Bu günlerde bizim üniversite çevrelerinde epey sık konuşulan bir konu Şehir Üniversitesi’nin durumuydu. Son dönemde sürüsüne bereket açılan "dandik" tabir edilen özel üniversitelerden değildi Şehir Üniversitesi. Çok sayıda nitelikli öğretim üyesinin çalıştığı ve ayrıca tanıyabildiğim kadarıyla öğrencilerin de iyi bir nitelikte düzey tutturduğu bir yer.
Paraları bloke edilmiş, çalışamaz halde. Nedir sorun? En basit alışveriş işlerinden de anlamadığım için böyle bir olayda nelerin rol oynadığını, hangi işlemin usulüne uygun olduğunu, kimin doğru söylediğini anlamam büsbütün mümkün değil. Ama ekonomiden değil de politikadan bakınca neyin ne olduğuna akıl erdirmek kolaylaşıyor. Artık bir "sürpriz" olmaktan çıkan bir uygulama var; Tayyip Erdoğan’ın kişisel siyasi üslubu olduğu söylenebilir:
Onunla ters düşmüş biri bundan ötürü cezalandırılıyor.
Tayyip Erdoğan’ın kiminle ters düşeceğini tahmin etmek kolay değil. Gülen kadrolarıyla el bebek, gül bebek teşrik-i mesaileri sırasında bugünlerde gelinen noktayı hayal etmek kolay mıydı? Ama gelindi. Eh, arada bir "teşrik-i mesai" olmuş olsa da, sonuçta ayrı hareketlerdi, olabilir, dersiniz belki. Ama AKP’nin Reis’inin bugün kavga ettiği kişiler doğrudan doğruya kendi partisinden gelen kişiler; hani üç gün öncesine kadar, bu yollardan beraber geldikleri...
Ekonomi, bizde oldum olası siyasetin yedeğindedir. Tayyip Erdoğan miras aldığı sosyo-politik düzende birçok değişiklik yaparken buralara elini sürmek istemedi. Çok anlaşılır bir durum. Kurmak istediği "tek-adam" düzeninde bunun da elbet yeri var.
Evet, bir süreden beri Erdoğan’ın ters düştüğü kadrolardan bazıları daha da ters düşerek ona muhalif parti kurmaya kalkıştılar. Böyle bir davranışta bulunabilme cüretini gösterdiler. Reis’in buna verilecek bir cevabı olmasın, mümkün mü? İşte Şehir Üniversitesi’nin durumu, o cevabın bir parçası. Ahmet Davudoğlu’nun Şehir Üniversitesi ile bağlantısını herkes biliyor.
Cevabın daha ileri aşamaları mutlaka olacaktır. Belirli kalemler zaten Davudoğlu hakkında yazmaya başladılar.
Erdoğan’dan gelen savlete karşılık Davudoğlu’nun hamlesi, şimdilik, devlet başkanlığı yapmış olanların mal varlığının incelenmesini talep etmesi oldu. Tayyip Erdoğan’ın böyle bir öneriyi kabul edeceğini sanmam. Ama Davudoğlu’nun talebinden vazgeçeceğini de sanmam. Bu da birikmiş çeşitli sorunlar arasına atlayıp bekleyecektir. Şimdilik, CHP öneriyi benimsemiş gibi görünüyor.
Bilinen hikâyeleri tekrarlıyorum, bilinen bir başka konuya geçmek için: Bu polemikte Tayyip Erdoğan’ın kullanmayı tercih ettiği dil! "Başka bir dil kullandığı yok ki!" diyebilirsiniz. Doğru, yok. Gene de, kendi eliyle başbakanlığa ve parti başkanlığına getirdiği kişiden "malum kişi" diye söz etmesi, "kardeşi" olan Abdullah Gül’ün şimdi bir "halef-selef" ilişkisine itelenmesi insanın tuhafına gidiyor.
Davutoğlu ve üniversitesinin "nasb/gasb" tahteravallisi dediğim gibi çokça konuşulmaya başlayınca görünen o ki Reis gene kendini tutamadı ve konuya daldı. Ama Erdoğan’ın ağzında veya zihninde bunun bir "üniversite meselesi" olarak kalması düşünülemez. Bunun arkası var ve arkası "ona ihanet edenler" olarak gelecek. Medyada bu yeni partilerin kurulma haberleri bu minvalde dozunu artıracak salvolar arasında verilecek. Sorun, bir an önce itibarlarını düşürmek. Tayyip Erdoğan anlaşılan bu üniversite konusunun itibar düşürmekte kullanışlı bir yanı olduğunu düşünüyor. Çünkü burada, Türkiye’de "itibar" sorunlarının her zaman yanında yöresinde dolanan "para" konuları da var.
Erdoğan "O arazinin tahsisini ben kendim yaptım" diyor. Bu da zaten ilginç, doğrusu. Kendi gözümle görmedim ama lafını çok duydum. Lafını çok duymamın nedeni de Şehir Üniversitesi’ne verilen yerin olağanüstü değerli bir arazi olması. Tayyip Erdoğan’ın kupon arsalarından biri olmalı.
Bu üniversitenin kurucusu Reis’in güvendiği "dava arkadaşı" değil de seküler cepheden bir öğretim üyesi olsaydı Tayyip Erdoğan bu araziyi bu işe tahsis eder miydi? "Ederdi" diyecek varsa, bunun bir tane örneğini göstersin. AKP’nin on yedi yıllık iktidarında buna uzaktan yakından benzeyen bir olay oldu mu? Türkiye tarihinde görülmemiş değil, hem de hep görülmüş olaydır: Her siyasi iktidar kendi burjuvazisini yaratır. Buna alışık olsak da, Tayyip Erdoğan ve AKP "ahbap-çavuş ekonomisi" diyebileceğimiz bu ekonomiyi alışık olmadığımız boyutlarda genişleterek sürdürdü. Bu arada Maltepe’deki bu muazzam arazinin de "bizden" birine verilmesi kadar doğal bir şey olamazdı.
Tayyip Erdoğan kendi tahsis ettiği bu arazide yolsuzluk yapıldığını iddia ediyor. Davudoğlu, başbakan olunca, arazinin mülkiyetini kendi üstüne almak istemiş. Yukarıda dediğim gibi, bu işlerden anlamam, benim anlayacağım "vuzuh"a erişmeden de kimsenin ağzıma tıktığı açıklamayla ahkam kesmem. Yalnız burada gene ilginç bir nokta var sanki. Erdoğan’a göre "malum kişi" bunu başbakan olunca yapmış. Davudoğlu’nun başbakanlığı gerçi fazla uzun sürmedi ama Tayyip Erdoğan tarafından azledilirken böyle arazinin sözü bile edilmedi. Oysa Erdoğan’ın söylediği "mülküne geçirme teşebbüsü" ciddi bir iş. Erdoğan kendisi, pek sevdiği "bunlar" işaret sıfatını kullanarak "dolandırmaya kalktılar" diye bir suçlamada da bulunuyor şimdi. Ama bu suçlamada şimdi bulunuyor! Şimdiye kadar bu olayı aklında tutmadığını anlıyoruz.
Neyse, belli ki bu konuyu daha çok konuşacağız.