Brueghel'in bir tablosu üstüne Auden'ın bir şiiri vardır; dünyanın bir noktasında dehşetengiz bir tragedya olurken, bundan tamamen habersiz, günlük hayatını sürdüren insanlar olduğunu anlatır. Şu sırada "cereyan" etmekte olan Ukrayna felaketi bu kategoriye giriyor mu? Yani, bir savaşa yol açar mı? Açarsa, bunun tetikleyeceği olaylarla "Üçüncü Dünya Savaşı"na gider miyiz? Hani, ne demişti "bilgin": "Üçüncüyü bilmem ama dördüncü dünya savaşı ok ve yayla yapılır?"
Bugün ruh halim böyle kasvetli bir konuya girmeme engel. Onun için, büyük tragedyadan habersiz, sıradan işlerine bakan kişiler gibi davranacağım ve bir süredir söz konusu etmediğim "Türkçe kullanımı" faslına gireceğim.
Yaşadığımız evrede ekonominin içine battığı durum mutlaka bir rol oynuyordur: "ikinci el" deyimi sık sık karşımıza çıkıyor. "İkinci el" nesneler de pahalanmış, çoğu kişi ancak "ikinci el" satın alabiliyormuş v.b.
Bu bağlamda beni ilgilendiren ekonomi değil de "ikinci el" kavramı! Bu bir çeviri. İngilizce "second hand"i olduğu gibi çevirip "ikinci el" yapmışız, tepe tepe kullanıyoruz. Böyle şeyler "yasaya aykırı" mıdır? "Ayıp" mıdır? Değildir. Herhangi bir nesne, durum, olay hakkında senin dilinde bir "kelime" yoksa, başka bir dilden bunu ödünç alabilirsin - alırsın.
Adamlar otomobili icat etmişler. Kendi klasik belledikleri dillerden bir ad da bulmuşlar bu icatlarına. Biz ne diyeceğiz buna? Onların "imal" ettiği adı ile anacağız, en doğrusu bu. Gerçi, hani gene milliyetçiliği ağır basan milletlerden Almanlar, sözgelişi "televizyon" demiyor, "fehrsehen" diye Almanlaştırıyorlar, yani Almanca "uzaktan görür" demiş oluyorlar, ama bunlar kural değil istisna. Bu gibi teknolojiden türeyen kelimeler zaten çok zaman takım halinde dilden dile geçiyor.
"Otomobil"in "motor"u var, "fren"i var, "debriyaj"ı var, "şanzıman"ı var v.b. Hepsini alırsın genellikle, ama söylenişini kendi diline uydurursun. Örneğin, "changement" Türkiye'ye gelince "şanzıman" olur, falan filan.
Peki, "ikinci el" de böyle bir kelime mi? Bu durumda olan eşyaları, nesneleri İngilizler ya da Amerikalılar mı icat etti? Yoo! Hep vardı, her yerde vardı bunlar. Tahmin ederim her dilde adları da vardı. Örneğin biz bunlara "elden düşme" derdik. Ne oldu da "elden düşme" ibaresi kullanılmaz, dolayısıyla zaman içinde hatırlanmaz ve bilinmez oldu? Bunun cevabı bir "pazarlama" taktiği olabilir mi? Yani bu "elden düşme" mal sonuç olarak gene bir "ticari meta" konumunu koruyor. Satabilirsiniz. Ama "satış" deyince, bu ibare bir "dezavantaj" yaratabilir: "düşme" fiilinin çağrışımlarından ötürü. "Düşmek" kötü bir şey olabilir; "düşen" bir nesne çok fazla değer kaybetmiş olabilir v.b.
Peki, diyelim ki böyle bir malı alan kişi yaptığı işten fazlaca kıvançlı olmayacak. O halde gene bildiğimiz Türkçe'nin sınırları içinde kalarak "kullanılmış" diyebilir. Bu, "elden düşme" gibi biraz metaforik sayılacak bir yol izlemeksizin açıkça özetliyor durumu. Kullanılmış kitap, buzdolabı ya da kullanılmış elbise... Örneğin "ikinci el elbise", "ikinci el el arabası" demekten daha iyi değil mi?
Madem girdik bu "dil" konusuna birkaç şikayetimi daha dillendireyim. Örneğin "akl-ı selim" kavramının başına gelenler: "Ali Bey akl-ı selim adamdır" diye konuşanlar var. "Akl-ı selim" bir sıfat değil, isim. Bunu demek, "Ali Bey davranış adamdır" ya da "Ali Bey yaşlılık adamdır" demekle aynı kategoride bir söz. "Akl-ı selim" olunmaz, "akl-ı selim sahibi" olunur. Ayrıca, Arapça yapısıyla bunu söylemek zorunda değiliz; "sağduyu" diye bir kelime türetmişiz; bu, "akl-ı selim"le aynı anlamı taşır, "sağduyulu" diye sıfatını da yaparsınız.
Bunun bir benzeri de "gasp" fiilinin kullanımlarında görülüyor. Bir adamın malını, parasını "gasp eder"siniz, ama adamı gasp edemezsiniz (bu belki köleliğin geçerli olduğu zamanlarda, köle sahibi için değil de, köle için söylenebilirdi. Senin olmayan bir malı, bir nesneyi zor kullanarak, büyük bir ihtimalle silah kullanarak kendi malın haline getirmektir. "Geçen gün Ahmet Bey'i sokakta gasp etmişler" diye bir cümle işitirsek, bundan anlayacağımız birilerinin zavallı Ahmet Bey'i sokak ortasında paketleyip götürmüş olmalarıdır -satmak, yani bir türlü "paraya çevirmek" üzere.
Örneğin Levent Gültekin, sık sık, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye'nin "gasp edilmiş bir ülke" olduğunu söylüyor. Bilinçli bir metafor. Durumu bayağı iyi anlatıyor da.
Ama böylece gramer yanlışından yola çıkmış ve daha ciddi yanlışlar konusunda kendimizi bulmuş oluyoruz. Buradan iki adım atarak Ukrayna'nın bir kısmının gasp edildiğini de söyleyebilir ve böylece "dünya savaşı çıkar mı?" sorusuna dönmüş oluruz. Bunu yapmayalım, daha doğrusu bir sonraki yazıya bırakalım.