Son zamanlarda bir tür "teolojik" demek gereken tartışmalar ortalığı kapladı. Derken Cumhurbaşkanı da tartışmaya dalınca iş büyüdü ve mahiyeti de bir ölçüde değişti.
Tartışan kişilerden bazılarının söylediklerine bakınca, bunun "teolojik" olduğunu söylemeye insanın dili varmıyor ama sonuç olarak onların "teoloji"den, "ilahiyat"tan anladıkları bu olsa gerek, İslamiyet'i dışından eleştirenler kadar içeriden eleştirenler de "şekilcilik" konusunu sık sık gündeme getirmişlerdir. Tarih boyunca böyle olmuştur bu. Örneğin "Sufiler" hep "Zahitler"i "sevgi", "derinlik" gibi manevi hasletler üstünde duracak yerde kuralları, şekilleri dillerine doladıkları için kullanmışlardır. Bugün bu konuda yazanlar da aşağı yukarı aynı matrisler içinde konuşuyorlar. Anlaşılıyor ki "Kitap şöyle der!, Peygamber böyle buyurdu" diye konuşanların temel sorunu gene ve hâlâ ve öncelikle kadınlar, kadınların denetim altında tutulması vb. Asansörde ne olabilir, kaç santim uzağından geçmeli? Dinin buralara sıkıştırılmasından şikayetçi olanlar da gene Müslümanlar. Hatta bu tür şekilciliklerle uğraşanların böyle yapmakla genç insanları dinden soğuttuklarını söyleyenler de var.
Dini inancı olmayan biri olarak ben, dini insanların yarattığı bir kurum olarak görüyorum. Onun için de belirli bir tarihte, belirli bir yerde, Müslüman, Hristiyan, Hindu, her neyse, bir dine inanan belirli insanların genel kültürü, hayat kalitesi, dinin o tarihte ve o yerde olacağı, olduğu biçimi etkiler. Budizm'in doğuşunu Hinayanacılar mı öğretiyor, Mahayanacılar mı? Hangisi daha kalabalıksa o egemen oluyor ve o damgasını vuruyor.
Çok olmadı, dilde, kelimelerin kullanımında, "mahkeme kararı" diye bir şey olmayacağını yazmıştım. Bu da çok farklı bir durum değil.
Biri var, "kadın, erkek asansör, halvet" diye bir şeyler söylüyor. O adamın evinde bu söylediklerine uygun bir hayat tarzının egemen olduğunu, insanların haaytlarını buna benzer kurallar içinde yaşadığını varsayabiliriz herhalde. Ama başka Müslümanlar da böyle kuralların geçerli olmadığını söylüyor. Demek gebe varsayabiliriz ki onların evlerinde buna benzer kurallar uygulanmıyor. Şimdi, birinci seçeneğe uyanlar toplumda ciddi bir çoğunluk oluşturuyor ve dedikleri gibi yaşıyorlarsa, bu yer ve bu zamanda İslam böyleydi demek durumundayız. Çoğunluğa uymayanlar da her zaman varolmuştur; o ayrı konu. Ama hiçbir yer ve zamanda herkesin aynı biçimde davrandığı görülmemiştir ve bu da bir kuraldır.
Cumhurbaşkanı birçoklarına çağdışı görünen kesime karşı çıktı. Şimdi, işin içine "çağ" gibi kavramları sokunca sorun başkalaşıyor. "Dini zamana uydurmak mı gerekiyor?" diye soruyorlar. Buna da, "evet" diyen olduğu gibi "hayır" diyen de var. Her zaman da olacak. Ayrıca, zamana uydurmalı derken, ölçü ne? Biri fes giyiyor, şapkaya uymuyır. Ama II. Mahmud "fes giyin" dediği zaman da "bi'dat" diye kıyamet kopmuş. Nitekim bazıları sarık sarıyor. Kimileri de fes giymiyor, ama şapka da giymiyor. Hangisi "doğru"? "Doğru", neye göre doğru?
Cumhurbaşkanı, geçen gün, toplumu kendisinin yönettiğini ve yöneteceğini söylüyordu. Cumhurbaşkanlığı, ehl-i örf'e özgü bir mertebedir. "Asansörde halvet" gibi bir konu ise ulemanın alanına giren bir konudur.
Onun bu müdahalesi çok "arkaik" bir zihniyete yapılmış bir müdahale olarak kabul edildiği için bugünkü iktidara eleştirel bakan bazı çevreler tarafından da olumlu karşılandı.
Bana sorarsanız, asansöre birlikte binince kadar, okullarda kız ve erkek öğrencileri ayırmak ve ayrı ayrı okutmak üzere alınan tedbirler ve yapılan uygulamalar yeterince vahim. Bunların geçerli olduğu bir düzende ya da bunu gerekli sayan bir ideoloji içinde yetişmiş insanlar; şu günlerde asansör kuralları üstünde duranlar. Yani, onlara "Sen aşırı gittin" diye eleştiri getiriyoruz ama onlardan daha tonlarcasını yetiştirmek üzere gerekli kuramları kuruyoruz.
Dolayısıyla "Cumhurbaşkanı müdahale etmekle doğru mu yaptı?" "Dinde reform olur mu?" "Din zamana uydurulmalı mıdır?" gibi sorunlara gelmeden önce, bu soruları sormanın meşru ve anlamlı olduğu zeminin yaratılmış olması laikliğin ortadan kalkmaya yüz tuttuğunun işareti. Çünkü, "erkeklerle kadınlar aynı asansöre binebilir mi?" sorusunun yanısıra (bu zaten yeterince vahim), binip binemeyeceklerine kimin karar vereceğini tartışma derecesine de gelmişiz.
İslam siyasi bir dindir. Siyaset anlayışında otoriteye saygı duymak vardır. Onun için, devletin başında olana dini sorunları da düzenleme hakkını tanımaya hazırdır. "Hayır öyle değil!" diyenler çıkabilir ama bugün bu tartışmanın gidişatına baktığımızda böyle olduğunu göreceksiniz.
Laik bir toplumda böyle bir "tartışma" olmasını bekler misiniz? Hayal edebilir misiniz?