18 Mart 2021

Andımız

Bu "ant" benzeri şeyler demokratik ülkelerde uygulanan şeyler değil ama şimdi "andımız"ı kaldırdığını ilan edenler bunu demokrasi için mi yapıyorlar?

Bugünlerin "gündem şaşırtan" sorunu "andımız" olsa gerek. Türkiye Cumhuriyeti'nde doğmuş herkes gibi ben de beş yıl boyunca ilkokula giderken her sabah bu "Türk'üm, doğruyum..." metnini okudum ya da okur gibi yaptım. İnsan bunun gibi, böylesine sık tekrarlanan şeyler yapmak durumunda kalırsa -kalınca-alışıyor, kanıksıyor, seremoniyi mekanik bir şekilde yerine getiriyor. Ben de böyle alışmıştım. Ama, biri gelip "Bundan hoşlanıyor musun?" diye sorsa, vereceğim cevap şüphesiz "Hayır" olurdu.

Lisedeyken bir yıllığına Amerika'da bulunmak ve okumak üzere bir burs bulmuştum. Orada gittiğim lisede de, her sabah ders başlamadan önce "I pledge allegience to the flag and to the nation for which it stands" diye bir metin hep bir ağızdan okunurdu. Ben susuyor olurdum elbette ama bu törenden de hoşlanmazdım. Gene de, bu metinde bayrağa ve onun temsil ettiği ulusa bağlı olunduğu söyleniliyordu, dili hamasete yaslanan bir dil değildi.

Şimdi bu "andımız" faslının kaldırıldığı ilan edildi. Epey bir süre önce olmuştu bu, o zaman da tartışılmıştı. Yeniden gündeme geldi ve yanılmıyorsan bu sefer daha hararetli bir biçimde tartışılıyor. Ayrıca, iktidardaki ikili arasında da bir anlaşmazlık olduğu anlaşılıyor.

Reşit Galip'e yazdırılan bu metne hayatımın herhangi bir döneminde sempati duymadım. Memleketimi sevmekse sorun, memleketimi severim, ama her Allah'ın sabahı bunu bağıra çağıra ilan etmeyi anlamlı bulmam. Memleketini sevmek özel bir çaba gerektiren bir şey değildir. Özel bir durum ya da özel bir kişilik söz konusu değilse herkes memleketini sever. Zaten bu metin aslında böyle yaptığımızı duyurmak üzere söylenen bir şey değil; bize sevmemiz emrediliyor ve bunu nasıl yapacağımız bildiriliyor.

Dolayısıyla "andımız"ın kaldırılması bana aykırı gelmedi. Genel olarak muhalefetin şu günlerde izlediğimiz biçimde buna karşı çıkmasını pek anlayamadım. AKP gibi bir iktidar karşısında muhalefetin tılsımlı sözünün ("Açıl susam" formülü) "demokrasi" olmasının gerekliliği besbelli. Ama bu yalnız AKP'yi eleştirmek ve iktidardan uzaklaştırmak için söylenecek bir şey olmamalı. Yani, "demokrasi" denen rejimle yaşama deneyimi pek derinlere gitmeyen ülkemizde tutarlı bir demokratik rejim kurulması için yapılması gereken şeyleri söylemek gerekiyor. Bu çerçevede muhalefetin "andımız" üstüne takındığı tavrı yadırgadım.

Ancak muhalefet belirli durumlarda bunu yapıyor. Yurt dışından iktidarın eleştirilmesine karşı gösterdikleri tepkilerle bunu birden fazla kere ayan ettiler. 

Uzatmak istemiyorum. Bir ülke öyle ya da böyle ama sonuçta otoriter bir rejimin orta yerinde durmakta inat ediyorsa, burada aynı şeyleri tekrar tekrar söylemekten kaçınmak mümkün olmuyor. Bu "ant" benzeri şeyler demokratik ülkelerde uygulanan şeyler değil ama şimdi "andımız"ı kaldırdığını ilan edenler bunu demokrasi için mi yapıyorlar?

Elbette ki hayır. Bunu yapanların demokrasi bilgileri şöyle böyle bin yıl öncesinde seyrediyor. Türkiye'nin Cumhuriyet dönemi boyunca zor bela yapabildiği demokratik birikimin tamamını ortadan kaldırmayı amaç edinmiş bir iktidardan söz ediyoruz. Şimdi yapmaya hazırlandıkları şeyi de kendilerine özgü bir diktatoryal ideoloji kurmak için yapmak istiyorlar. Kuracakları despotik rejimin kullanacağı kelimeleri de seçen, art arda dizen, cümlelerini de kuran, kendileri olacaklar.

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?