30 Kasım 2020

"İç" ve "dış"

"Kol kırılır yen içinde" düsturu özenle yerleştirilmiş. İşin kötüsü, "kol" durmadan kırılıyor. Daha da kötüsü, herkes olanın farkında

Amerika'da Biden'ın seçimi kazanması herhalde her yerde etkilerini gösterecektir.

Bu, Biden'ın cevval bir başkan olmasından dolayı böyle değil. Amerika'nın dünya politikası üstünde oluşturduğu etkilerden ötürü böyle. Trump Amerika'da da, dünyada da, görmeye alışık olduğumuz türden bir kişi değildi. Hele, ABD'nin başındaki adam olarak görmeye hiç alışık değildik. Her şeyi tepetaklak etti. Bunların hepsini düzeltmeye Biden'ın enerjisi yetmeyebilir; ama o da erişebildiği her yere yetişip Trump'ın yakıp yıktığını restore etmeye çalışacaktır. Bunların arasında Türkiye'nin de bulunacağını sanıyorum. Donald Trump ile Tayyip Erdoğan aralarında bir "modus vivendi" kurmuşlardı. Bunun bir benzerinin Biden'la yürütülebileceğini hiç düşünmüyorum. Amerikan tarihi öyle bir yol izledi ki Biden'a zorunlu bir misyon düştü: Trump'ın bozduklarını düzeltmek.

Biden bu durumun sinyallerini verdi zaten. Muhalefeti desteklemekten söz etti. Ve tabii buradaki iktidarı fena halde kızdırdı. Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yok. Ama muhalefeti de kızdırdı ki bunun anlaşılır yanı yok. Ya da "yok" demeyeyim; çünkü mantıklı ya da mantıksız, sürekli karşımıza çıkan bir şey. "Biz ve ecnebiler" sorunsalı. Biz birbirimize her türlü hakareti ve her türlü suçlamayı reva görebiliriz. Ama bizim söylediğimizin çok daha hafifini bir "ecnebi" söylerse… Vay haline! İktidardan çok muhalefet o terbiyesizin haddini bildirmek üzere ağzını açar. Bildik deyimi tam gerçekleştirmek için "gözünü de yumar" demeli belki; çünkü ağzını bu şekilde açmak için bir yandan da birtakım şeylere "gözünü yummak" gerekiyor. Bu ülkede öyle fazla alışılmadık bir şey sayılmaz. Burada her "cephe" kendi yediği nanelere karşı gözünü yumar.

Bu durum şunu gösteriyor: Burada "etnisite" (daha şık olması için "millet", "ulus" gibi kelimeler de var) "ilke" ya da "değer" gibi şeylerden daha önemli. Willy Brandt, Naziler egemenlik kurunca Almanya'yı terk etmiş, bulunduğu yerden Nazizm'e karşı mücadele etmişti. Savaş bitince döndü ve birçok olaylardan geçtikten sonra Almanya'nın şansölyesi de oldu. Sevmeyeni de çoktu (Soykırım nedeniyle Yahudiler'den özür dileyen bir Şansölye sevilir mi?). Ama seveni daha çoktu ki oralara gelebildi ve birçok olumlu projeye imza attı. Bunun bir benzerini Türkiye'de görmek -en azından uzunca bir süre- mümkün değil herhalde.

Bu durum, öncelikle siyaset dünyası içinde yer alanların onayladığı ve benimsediği ve her fırsatta uyguladığı bir politikanın bir sonucu. Aslında çok daha geniş kapsamlı bir "zenofobi" eğitimi verilmiş topluma. Bir "erdem" olarak öğretilmiş. "Kol kırılır yen içinde" düsturu özenle yerleştirilmiş. İşin kötüsü, "kol" durmadan kırılıyor. Daha da kötüsü, herkes olanın farkında.

Herhalde bir ölçüde bu tavır oldukça yaygın bir şekilde kabullenildiği içindir ki muhalefet de "Biden, sen kendi işine bak" diye tersleniyor. Ama bu "suyuna gitme" politikası bana sağlıksız görünüyor. Bu "içişlerine karışmama" kuralı çoktan eskimiş bir dünyanın kuralı. Bunu şimdi söyleyenler de "içişleri" dedikleri o alanda her türlü faşizan uygulamayı yapan diktatörlükler oluyor. Ayrıca, bunu yapmayan da yok. Tayyip Erdoğan, kendisini eleştiren Biden'a "İçişlerimize karışma!" diyebilir. Peki biz Suriye'nin "içişleri" hakkında ne yaptık? Beşir'le ne zorumuz vardı? Libya'nın "dışişleriyle" mi ilgileniyoruz?

Muhalefet de bu "içişleri" mantığına girecek olursa, Tayyip Erdoğan'ın hazırladığı kapana kendi ayağıyla girmiş olur. Erdoğan kendi faşizan yönetimini "yerli ve milli" ideolojisi üstünden yürütmeye kararlı ve bu onun için en elverişli ideoloji. Yalnız Erdoğan değil elbette. Dünya tarihinde Erdoğan'ı cezbeden siyaset türü yoluna girmiş bütün diktatörler bu deveyi güttüler.

Yazarın Diğer Yazıları

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?

Sevinçle, ama sükunetle

Bu toplum elbette farklı düşünceler, inançlar, idealler üretecek. Ama bu "farklılık" nedeniyle boğazlaşmak değil tartışmak kültürü geliştirmek gerektiğini bilecek. Son seçimde alınan sonuç bu anlayış ortamının oluşmasında da olumlu rol oynayabilir ve bu potansiyel boşa harcanmamalı