28 Ağustos 2024

Acta non verba

Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmıyor olmasının nedeni, bu "vesayetçi Anayasa" mıdır, iktidarın teslim olduğu faşist vesayet midir? Seçilmiş bir milletvekilinin haklarını gasp eden hangisidir? Ayinesi iştir kişi lafa bakılmaz...

Dünkü "İnsanoğlu gariptir, her lafı kaldırmaz" başlıklı yazımı Latince bir deyimle bitirmiştim.

Bazı okuyucularımdan, bu deyimin ne anlama geldiğini bilmediklerini, bir açıklama yazmamış olmamın hata olduğunu belirten uyarı e – postaları aldım.

Haksız değiller, herkesin bu deyimleri bilmesini beklememem gerektiğini meslekteki ilk hocalarım Mehmet Ali Kışlalı ve Nihat Subaşı'dan öğrenmiştim.

Bu deyim, "söz değil, hareket" anlamına geliyor.

Bol keseden atan ancak gerçek hayatta bunları icraata dökmeyen kişilere söylenen bir deyim.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç

Örnekle açıklayayım diyorum:

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, katıldığı bir temel atma töreninde konuştu.

"Özgürlükleri kısıtlayan bütün uygulamaları kaldırdık. Milletimizin onayıyla ülkemizin demokrasi standartlarını daha da yükselttik" dedi.

Bakarsanız güzel sözler ve başka ülkelerde yaşayan bir "göbeğini kaşıyan adam" olsaydık, bu sözleri alkışlayabilirdik de.

Bakan Tunç Bey, "Demokrasi standartlarını yükselttik" demeden önce keşke biraz düşünmüş olsaydı.

Çünkü bir standart varsa, ölçülebilen bir şeyden söz ediyoruzdur.

Ölçülebilen şeyler hakkında birkaç söz uydurup geçivermek, böyle büyük sıfatları olan insanlar için dışardan bakanlarda hoş olmayan duygular uyanmasına neden olur.

Bakan'ın sözünü ettiği "demokrasi standartarı" da böyle bir şey; kolayca ölçülebiliyor. Demokrasi bahsinde boyunuz kaç arşın başkalarıyla kıyaslamalı olarak da görebiliyorsunuz.

Freedom House (FH), Varieties of Democracy (V – Dem), Economist Intelligence Unit (EIU) gibi devletlerden bağımsız uluslararası kuruluşlar böyle ölçümler yapıyorlar.

Örneğin EIU Demokrasi Endeksi, 167 ülke ve bölgeyi "tam demokrasiler", "kusurlu demokrasiler", "melez rejimler" ve "otoriter rejimler" olarak dört kategoride sınıflandırıyor.

Raporda 50 ülke kusurlu demokrasi, 34 ülke ise melez rejim olarak sınıflandırılıyor. Melez rejimlerden birisi de Türkiye.

Türkiye  o kardeşimize istediği yetkiyi verdiğimizden beri "kusurlu demokrasi" kategorisinden "melez rejimler" kategorisine düşmüş bulunuyor.

FH'nin Dünyada Özgürlük 2024 raporunda Türkiye'nin alabildiği puan 100 üzerinden 33.

Bu puan Türkiye'nin "özgür olmayan ülkeler" sınıfında olduğunu gösteriyor.

V – Dem'in hazırladığı Demokrasi Raporu – 2023'te Türkiye, "seçimli otokrasi" sınıfında yer alıyor.

Futbol liglerine benzetecek olursak bu "Türkiye demokrasi yarışında Üçüncü Lig'de oynuyor" demek.

Bu üç rapor, farklı yöntemlerle "demokrasi standardını" ölçüyor ve üçü de bizim standartlarımızın "yerlerde süründüğünü" gösteriyor.

Böyle olduğumuzu görebilmemiz için aslına bakarsanız bu raporlara da ihtiyacımız yok.

Çok yeni bir örnek; Dilruba K. bir sokak röportajında söylediği bir söz yüzünden tutuklu yargılanacak.

Söylediği sözün benzerlerini ve hatta daha ağırlarını Cumhurbaşkanı hemen her gün muhalif gördüğü kişilere söyleyebiliyor.

Birisinin söylediğini, bir başkasının söylemesinin yasak olduğu ülkeler, demokrasi standardı çok düşük ülkelerdir.

Düşündüğünü ifade etmek hakkı, temel bir insan hakkıdır ve bu hakkın kullanımı Türkiye'de siyasi iktidarın keyfine bağlıdır.

Bakan Tunç, aynı konuşmasında yeni Anayasa'dan da söz ediyor:

"Türkiye'nin tamamen vesayetçi ruhtan arındırmaya çalıştığımız ancak hâlâ maddeler arasındaki yeknesaklığın bozulması nedeniyle birtakım tartışmalara neden olan darbe anayasasından kurtularak yeni, demokratik, sivil, katılımcı, temel hak ve özgürlükleri öne alan, bireyin haklarını net bir şekilde ortaya koyan, devletin görevlerini net bir şekilde belirleyen demokratik bir anayasaya kavuşmamız önemli."

Kusura bakmasın ama yine aynı şeyi söyleyeceğim: Acta non verba!

Bugünkü Anayasa'nın uygulanmıyor, hatta açıkça yok sayılıyor olmasının nedeni Anayasa'nın vesayetçi olması mıdır?

Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmıyor olmasının nedeni, bu "vesayetçi Anayasa" mıdır, iktidarın teslim olduğu faşist vesayet midir?

Seçilmiş bir milletvekilinin haklarını gasp eden hangisidir?

Seçilmiş belediye başkanlarının yerine devlet memurlarını tayin etmek, yeni Anayasa'da mümkün olmayacak mı?

Eğer, bütün bu rezilliklerin nedeni bugünkü Anayasa ise elinizi tutan kim?

Hakimlerinize, savcılarınıza bir emir verin, bütün bu "vesayet uygulamaları" anında biter.

Hukuk Fakültesi'ni bitirdiğinize göre yazdığım Latince deyimi anlamış olmalısınız ama ben yine de garantiye alayım, hem Ziya Paşa'yı da rahmetle anmış oluruz:

"Ayinesi iştir kişi lafa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe – i aklı eserinde."

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

İsrail, Kürt kartını açarken düşünelim

“Kürt kartı”, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir koz olarak görülüyorsa doğru politika ne olmalıdır? Kürtleri yok saymak mı? Kürtlerin bu ülkeye bağlılıklarını güçlendirecek, ayrılıkçılığı minimalize edecek politikaları kurmak mı?

"
"