İş ilanlarına bakıyorum bakıyorum, dindar personel arayan bir tek kuruluş bulamıyorum.
Ne Türkiye’de, ne dışarıda. Ne resmi, ne özel. Hiçbir kuruluş dini bütün Müslüman aramıyor.
Dini bütün Budist, Yahudi, Hristiyan, Bahai, Hindu, Taocu, Sih, putperest arayan da yok.
Ateistler de rağbette değil.
Oysa gazetelerde şöyle ilanlar görmeyi bekliyordum:
“Dindar mali koordinatör aranıyor. Adayların günde beş vakit namaz kılması, oruç tutması, kurban kesmesi, zekat vermesi şarttır. Kâbe’yi ziyaret etmiş olmak, tespih, yabancı dil bilmemek, Ramsey markalı koyu takım elbise, sakal veya badem bıyık, özellikle yüz bölgesinde şişmanlama, tercih sebebidir.”
Bir tane bile yok.
Büyük şirketlere üst düzey yönetici bulan bir arkadaşıma sordum.
“Hiç ‘Dindar olmayanı istemeyiz,’ veya ‘İlla dindar olacak,’ diyen bir müşteriniz oldu mu?
“Sıfır,” dedi. “Hiçbir zaman.”
“Neden?”
“Yetenek arıyorlar. Yeteneğin dindarı da olur. Ateisti de. Hangisi olduğu onları ilgilendirmiyor.”
Ama, diye ekledi, “Şöyle bir uygulama var: Bazı yandaş kuruluşlarda cuma günü namaza gitmeyeni bir üst pozisyona yükseltmiyorlar. İşe alıyorlar, işe alırken dindar mindar bakmıyorlar. Ama bir süre sonra o kuruluştaki dinamiklere uymak konusu ortaya çıkıyor. Ama Türkiye’nin ilk 500 kuruluşu değil bunlar.”
Dindar nesli, kendi kullanımı için, Erdoğan istiyor.
Nesiller ise dolgun maaşı olan iş istiyor – mümkünse yabancı bir kuruluşta.
Erdoğan’ın yaratmak istediği dindar arzının talebi düşük. Talebi düşük mal üreten şirketler nasıl batarsa bu girişim de batacak.
Dindarlara talep olan yerler onun elinin uzandığı yerlerdir: Devlet daireleri ve neredeyse hepsi devlet dairesi haline getirilen üniversiteler.
(Erdoğan’ın israf ve zevksizlik abidesi sarayında, öğle saatlerinde, başların secdede olmasının yarattığı derin bir sessizlik olduğunu hayal etmeye çalışıyorum. Klimaların mırıltısından başka ses yok. Namaz bitince kulakları sağır eden tespih şakırtıları başlıyor. Ama gerçek bu mu acaba? Gazetecilikte liyakatin nispeten önemli olduğu eski günlerde meslektaşım olan Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut’u, ne kadar gayret edersem edeyim, namazda düşünemiyorum.)
Eğitim ile ideoloji, yağ ile su gibidir ama cumhuriyetin ilk gününden beri birbiriyle uyuşmayan bu iki madde karıştırılmıştır. Önce laik, Türk milliyetçisi bir gençlik yetiştirmeye çalıştılar. Bir cahiller ve yarı okumuşlar ordusu yarattılar. Şimdi dindar (Sünni), Türk milliyetçisi bir nesil yaratmaya çalışıyorlar. Değişik bir cahiller ve yarı okumuşlar ordusu yaratıyorlar.
İngilizce bilen bir nesil yaratacağız, diyen bir lider gelecek mi?
Ülkelerin zenginliğinin kaynağı – doğal kaynak zengini Müslüman ülkeleri saymazsak – gelir değil, eğitimdir.
Eğitimin amacı dünyanın herhangi bir ülkesinde iş bulabilecek insanlar yaratmaktır.
Dünyanın herhangi bir yerinde dua edecek insanlar değil.