29 Ocak 2021

Kürtler

AKP'yi yalnız başına ya da MHP ile ittifakıyla birlikte iktidarda tutmak için başvurulan yöntem Kürt sorunu gerilimini sonuna kadar desteklemek. Bu yöntem Türkiye'nin Türk kökenli ve Kürt kökenli yurttaşların birbirlerini severek ve sayarak yaşadıkları, sorunların barış ve demokrasi içinde çözüldüğü bir ülke olabilmesinin önündeki kesin engeldir. Seçim bu, buyurun seçin

İzlediğim programların birkaçında yapılan "seçim-öncesi" anketlerde kime oy vereceği sorulan Kürtler'in birçoğunun oylarını gizledikleri yorumunu dinledim. Bu beni şaşırtmadı. Böyle yorumlar işitmeden önce de bunu tahmin ediyordum. AKP iktidarının kurmayı başardığı özgürlük ortamında birçok kişinin oyunu gizlemeyi tercih etmesi çok beklenir bir durum. Ben ayrıca Gelecek ve DEVA partilerine oy vermeyi düşünenlerin de benzer bir taktik güttüğü kanısındayım. Hangi tarihte olacaksa, seçim olduğunda, bu üç partinin de aldığı oy oranının anketlerde görülenin üstünde olacağını düşünüyorum.

Bu tahminim doğruysa, bundan çıkacak mantıki sonuç da, AKP'nin anketlerde görülenin altında kalacağı olacağıdır.

Ama bunlar hep spekülasyon! Asıl konuşmak istediğim konu bunlar değil. Konuşmak istediğim, bu iktidarın izlediği "Kürt politikası". Buna "politika" denebilirse!

Bahçeli "HDP kapatılmalıdır" diyor, bir daha diyor, bir daha diyor. AKP'nin, Tayyip Erdoğan'ın aynı şeyi söyleyip söylemediği çok belli değil. Söylemiyorlar da, yaptıkları ortada. Kayyımdan geçilmiyor. Davadan geçilmiyor. Bunlar yapıldıktan sonra, kapatmakla kapatmamak arasındaki fark ne?

Duruma bakan bir Kürt ne düşünür? Seçim olmuş, o da gitmiş oyunu kullanmış, muhtemelen HDP'den filancanın seçilmesine katkıda bulunmuş. Aradan birkaç gün geçmiş, milletvekilini milletvekilliği yapamaz hale getirmişler. Bir belediye başkanı seçmişler, onu da görevden almışlar, kendi adamlarını kayyım yapmışlar.

"Peki ben niye oy verdim?" diye düşünmeyecek mi bu adam? Bu işler ilk kez de olmuyor. Olayları yan yana getirip düşününce, adam düşünmeye devam edip "Bu ülkede benim oy vererek istediğim kişiyi seçtirmeme imkan tanımıyorlar. O halde ben de vazgeçeyim, boşuna sandık başında vakit kaybetmeyeyim" sonucuna varmaz mı?

Alabildiğine basitleştirerek söylüyoruz tabii. Anlattığım seçim ve seçim sonuçlarının hiçe sayılması somut olay, olgu. Ama yalnız o yok. İktidar (zaman zaman başkaları da) Kürtler hakkında konuşuyorlar ve ağızlarını açtıklarında her türlü hakareti sayıp döküyorlar. Bunlar ve daha pek çok şey bir araya gelince o dediğim Kürt yurttaş ve aslında her Kürt yurttaş bu ülkeyle nasıl bir bağ kurar?

Şöyle sorayım: kendisini temsil etmesine sürekli engel ve yasak getirilen yurttaş göğsünü gere gere "Ben bu ülkenin yurttaşıyım" diyebilir mi? Diyemiyorsa, yıllardır süregelen ayrılıkçı Kürt hareketi hakkında düşüncelerinin değişmesi ihtimali var mıdır? Değişecekse, nasıl bir yönde değişebilir? "Belki de bu adamların hakkı vardır" deme ihtimali yok mudur?

Türkiye'de Kürtler'in mücadelesi yaklaşık Cumhuriyet tarihiyle başlar. Bunun Öcalan ve PKK kısmı Eruh'la siyasetin ufkunda sökün etti. Silahlı bir hareket bir "birlikte yaşama" girişimi değildir. Öcalan bir aralık "Daha kırk yıl beraberiz" yollu bir şeyler de söyledi ama bunların ciddiye alınması gerekmezdi. Ancak bir aşama geldi ki Türkiye içinde "demokratik haklar" mücadelesi veren Kürtler (yıllarca Kürt olduklarını söylemeleri yasaktı) bu mücadeleyi legal parti çalışmasıyla yürütebileceklerine inandılar. Kurulan partilerin başına gelenleri yeniden özetlemem gerekmiyor. Ama sabrettiler ve bağımsız aday taktiklerinden sonra parti olarak seçime girdi ve burada da başarı kazandılar.

Legal Kürt partisinin kurulmasını PKK önlemek için adım atmadı, çünkü öyle bir partinin kendisine zarar vermek üzere çalışacağını düşünmüyordu. Ülkede var olan milyonlarca Kürt yurttaşın PKK ile ilgili görüşleri, kendi çocuklarının, akrabasının ya da komşularının çocuklarının "militan"ı olduğu örgütle ilgili duyguları doğal olarak çok karmaşıktır. PKK'nın siyasetini onaylamadığı halde verdiği mücadeleye değer verme tavrı doğal olarak çok yaygındı.

Çeşitli duygusal frekanslar tutsa da, uzun vadede belirleyici olan "pratik"tir. Legal siyasi parti pratiği ile silahlı gerilla örgütünün pratiği ("teori" demiyorum) apayrıdır. Açılıp kapanma olaylarına rağmen, legal parti pratiği gelişti ve güçlendi, kendi dinamiklerini oluşturmaya başladı. Bu belki bu aşamada PKK önder kadrosunda tedirginlik yaratmaya da başladı.

Bu durumda kendini "Türk milliyetçisi" olarak tanımlayacak kesimin de "Yahu, bu Legal parti iyi oldu" demesini beklerdim. Çünkü olayın genel tanımı gereği, "legal parti" demek, sorunlarını ve çözümlerini aynı ülke içinde düşünmek demektir. "Genel tanımı" duyarım. Bunu onaylamayanlar olacaktır, bunları onaylamayarak parti içinde bulunan, "PKK'nın adamı" olarak parti içinde bulunma yolunu seçen de olacaktır. Olayın nerelerden başladığı, hangi yollardan geçerek bugünlere geldiği sır değil. Hayat her zaman olduğu gibi sürekli hareket halinde. İnsanlar bir noktadan işe başlıyor, olaylar onlara başka görünümler gösteriyor, fikirler değişiyor vb.

"Pratik" dediğim "nesnel" bir şey. Aynı zamanda "belirleyici" bir şey. Dolayısıyla barış istiyorsak, pratiğe güvenmeli ve pratiğin güçlenerek devam etmesine omuz vereceğiz. 

Bunları söylüyorum ama bir yandan da söylememin çok gerekli ya da çok yararlı olmadığını biliyorum. Çünkü bu sözlerin asıl muhatapları bunları zaten biliyor. Yalnız "teorik" olarak bilmek değil, "Barış Süreci" filan denildiğinde bu yapılıyordu ve benim burada söylediklerimden çok daha radikali de söyleniyordu

Söylüyorlardı da sonra söylediklerinin yanlış olduğunu anladılar, şimdi doğru çizgiye mi geldiler? Hayır.

Çok başka nedenlerle siyaset değişti. Siyaseti değiştiren Tayyip Erdoğan oldu. Değişim bayağı radikal oldu. Erdoğan kendisini iktidarda tutmakta en etkili aracın "gerilim" olduğunu düşünmeye başladı. Gene bu yolda uygun bulduğu MHP ittifakı da buna yakın bir yerdeydi. "Gerilim"i ayakta tutmanın en garantili aracı da "Kürt sorunu" idi.

AKP'yi yalnız başına ya da MHP ile ittifakıyla birlikte iktidarda tutmak için başvurulan yöntem Kürt sorunu gerilimini sonuna kadar desteklemek. Bu yöntem Türkiye'nin Türk kökenli ve Kürt kökenli yurttaşların birbirlerini severek ve sayarak yaşadıkları, sorunların barış ve demokrasi içinde çözüldüğü bir ülke olabilmesinin önündeki kesin engeldir. Seçim bu, buyurun seçin.

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"