünleri arayacağımız günlere gidiyoruz. Devlet yöneticileri her ölümün bu dünyada ve öte dünyada hesabını verecekleri bir geri dönüşümsüz hal olduğunu bilmiyorlar mı gerçekten?
Topluma baktığınız zaman da anlamlı bir durum göremiyorsunuz. Türk halkı "daha ne istiyorlar" modunda. Kürtler ise alevleri gittikçe daha ç.ok yükselen bir yangının kendilerini sarma ihtimaline her geçen gün daha çok yaklaşıyorlar. Kürt halkı iki ateş arasında ne yapacağını bilemiyor. Her geçen gün çaresizliği artıyor, güvendiği Türk siyasetçilere olan ikna oranı düşüyor.
Ne yapmalı? Oslo görüşmeleri tekrar başlasa ne getirenbileceği muamma bir soru. Görüşmeler olmasa askeri güçle bir yere varılmayacağı da belli, buna karşın çatışmalarla her iki tarafın da bir yere varamayacağını bildiği halde devam etmeleri ve ölümlerin artması...
Elinde silah olanın ve birçok hakkı silahla elde ettiğini düşünene "hele bir silahları bırak, sonra hallederiz" demenin ne kadar anlamlı, gerçekçi olabileceği önemli bir soru olarak karşımızda. Anayasal değişikliikleri yapmanın ne kadar zor olduğu uzlaşma aramaya çıktığınızda ne kadar kötü niyetli tuzakçının sizi beklediği ortada.Partilerin oy hesaplarından başka bir şeyi gözünün görmediği ortada.
Kavgalarda görürüz, kavga yapanlar çığırından çıkmıştır. Asıl önemli olanlar kavgacıların kenarda bekleyen yakınlarıdır. Ya kavga yapanla olan hemşehriliğini, arkadaşlığını, dindaşlığını, yoldaşlığını hatırlayarak düşünmeden tarafını belirler ya da adaletli bir tavırla kavganın bitmesini ve sorunun hakkaniyetli çözümü için burnundan soluyanlara şok edici beklenmeyen müdahalelerde bulunurlar. Bazen kendi yakınına tokat atarak onu durdurabilir veya şok edici durduran bir kelime sarf eder. Kavgacıların birbirini parçalamasının önüne geçmesini istiyorsanız adil tavırları öncelemelisiniz. Ancak çoğunlukla kavga anında herkesin adrenalini artar ve seyircilerin de tansiyonu artar ve olay büyür.
Türkiye toplumunun kavgacılar ve onları seyredenler olduğu bellidir. Kavgacıların ikisinden de olumlu bir tavır beklemek ne yazık ki artık pek beklenen bir tavır değil. Önemli olan seyircilerdir. Seyircilerin tavrı belirleyici olacaktır. Taraf olduğu kavgacıya söz geçiremezse lafı uzatmaya gerek yok. O zaman çok kısa bir süre sonraki korkunç iç savaştan hiç şikayetçi olmasın. Zira belli yerlerde patlayan Türk Kürt halk çatışmaları çeşitli batı illerinde yeniden başlayabilir. Sadece bir kıvılcım yeter bu çatışmalar için.
Toplumun yüzyıllardır beraberliği sayesinde çok ciddi bir seviyeye gelmeyen bu parlamaların tekrar vukuu çatışmalar sonrası barış için çok geç olmasına neden olacaktır. Her geçen gün yüzyıllardır tahkim ettiğimiz bu değerli kardeşlik ruhunun aşınmasına yol açmakta ve üzücü iç savaş ihtimalini arttırmaktadır.
Seyreden, sevdiği kavgacının rakibinin kavgada vurduğu yumruğun aynısını vurmasını dilemesi yerine karşı tarafın kavgaya yol açan ruh haline odaklanmadıkça sorun çözülmez. Seyreden kendi kavgacısının zalimliğini yüksek sesle sevdiği kavgacıya söylemedikçe sorun çözülmez. Seyredenler birlikte kavgayı durdurmadıkça sorun çözülmez.
Biri kavgacısını durdurup diğeri bu sayede "nasıl daha iyi vurabilirim" diyorsa bu sorun çözülmez.
Evet kavga var ve çok zorlanmadan bunu sulhe ulaştırmak görevi seyredenler üzerinde. Tabiiki taraflar birbirleri ile görüşecek ancak çoğunlukla seyircilerinin heyecanlı ve adil olmayan tarafgirlikleri üzerine anlaşma masasasına oturmuyorlar, otursalar bile masadan kalktılar, kalkıyorlar. Onları bir odaya kapatıp anlaşmadan çıkmayacaklarını söylemek seyircilerin tümünün ortak tavrı olmadıkça herkes boşuna konuşacak, yazacak.
Bir toplumu burnundan soluyanların insafına bırakmak ne demektir, gelin sakince düşünüp çözüm üzerinde kafa patlatmaya devam edelim. Çünkü daha iyi bir ihtimal yok.