Önceleri hükümetin algı işlerine sadece Prof. Dr. Fahrettin Altun bakıyor sanıyordum. Ancak tarihlere bakınca Fahrettin Bey'in saraya 2018'de intisap ettiğini gördüm. Sonradan bu "uzay" işi de çıkınca bunun tek elden değil de birkaç kişi ya da kurum, şirket tarafından yapılmakta olduğunu düşündüm.
Çünkü görülüyor ki milletçe uyutulduğumuz "algı" cinsi tek değil; çeşitleri var. Hepsinin temelinde yalan var ama, kimisi basbayağı sözle aldatma, kandırma şeklinde yapılıyor. Mesela geçtiğimiz seçim büyük kitleler "ekonomik durumumuzun sebebi, PKK'lı Kılıçdaroğlu'dur" diye düşündürülüyor idi.
"Yalan Algıyı" tüm AKP üyeleri yapıyor. Çünkü bugüne kadar kendileri hiçbir şey yapmadığı, hatta yapamadığı için böyle yapıyorlar.
Bu metodun tek olmadığını, doğrudan sözle değil de "vatandaşın kafasında yeni algı konuları yaratarak" yapılabildiğini, Sayın Selçuk Bayraktar sayesinde öğrendik. Bu tip algıya tekno algı demenin doğru olduğunu düşünüyorum.
Benim yazılarıma da daha uygun olduğu da belli zaten. Ben teknik bir kişiyim, siyasetçi değilim. Ancak pratik ve akademik olarak yönetim becerim var. Özellikle kendi konularımda hem "güvenilir bilgi" sahibiyim, hem de gerekirse bu bilgileri nerede bulacağımı iyi biliyorum.
Selçuk Bey de ailesi de akıllı ve bilgililer. Yani "endüstriyel yerli üretimde montajcılığın başlangıç olamayacağını bilen" kişiler. En küçük uçak ile başlamışlar.
Selçuk Bey'in "damat" olması ona, kişisel olarak bir şey katmış mıdır bilemem, ancak, rahmetli babasından tevarüs ettiği, onun hayali olan "yerli sanayi" anlayışına çok şeyler katmıştır; inkâr edilemez. En azından, Türk endüstricisinin en büyük problemi olan, babasının da yıllarca uğraştığı "bürokrasi" onu etkilememiş ya da az etkilemiştir. (Belki de sadece düğünden sonra azalmıştır.)
Ben 80'li yıllarda babası Özdemir Bey ile Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneğinde (TAYSAD) tanımıştım. Otomotiv endüstrisi için "talaşlı üretim" yapıyordu. Zannederim Uzel'e (traktör imalatı) çalışıyordu. Prof. Erbakan'ın İTÜ'den "harika öğrencilerinden" biri idi. Farklı "siyasi görüşlerimiz" olduğu için pek dostluk kuramadık.
Ancak hemen belirteyim; BAYKAR ne başarı elde etti ise tamamen ve sadece Özdemir Bey'in ve sonra da oğullarının kişisel başarısıdır.
Yani, AKP'nin "algılanmasını istediği gibi" BAYKAR'ın başarısında bu partinin hiçbir rolü yoktur, tam tersi AKP'nin "algı" kazançlarında, BAYKAR'ın büyük katkısı vardır. AKP daha kurulmamış iken Özdemir Bayraktar "tamamen yerli tasarım" pilotsuz uçaklarını uçuruyordu. Türkiye'de, kendilerinden önce traktör olmadığı iddia eden AKP milletvekili kadın doğmadan önce BAYKAR, yerli traktör üretimine yerli parça üretiyordu!
Gelelim güncel "tekno algı" konumuza.
Önce sahiplenilen savunma sanayini biz kurduk "algısı"na bir bakalım.
Size bu yazı içinde tüm savunma sanayisini anlatamam. Birkaç cümle ile özetliyeyim.
Savunma sanayi, Osmanlı'da başlayıp "dini anlayış" yüzünden reform ve rönesans çerçevesinde her türlü sanayi kuran Batı karşısında gelişememiştir.
İstiklal harbimizde ve daha sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve CHP/İnönü döneminde bugün ülkemizde hangi üretimi görüyor iseniz hepsi devlet ve devlet desteğindeki özel sektör tarafından kurulmuş, en azından temeli atılmıştı.
1950 ile başlayan Amerikan hayranlığı budalalığı yüzünden, bu tarihlerden itibaren MKE dışında elle tutulur hiçbir şey yapılmamış. Artık bir NATO üyesi olmuş olan ülkemiz, Amerikan hurdaları ile doldurulmuş idi.
1970'li yıllarda Kıbrıs meselesinde tanıştığımız Amerikan ambargosu, sonunda gözümüzü açtı ve o dönemden itibaren Milli Savunma Sanayii kuruluşu fiili olarak başladı. Aselsan (1975), Aspilsan (1981), Havelsan (1982) gibi Devlet/özel sektör (vakıflar) şirketleri kuruldu.
Sonunda, 1985 'de savunma sanayi müsteşarlığı kurulması ile, sektör bir disipline sokuldu, planlama alışkanlığı getirildi.
İlk Müsteşar Vahit Erdem (1985-1993) ve takip eden Yalçın Burçak (1993-2000) döneminde DPT (Planlama) anlayışı ile kuruluşunu tamamladı ve teknoloji altyapısı, ihracat altyapısı, yan sektörlerin güçlendirilmesi ve yeniden yapılanma sektörü gibi çağdaş gerekler ilave edildi.
Özellikle rahmetli kardeşim, kısa pantolondan sınıf arkadaşım Yalçın Burçak gerek mesleki başarılar, gerekse kişisel devlet adamı davranışları ile müsteşarlığı en üst seviyeye çıkarttı.
AKP'nin Kurucusu Sayın Erdoğan müsteşarlık kurulduğu yıllarda, başarısız bir futbol hayatı sonunda politikaya atılmaya karar vermiş ve Refah Partisi'ne katılmıştı. Yani, ortada daha AKP yokken ülkemizde çok ciddi bir savunma sanayi kurulmuş, çocukluk ve gençlik dönemini geçirmiş, süratle büyümekte idi.
Diğer bir deyim ile ülkemizde savunma sanayinin, hatta herhangi sanayiinin kurulmasında AKP herhangi rolü yoktur. Tekrar edeyim.
AKP'nin Türk endüstrisine herhangi faydası olmamıştır.
Tam tersi, olan fabrikaları da satmışlardır.
İHA algısı BAYKAR ile devam ederken, benim, dönemin Başbakanı'na götürdüğüm teklif ile yerli elektrikli otomobil "algısı" başladı. Benim götürdüğüm projede "sahici bir yerli otomobil" vardı. Sanayi Bakanı Nihat Ergün benim Başbakan'a verdiğim teklif çerçevesinde Tübitak/Kamag kanalı ile ihaleye çıktı.
Benim kurduğum ile birlikte, ülkede 36 farklı konsorsiyum, 2 yıla yakın çalıştı. Paralar harcandı. Ortaya teklifler çıktı. Kısa liste ilan edildi. Pazarlıklar ve nihai görüşmeler başladı. Bir sabah Nihat Bey gitti, Hereke Lisesi öğretmenlerinde Fikri Işık Bakan oldu. Kısaca İhaleyi iptal etti ve bir süre sonra GM'in attığı, fabrikası kapanmış İsveç otomobili SAAB'ı getirdi.
Tanınmasın diye üstü alaca bulaca boyanmış iki tane SAAB ile ortalara çıkıp "işte size yerli ve milli otomobilimiz!" dedi.
Saçmaladığı sonunda anlaşıldı; SAAB çöpe atıldı. Fikri Işık gitti. Bir Bakan sonra bu defa İtalyan PİNİFARİNA'nın ürettiği bir başka otomobil; K.350, büyük bir tantana ile ortaya çıkarılıp TOGG adı konuldu ve bu defa Sayın Cumhurbaşkanı "işte size yerli ve milli otomobilimiz!" dedi.
Tam bu sırada İspanyolların ürettiği çıkartma gemisi Juan Carlos 'un ikizi İspanyol gemisi bando mızıka yerli ve milli ikan edildi. Saray burnuna bağlandı, millet algılandıkça algılandı!
O da yetmedi geçen yıl TOGG'a kardeş geldi. Bu defa aynı tasarımcı fabrikanın ürettiği elektrikli Sedan H 500, ikinci yerli milli araç diye ortaya çıktı. Adına Galiba TOGG sedan dediler.
Ne bu SAAB marka otomobilde nede bu TOGG otomobillerinde ne yerlilik ne millilik vardır. Biri İsveç, biri İtalyandır.
AKP'nin son tekno algısı ise uzaydaki Türk astronotu.
Okuma yazma, okuduğunu anlama, basit problem çözme konularında OECD ülke halkları arasında biz sondan ikinciyiz. Bizden daha kötü bir tek Şili var. Japon halkının yüzde 5'i, Fin halkının yüzde 7'si bu durumda iken bizim halkın yüzde 38 'i bu durumda. Demek ki yüzde 62'miz AKP'nin tekno algı olarak ne yaptığını anlayabiliyor. Bıkmadan usanmadan anlatmak lazım.
Astronot sözcüğünden başlayalım.
Yunan mitolojisinde, İzmirli Homeros'un anlattığı hikâyelerden bir olan Argos ustanın yaptığı ARGO gemisi ile Altın Post'u bulmak için Kolhis'e (bugünkü Trabzon civarları) giden bir gurup gemiciye (NAUT) ARGONOT denmiş.
Medeniyetlerinin Eski Helen medeniyetinden başladığına inanan Batı dünyası, buna izafeten uzay yolcusu manasına astronot demiştir.
Rusça da ise kozmonot denir. Bu iki kelime, Yunanca ástron (yıldız) ve kosmos (evren) kelimelerinin nautes (denizci) kelimesiyle birleşmesinden oluşur. Çinliler tàikōng rénve (uzaya giden kişi) Hintliler 'vyomanot' şeklinde kendi versiyonlarını ürettiler.
Yani bizim de astronot dediğimiz "isim" pilot gibi, bilim adamı gibi özel bir meslek vs. ifade etmez. Tam karşılığı uzay yolcusu denilebilir.
Bizim yolladığımız albay her uçuşta iki tane götürülen, Elon Musk'ın uzaya yolcu götürüp para kazanmak için kurduğu şirketin müşterilerinden biridir.
Sizin gözünüzde ne canlanıyor; bilmiyorum, haftaya detaylı anlatacağım.