Tayyip Erdoğan'ın işi zor çünkü ufku geniş. Olmak istediği (ya da "istediği" demeyelim de "olmayı mümkün gördüğü" diyelim) şeyler bir değil, iki değil. Türkiye'den yola çıktı, Türkiye'nin başbakanı oldu, cumhurbaşkanı da oldu. Bunlar şüphesiz çok önemli makamlar ve bu sürekli tırmanış ciddi bir başarı demek. Ama Tayyip Erdoğan'ın bıraktığı izlenim, böyle şu kadar yılda bir yeni bir oylamayla devamı sağlanacak bir şey değil de, ömür boyu bir önderlik istediği. Dediğim gibi, bu sadece bir izlenim. Ama, siyasetten emekli olmuş bir Tayyip Erdoğan düşünebiliyor musunuz? Onu "Reis" olarak benimseyen kadroların da böyle bir konumdan rahatsız olmayacaklarını düşünüyorum. Tabii memlekette "muhalif" denilen birileri de var ve onlar kıyameti koparmaya teşnedirler, ama Erdoğan zaten her fırsatta onların bu ülkeye düşman olduğunu söylüyor. Ne yapacaklarını din, iman düşmanlarından öğrenecek değiller.
Bunlar yeterince çetin işler, plan gerek, program gerek, her şeyden önce sağlam iktidar gerek. Ama bu yolda yürürken başka ihtimaller de kendilerini gösteriyor. Örneğin bir tarihte Tayyip Erdoğan Davos denilen kente gitmiş ve orada ilginç bir şey yaşanmıştı. Ünlü "Van minüt" olayından söz ediyorum. Bu çıkışı Müslüman dünyasında çok kişinin gönlünü kazanmıştı. Türkiye'nin önderi Tayyip Erdoğan, Türkiye'yi İslam dünyasının önderi yaparken, kendisi de otomatikman İslam dünyasının önderi olmaz mı? Hani, "Halife" dediklerinden?
"Böyle olması gerekir" diyebiliriz belki. Ama gerçeklik dünyasında "böyle olması" hiç kolay değil. Örneğin Fas'ta Hazreti Muhammed'in soyundan gelen biri bir süre saltanat sürmüştü, onun için Fas, öteden beri, Hilafet makamının kendi hakkı olduğunu ileri sürmüş, Osmanlı padişahının bile Halife olmasını kabul etmemişti.
Şu anda da, İslam dünyasında böyle bir şeyi kabul etmeye hiçbir şekilde istekli görünmeyen iktidar odakları var: "Türk malı almayın" diyen Suudi Arabistan "Türk Halife" kabul etmeye yanaşır mı? Mısır vb. yanaşmayacak birçok ülke var. Yalnız Katar'la bu iş olmaz da, öyle bir noktada Katar'ın ne yapacağı da belli olmaz.
Bunları Tayyip Erdoğan benden, bizden iyi bilir. Bu söylediğim yalnız Tayyip Erdoğan'ın güçlükle karşılaşacağı anlamını taşımıyor. Burada kim olsa aynı güçlüklerle karşılaşır. Çeşitli ülkeleri yöneten kişilerden ya da hanedanlardan söz ediyoruz. Kendilerinden tanım gereği daha saygıdeğer olması gereken bir makama kendilerinden başka birinin gelmesini elbette istemez, bunu kendi elleriyle gerçekleştirmezler. Bu kolay kolay değişecek bir keyfiyet değil.
Ama kararı bu yönetici kadroların vermesi "şart" mı? İslam dünyasında başka türlü bir şey olmasını beklemek aşırı bir "hayalperestlik" gibi görünebilir ama büsbütün de ihtimal dışı değil. Yöneticiler değil ama "halklar" böyle gözü pek birinin İslam dünyasının Halifesi olması fikrine olumlu gözle bakabilirler. Yani böyle bir durumun oluşmasının "yukarıdan aşağıya" bir yöntem izlemesi pek mümkün görünmüyor ama "aşağıdan yukarıya" bir yoldan gidilirse belki bazı imkanlar doğar; hiç değilse belirli mevziler kazanılabilir.
Spekülasyon yapıyorum. Herhangi bir kanıtım da yok; ama onun yerinde ben olsam böyle şeyleri aklımdan geçireceğimi sanıyorum.
Halen devam etmekte olan Macron/Merkel kavgası neyin nesi? Gerçi söz konusu özne Tayyip Erdoğan olunca "Neden kavga ediyor?" diye sormak çok anlamlı değil. Ediyor. Bu kavgaya tutuşmanın Türkiye'de prestij getireceğini düşünüyor da olabilir, Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden iyice uzaklaştırmak için (ama kabahati AB'nin üstüne atarak) de olabilir, İslam dünyasının uluslararası düzeyde savunucu ve sözcüsü olmak için de olabilir. Muhtemelen hepsini birden hesaplıyordur, çünkü bunların hepsi zaten onun amaçları.
Tayyip Erdoğan Fransa'da "Türk malı almayın" dendiğini söyledi ve buna dayanarak bizlere Fransız malı almama komutunu verdi. Fransa'da bunu kimin söylediğini bilmiyorum. Herhalde Macron değil. Resmi kanaldan, Türkiye'nin boykotuna boykotla cevap verilmeyeceği açıklaması yapıldığına göre, oradan gelen böyle bir çağrı yok gibi görünüyor. Tayyip Erdoğan'ın bu gibi durumlarda birilerini suçlu ilan ederken söylediklerinin nesnel gerçeklikle ne gibi bir ilişkisi olduğu belli olmuyor.
Karşılıklı bir boykotlaşma başlarsa bundan Türkiye'nin göreceği zararın daha büyük olacağı söylendi. Bu herhalde doğru. Hesaba kitaba bağlı bir şey olmalı. Ama sanrım bu da Tayyip Erdoğan açısından çok önemli değil. Gerçekten bir boykot yapmak değil de boykot etmeye çağırmak eylemi daha önemli gibi görünüyor.
Avrupa'da sağın ciddi bir tırmanışta olması, İslam düşmanlığının da bu tırmanışta sağın elinde kullanışlı bir araç haline gelmesi bir olgu. Avrupa siyasetini belirleyen kişileri bu konularda uyarmak pekala olabilecek bir şey. Ama Tayyip Erdoğan'ın yaptığı herhalde bu değil. Böyle bir uyarı yapılır ve bu sorun tartışılır. Ama bu "Fransa Cumhurbaşkanı'nın aklından zoru var" diyerek yapılmaz herhalde. Almanya'nın şansölyesine "faşist" demek de Almanya ile verimli bir görüş değiş tokuşu yapmanın yolunu açacak bir girizgah olmasa gerek.
Bunları bu üslupla söylerken Tayyip Erdoğan'ın bir bildiği herhalde vardır. Belki "yerli ve milli" olmanın bu dille konuşmayı gerektirdiğine inanıyordur.
Ben bunların Türkiye'ye herhangi bir yararı olacağını düşünmüyorum. Yalnız Türkiye değil, Erdoğan'ın önüne siper olmaya çalıştığı İslam dünyasının da böyle davranarak kazanacağı bir şey olduğu kanısında değilim.