Maç izlemeden futbol yazılır mı? Ayıp. Ama ben planımı yapmıştım. Çok zorlu bir işe soyunmuştum. Beşiktaş-Fenerbahçe maçını izleyecek, çok şahane bir yazı yazacaktım. Vallahi gülmeyin, nefis olacaktı.
Saçma sapan bir iş çıktı. Gecenin bir yarısı televizyonu açabildim. Bir baktım Beşiktaş yenilmiş. “Hay Allah kahr bela” dedim (bkz. Kaptan Swing: Gamlı Baykuş). Ben Beşiktaş’a 2003’ten beri küsmüşüm, küslüğümü bozmaya bugünü bulmuşum, onda da işim çıkmış.
Neden takip etmedim onca yıl diye bakıyorum, herhalde yüreğim elvermemiş. Yüzüncü yılda şampiyon oldu Beşiktaş, peşlerinden koştura koştura kutladık, ondan sonra ne olduysa ben koptum. Önce ben mi koptum, Beşiktaş mı koptu bilemedim.
İki sene önce miydi, üç sene mi, bir Beşiktaş-Sakarya maçına gittim. Maç uzun süre 1-1 gitti, sonra taraftarın biri, “Yahu Beşiktaş! Bir maçını da rahat izleyelim ya!” diye bağırdı (stadda hiç böyle serzeniş mi olur, gerçekte ne dediğini yazmayayım buraya), herkes onu alkışladı, ben de tövbe ettim. Kadınlar herhalde bu yüzden pek maç takip edemiyor. Yüreği dağlanıyor insanın, kadın dediğin duygusal bir yaratık. Dayanamadım bir süre sonra. Tam da hayatın üzerime çullandığı bir dönemdi, stres fazla geldi herhalde. Bir de kızlar aralarında futbol konuşmuyor, erkekler de bizle futbol konuşmuyor, bir aidiyet vaadi yok, Çarşı’yla sokakta bayrak sallayan kadın yok, Beşiktaş şampiyonluğa yaklaşmadan ben takibe geri dönemedim.
Şimdi özetleri izlerken, yüreğim cız etti. Özlemişim olayı, artık helalleşmek lazım. Amma velakin çok eski Beşiktaşlıyım ben. Metin-Ali-Feyyaz zamanından. Hani yaşımın yettiği yerden, elimden geldiği kadar. Adana Demirspor’u 10-0 yendiğimiz bir sene vardı. O sene o maçın tablosunu duvarıma astım, hangi golü hangi dakika kim attı, hepsini inci gibi dizdim. Neyse ki oyuna topa kaptırıp dersleri aksatmıyordum. Bunlar hep denge işi. Barbi’lerimle de oynuyordum, Kadir’i, Gökhan’ı, Rıza’yı da takip ediyordum. Çok yönlü çocuk, mis.
İlk 11’i de yedekleri de bir bir sayardım o zaman. Recep, Ulvi, Zeki falan. Bilirdim yani. Rüya takımdı benim için. Hâlâ içim cızlar düşününce. Taraftarlık çok acayip bir şey, çoğunuz benden daha iyi bilirsiniz herhalde. Bence o zamanlar daha bir acayipti, niyeyse.
Demem o ki, romantikliği erkekler gibi bağırıp çağırıp atamazsan, stresi kaldıramıyorsun, kopuyorsun olaydan.
Televizyonda diyorlar ki iyi maç olmuş. Bilemem. Fenerbahçe röportajlarına denk geldim. Onlarda tabii galibiyetin verdiği rahatlamış yüz ifadesi. Barselona-Real Madrid maçından bahsediyorlar. Oyuncular diyor ki: “Biz o maçtan etkilendik.” Başka kimse izlememiş o maçı belli ki. Bir tek Fenerbahçe oyuncuları. Şansa bak.
Beşiktaş çok koşmuş. Aziz Yıldırım’la Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım Demirören olmuşlar. İyi. Ben hâlâ eski Beşiktaş’ı düşünüyorum.
Kısa şortları uzun çoraplarıyla piti piti koştururlardı eskiden futbolcular, hiç bugünkü gibi değildi. Top bir bölgeden çıkana kadar deli olurdun. Yine zevkliydi, ama bu kadar seri değildi hadise. Bir tek Rıdvan’ın kaptırıp gidişi gözümün önünde, dümdüz. Saçları da çok acayipti. Beşiktaş’a karşı koşmuyorsa, bayılırdım Rıdvan’ı izlemeye.
Çok gerginmiş Beşiktaş, Fener’in de ayağı top yapmış. Beşiktaş derbilerde başarılı değilmiş bu sene, ligin altını yenip üstüne iyi oynayamamak olmazmış. Bilemem. Benim aklım eski Beşiktaş’ta.
Olaya beş sezon rötarla geri dönüyorum ya, beyin baştan alma eğiliminde. Bir hafta ısınacak. Bir ara Chelsea maçında dönmüştüm eski günlere. Hani kırk dakika, on kişi, 2-0. Sonra ne olduysa oldu işte. Yüreğim elvermedi diyorum. Kartal sevgimde bir azalma yok. Yalnız biraz maç takip etmem lazım, hazır Beşiktaş derbiler dışında taraftarı üzmüyorken...