27 Ekim 2018

Yılan merdiveni

Yabani bir yaratık için bir insana, ona dokunacak kadar yakın olmasından daha korkutucu bir şey yoktur

Yüzmekten döndükten sonra bahçede duş alır, ıslak mayo ve havluları kurutmak için dallara asarım.

Dün bir havluyu toplamak üzere elimi uzatmıştım ki omzuma ağır bir şey indi ve üstümden kayarak yere düştü.

Bacağımın yanından bir yılanın süratle kıvrılarak kaybolduğunu gördüm. Bu, o kadar çabuk oldu ki ne yılanın rengini ne de cinsini anlayabildim.

Kazalardan sonra da böyle olmalı, diye düşündüm ardından bakarken: Bir an her şey normalken birinci ve ikinci anlar arasında bir uçurum olduğunun farkına varır insan.

Yılan, kolumun uzunluğunda, besili ve sağlıklı, tam ve mükemmel bir yaratıktı.

Çok korkmuştu, belli.

Yabani bir yaratık için bir insana, ona dokunacak kadar yakın olmasından daha korkutucu bir şey yoktur

Yabani bir yaratık için bir insana, ona dokunacak kadar yakın olmasından daha korkutucu bir şey yoktur, çünkü yeryüzünde insan kadar vahşi, acımasız bir canlı bulunmamaktadır.

Bu nedenledir ki yabani bir hayvan, insan görür de kaçmazsa ya ölüdür ya da ölüme yakındır, derler.

Benim herhangi bir şey hissedecek zamanım olmadı, belki biraz şaşırmak dışında, her şey çarçabuk oldu ve bitti.

Yılanın kuş veya fare avlamak için ağaca tırmandığını biliyordum, ama ilk defa bir tanesinin yere inmesi için merdiven olmuştum.

Birkaç gün önce ağaçları budamak için evime gelen bir çiftçi, tarlaya ne ekerse fareler tarafından yendiğinden şikâyet etmişti.

“Zehir koyuyorum ama fayda etmiyor,” dedi.

Koyduğu zehrin yılanları, kuşları ve diğer yaratıkları da zehirlediğini, yağmurda eriyerek ektiği bitkilerin kökleri vasıtasıyla emilip bu yolla insanlara da geçtiğini biliyor muydu, sormadım.

İnsanların doğa ile ilişkilerinde sadece kendilerini düşündüklerini öğrendiğim için artık bu tür sorular sormuyorum.

“Yılanları öldürmeseydiniz zehir koymanıza gerek olmazdı,” dedim.

Teorik olarak, daldaki yılan elimi uzatınca beni ısırıp zehirleyebilirdi, ama ısırmayıp kaçmayı tercih etti. Bunun, onun açısından, mantıklı bir nedeni var. 

Yılanın zehir biriktirmesi uzun zaman alır. Zehri, öldürdükten sonra yutabileceği hayvanlara karşı kullanmak ister. Öldürse bile yiyemeyeceği için insanı ısırmaz. Tekrar zehir biriktirinceye kadar aç kalabilir.

Aç veya tehdit altında değilse yılan ısırmaz.

İnsanın varlığını hissederse saklanıp siner, farkında olmadan yanından geçip gidersiniz.

Yılan keyif olsun diye de ısırmaz.

Zevk için öldüren tek canlı insandır.

O sabah topladığımız zeytinleri sıktırmaya gidecektik. Belki sonra yüzerim diye eşyalarımı almak istemiştim.

Yolda yılanla karşılaşmamı düşündüm. Omuzum ağırlığını, bacağım kaymasını hatırlıyordu ve bu anı hafızama korkunç değil ilginç bir rastlantı olarak kaydedilmişti.

Yılanla ben aynı bahçeyi paylaşan ama ayrı hayatlar yaşayan, birbiri hakkında fazla bir şey bilmeyen iki yaratıktık. Aslında böyle dememem lazım, çünkü yılanlar belki gizlendikleri yerlerden beni gözlüyorlar ve beni benim onları tanıdığımdan daha iyi tanıyorlar.

Beni ısırsaydı da yılana kızmazdım ve yılanlara ilişmeme kararımdan dönmezdim. Ben nasıl insanlığımı yapıyorsam o da yılanlığını yapıyor olacaktı.

Ve benim yılanlara zarar vermeme konusundaki anlaşmam kendimledir, yılanlarla değil. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor

"
"