İnsan hakları, hukuk devleti ve demokrasi alanlarında reform yapmak için o değerleri benimsemiş, içselleştirmiş olmak gerekir. İnsan haklarını, hukuk devletini, demokrasiyi benimsememiş, içselleştirmemiş yönetimler reform yapamazlar, olsa olsa koşulların baskısıyla yapar gibi yaparlar. Umarım yanılırım, ama ben, ne yazık ki, hiçbir şey beklemiyorum, kim bilir kaçınca kez yinelenen reform söyleminden. Baksanıza, bir yandan reform olacak derken, öbür yanda insan hakları alanında neler oluyor, neler söyleniyor!
Ekonomi alanında da reform yapmak için rant ve israf düzeninden, iktidarın nimetlerinden vazgeçmek, yani iktidarın sağladığı nemayı azaltmak gerekir. Öyle bir değişim işareti görüyor musunuz? Nitekim, on gün içinde değişti hava... Gene fırtına öncesi görünüm egemen oldu. Yeni ekonomi yönetiminin kredisi kısa sürede tükenmek riskiyle karşı karşıya... Bu gidişle Türkiye'ye ne ciddi bir yabancı yatırım gelişi olur, ne de ülke içinde yatırım, üretim ve istihdam seferberliği. Pandemiyle ilgili saydamsız yönetim, artan geçim sıkıntısı, puslu bir hava sardı çevremizi.
Ancak, bu sıralarda reformdan söz etmek bir zorunluluk. Çünkü Batı'dan kötü sinyaller geliyor. Fark ettiler elbette. Birtakım yurtdışı ziyaretler, tweet'ler, demeçler, yeniden Batıya, özellikle AB'ye şirin görünme çabasının göstergeleri. Geleceğimizi AB ile birlikte düşünmek ne güzel aslında! Ancak; hani biz kendi hikâyemizi yazacaktık? Hani iki yüzyıldır Batılılaşma sevdası yüzünden kendi hikâyemizi yazamıyorduk? Batılılaşmanın nihai durağı olan AB ile birlikte nasıl yazacağız o hikayeyi? İki de bir "batsın Batı" şarkısını da söylüyoruz. Kim inanır bize, kim?
Mesele yakındaki AB zirvesini kazasız belasız atlatmakta. AB Dışişleri Temsilcisi Borrell dönüm noktasından söz etti. Merkel daha ölçülü konuştu. Angela ablanın gene bizi idare etmesini bekliyoruz. Ablamızın bunu yapabilmesi için cephaneye ihtiyacı var. Şimdiye kadar atılan adımlara AB çevreleri yetmez diyor. Oruç Reis'in bakım günü gene geliverirse, NAVTEX'ler kalkarsa şaşırmayalım. Eh! İstikşafi görüşmelere Yunanistan zaten bizden daha meraklı... Göreceğiz. Atlatırsak AB zirvesini, ondan sonra Avrupa iki aya yakın Noel rehavetine girecek. Olağan dışı bir gelişme olmadıkça kimse kulak vermez Türkiye'de konuşulanlara. Biz de gene rahat rahat konuşuruz.
Sonra 20 Ocak 2021, Biden'in göreve başlama tarihi geliyor. Biden'in takımıyla yakınlık kurmak için girişimler, arayışlar içinde olduğumuzu tahmin etmek güç değil. Takımda tanıdığımız isimler de var. ABD ile ittifak ilişkilerimizi vurgulamaya başladık. İttifak uğruna (!) bir akım politikalarımızı değiştirmeye hazırlandığımız da tahmin edilebilir.
Ama olmuyor işte, "Bugün batımdan kalktım" diyerek Batı ile ilişkilerimizde zoraki adımlar atmaya yönelmek nihai çözüm olamıyor, belki günü kurtarmaya yarayabilir, o kadar. Onu da göreceğiz.
Asıl mesele elbette iktidarı sürdürebilmek. Gel gör ki, iktidar binası içinden çatırdadığı izlenimi içindedir gözlemciler. Damadın ayrılmasından sonra Arınç'ın ayrılması, Mehmet İhsan Arslan'ın parti disiplin kurulan sevk edilmesi huzursuzluğun dar iktidar çevresini bile sardığını gösteren vahim gelişmeler.
Sıradan vatandaşların itirazlarını, yakınmalarını görüyoruz sosyal medyada. Geçenlerde biri "Ne yapsalar boşuna" dedi. "Hava kurşun gibi ağır" görünüyor. İnşallah öyle değildir!