İspanya'ya altı yedi kere gitmişliğim vardır, sanıyorum. Bunların üçünde Barselona'ya gittim. Sevdiğim şehirlerden biridir. Hiç gitmeden önce de, İspanyol İç Savaşı'nda ilerici cephenin en uzun direnmiş yerlerinden biri olduğu için ("anarko - sendikalizm" gibi cins bir siyasi ideolojinin merkezi olduğu için) sempati duyardım.
Bask’a gitmişliğim yoktur. Yalnız, İspanya’da etnik çatışmanın devam ettiği bu iki bölgenin (Bask ve Katalonya) aynı zamanda ülkenin en zengin bölgeleri olduğunu bilirim. Azınlıkların yaşadıkları yerler genellikle en yoksul bölgeler olduğu için İspanya’nın durumu ilginç bir durum.
Bu ikisi de en sanayileşmiş, en hâli vakti yerinde bölgeler.
Bu gidişlerimde, buranın “ezilen” bir azınlığın yaşadığı bir yer olduğuna dair bir izlenim, bir sinyal aldım mı? Doğrusu, almadım. Zaten hiçbir “eziklik” manzarası görülmeyen bir bölge (kent); bir “İspanyol zulmü”nün izine de rastlanmıyor. “Katalan milliyetçiliği” denecek şeylere rastlanıyor. Taksi şoförü Katalanca’nın İspanyolca’dan tamamiyle farklı bir dil olduğuna dair azarlamakla karışık aydınlatıyor bizi, örneğin, böyle şeyler oluyor.
Gerçekten “tamamiyle farklı bir dil” mi? Değil. Fransa’da Provence’tan İspanya’ya doğru birçok lehçe vardır; Katalanca da onlardan biri ve örneğin Gaskon Fransızcası’na değil, İspanyolca’ya yakın.
Bu lehçeler, yeni “ulus - devlet”lerin oluşması üstüne, 19. Yüzyılda standardize oldu – aynı sınırlar içinde kaldıysa. Ya da sınırlar ayrışınca “farklı” diller hâline geldiler – İskandinav dilleri gibi. Katalan dili de pekâlâ İspanyolca’nın bir lehçesi sayılabilirdi (Bask hiç böyle değil).
Franco zamanında Barselona’nın ve Katalonya’nın mutlu bir zaman geçirmediğini biliyoruz. Tabii, İspanya’nın tamamı için de durum böyleydi ama Katalonya ve Bask ayrılma eğilimleri de gösterdiği için Franco’nun özel ihtimamını çekiyorlardı. Bunda, İç Savaş’ta oynadıkları rolün intikamı da söz konusuydu. Franco’nun ölmesinden sonra, İspanya, demokrasiye dönmekte bayağı olumlu bir grafik çizdi. Uzun uzun çalışarak yeni anayasa yaptılar, “merkezî/yerel” dengesini korumak üzere özen gösterdiler. Tuhaf bir şekilde Bask’la ilişki düzelirken Katalonya ile ilişki bozuldu. Bu yeni durum Bask’ın ayrılıkçılarını da tetikleyebilir.
Yazarkenki tavrımdan Katalan ayrılıkçılığını pek onaylamadığımı anlıyorsunuzdur. Öyle, onaylamıyorum. Genellikle de “ayrılma”yı “birlikte yaşamak”tan daha üstün bir “maharet” olarak görmem –ancak, azınlığın insanlık ölçülerine aykırı birtakım koşullar altında yaşatıldığı yerler ve durumlarda ben de ayrılmayı meşru görürüm. Örneğin, Çekler ile Slovakların ayrılmasına bir anlam verememiştim; ama Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmak istemesi bence de haklıydı.
Şu son olayda, “referandum” falan derken, benim Katalanlara hak vereceğim koşulları Rajoy yarattı. Yalnız benim gibilerin değil, bu gibi olaylara daha ortadan bakan çok kişiye de “Ne oluyorsun, birader?” dedirtti Rajoy. Bu davranışlarıyla, Katalan ayrılıkçılığını Katalan Ayrılıkçıları’ndan daha başarılı bir biçimde meşrulaştırdı.
Avrupa Birliği, Avrupa sınırları içinde ayrılıkçı siyasetlere iyi gözle bakmıyor. Aslında, Avrupa Birliği’nde demokrasinin koşullarının geçerli olması gerekiyor elbette. Bunlar geçerli olduğu zaman da, “ayrılıkçı” olmanın uzun boylu gereği kalmıyor. Onun için AB, Britanya’da İskoçya’nın bağımsızlığı referandumu yapılırken buna da taraftar değildi. İspanya’da da böyle olmadı. Demokrasi suçu işlememiş İspanya’da geçerli hukuk kurumları Katalonya’da yapılacak referandumun yasadışı olduğuna karar vermişti. Avrupa Birliği’nin de, kendi parçası olan İspanya’nın anayasal hukuk kurumlarının kararlarına saygı göstermesi gerekiyordu.
Ancak AB, Rajoy iktidarının açıklanamaz şiddetini kınamakta da gecikmedi.
Olayın en önemli tarafı, her Katalonyalının ayrılıktan yana olmaması. Ayrılık projesine karşı olan Katalanların oranının yüzde elli dolaylarında olduğu söyleniyor. Bunlar, referandumu boykot etmeye karar vermişlerdi. Düzde doksanın üstünde “ayrılma” oyu çıktığına göre, karara uydular.
Sonuç olarak, içinden çıkılması kolay olmayan bir durum. Katalan tercihlerinin aşağı yukarı yarı yarıya olması zorluğun başlıca kaynağı. Sonuç hangisi olsa, halkın bir yarısı bundan mutlu olmayacak!
Bize seyretmek düşüyor.