08 Şubat 2010

2D mucize guyem

Bir şeyi karşındakine sevdirmeye çalışırken çeşitli kalıplar kullanırsın...

Bir şeyi karşındakine sevdirmeye çalışırken çeşitli kalıplar kullanırsın. Mesela yediğin tatlının çok güzel olduğunu anlatırken “Ağzında eriyip gidiyor, süper!” dersin.
Birkaç arkadaşımı tatlılarının çok güzel olduğunu düşündüğüm bir restorana götürdüm. Yemeklerimizi bitirip sıra tatlıya geldiğinde siparişi ben verdim, bir şey söylemeden heyecanla tepkilerini bekledim.
Yaşça benden küçük olan bir tanesinin ağzına bir lokma atmasıyla şöyle demesi bir oldu: “Ee, ağzımda eridi gitti bu?”
Tövbe estağfurullah. Tatlının ağzında eriyip gitmesi arkadaşımı memnun etmemişti. “Eriyip gitmek,” tatlıdan alacağı hazzı eritip götüren kötü bir özellik olup çıkmıştı onun için. “Ee, hiçbir şey anlamadım ben bundan? Eridi gitti?”
Eriyip gidecek yavrucuğum işte ne güzel, hafif...
İşte böyle genel zannettiğin zevklerin genel olmaktan çıkmış olduğu bir duruma rastlayınca, neye uğradığını şaşırıyorsun. “Artık benden geçti heralde arkadaş,” diye düşüneceğin geliyor. “Bu zevk de değiştiyse artık, benim sınırları zorlayan empatim tükenmiştir, benim kitlelerin nabzını tutan algımın ayarı kaçmıştır.”
Çizginin öbür tarafına geçmişsin gibi geliyor böyle durumlarda. Medya Kralı’nı “Hakkı Devrim konuşsa da dinlesem” diye izlemektesindir sanki.
Moby-Eminem kavgasında Moby’nin tarafındasın artık. O derece.
Geçen hafta, o çok soğuk, müthiş rüzgarlı kış günü, Harbiye’den geçerken yerlerde bir sürü şemsiye gördüm. Flash Forward’daki ölü karga istilası gibi, su birikintilerinin içinde, kaldırım kenarlarında, yolun ortasında, çöp tenekelerinin yanlarında, telleri fırlamış şemsiyeler, bir M. Night Shyamalan filmi seti oluşturabilecek gariplikte yerlere saçılmıştı.
Bunun onda biri kadar garip şeylere rastlamanın bile beni kendimden geçireceğini bilenleriniz, bu duruma nasıl delirmiş olabileceğimi tahmin etmişlerdir. Neler oluyordu? Herkes aynı anda bilincini yitirmiş ve 6 ay sonrasını mı görmüştü? Şu siyahlı adam kimdi? Güvenlik kameraları incelenmiş miydi? Kapalı kapıların ardında ne vardı? Uzaylılar bize nasıl bir mesaj iletiyorlardı?
Ben toplu histeri hezeyanıyla kendimi kaybetmişken, arkadaşım “Sakin ol,” dedi. “Rüzgardan bütün şemsiyelerin telleri kopmuş, millet de fırlatmış atmış şemsiyelerini.”
Ne? Nasıl yani. Eve gelip annemi aradım. “Anne, sen yolda acayip bir fırtınaya yakalansan, şemsiyenin bütün telleri kopsa, o şemsiyeyi atar mısın?”  “Niye atayım yahu, hangi şemsiyen kırıldı?”  “Yok anne, yani o teller tamir edilir değil mi? Şemsiyeler öyle hemen atılmaz yani.” “E heralde, en azından yaptırılır mı diye bir bakarsın. Hangi şemsiyen, o gri olan mı?”
Ben de öyle düşünmüştüm. Telleri kopan şemsiye atılmazdı. Hele aynı anda herkesin şemsiyesini fırlatıp atması, akıl alır gibi değildi.
“Artık benden geçti heralde arkadaş,” diye düşüneceğin geliyor böyle durumlarda. “Bu tür davranış kalıpları geliştiyse artık, benim sınırları zorlayan empatim tükenmiştir, benim kitlelerin nabzını tutan algımın ayarı kaçmıştır.”
-
Ağzında eriyip giden tatlıyı beğenmeyen arkadaşım “Bakın yeni 3D televizyonlar gelecek,” diye anlatıyor. “Özel gözlükleri var bunların, öyle kağıttan falan değil, bildiğin gözlük. Her şeyi 3D izleyeceğiz artık. Normal şeyleri bile 3 boyutlu göreceksiniz evin içinde. 2D diye bir şey kalmayacak hayatımızda. Mucize gibi!” diye anlatıyor.
Biz birkaç gelenekçi, ağızda eriyen şekerpare düşkünleri, kırık telli şemsiyelerini aynen eve getiren hamallar, ‘2D mucize guyem ne desek laf değil’ durumundayız. Bazen hiçbir şeyden hiçbir şey anlamıyoruz.
Hayalimde, bizim gibiler, Ölü Ozanlar Derneği’nin final sahnesi misali, tek tek restoranın sandalyelerine çıkıyorlar.
-Ağzımda eriyip giden tatlının tadını yakalamak istiyorum ben!
-Bir rüzgara dayanamadı diye emektar şemsiyemi fırlatıp atmak istemiyorum!
-Televizyonum sesiyle bize eşlik eden eğlence kutusu olarak kalsın istiyorum!
Yanımdaki arkadaşım “Yeni zevkleri, yeni davranış kalıplarını anlayamamaktan korktuğun oluyor mu?” diye soruyor.
“Yoo,” diyorum. “Anlaşılmayacak ne var ki? Sana garip gelen bir şey mi oldu?”
“Hayır,” diyor arkadaşım. “Öylesine sordum.”
Hava 3 derece, hissettiğim -2, artık biz de yeni davranış kalıpları geliştirsek diye düşünerek, dergimi karıştırıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"