31 Mayıs 2024

Köpek...

22 yıldır, diğer işleri gibi bu işi de yapamayan AKP yönetimi, bu iş nasıl yapılır diye kime sordu? veya sordu mu? Veya sordu da cevabı anladı mı? bilemiyorum...

Bu hafta, öncelikle “MAARİF NAZIRI TEVFİK EFENDİ HAZRETLERİ (-Latife olsun diye böyle yazıyorum; konuşma tarzına bakılırsa Arapça ve Osmanlıca seviyor ki sık sık kullanıyor- ben de onun da hoşuna gidecek şekilde hitap edeyim dedim.)  ve getirdiği “yeni MAARİF MÜFREDATINI” araştırmak ve yazmak istiyordum.

Beni daha da ilgilendiren, bugünlere gelmemde en önemli faktörlerden biri olan ANKARA KOLEJİ ve bu okulu kuran TÜRK EĞİTİM Derneği ve derneğin bugünkü Başkanı Selçuk Pehlivanlı ve yönetiminin bu “müfredattaki” -eğer varsa- rolünü anlamaktı.  

Dernek, Atatürk’ün talimatı ile, Genç Cumhuriyetin, tamamen yabancı hocalar ile, İngilizce (Ek Almanca ve Fransızca) tedrisat yapan ilk DEVLET okulu olan ANKARA KOLEJİN'İ kurmuştu.

O tarihlere kadar, Anadolu insanına dini tedrisat yaptıran Osmanlı yönetimi, böylelikle halkımızın yüzlerce yıl geri kalmasını sağlamıştı.

Sevgili Okur; bu konu en önemli konumuzdur… Cumhuriyetimiz için ”beka” meselesidir. Bakan’ın dediğine göre 63 bin tane “görüş” gelmiş. Ancak kaç tanesi lehte, onu söylemiyor. Araştıracağım. Eğer “mevzuat” yürürlüğe girerse şiddet ile mücadele edeceğim...

Ancak, yaşadığım süreçte çok aziz bir dostumu kaybetmek üzere olduğum için, bu hafta yeteri kadar araştırma ve görüşme yapamadığım için eğitim konusunu önümüzdeki haftalara bırakmak durumunda kaldım.  

Bu dostum ile 10 yıl evvel yaşadığım sitede tanıştık.

Bir gece yüzme havuzuna düşmüş, site görevlimiz Ahmet onu kurtarmış, ilk yardımını yapıyordu. Ben de yardım ettim. Dostum kısa sürede düzeldi; kendisi de uygun gördüğü için, benim evimde, bahçemde kalmasına karar verdik.

10 yıl çok güzel günler geçirdik. Bazen onun gönül hikayeleri yüzünden, konu komşu ile darıldığımız günler oldu.

Bir defasında da komşum İrfan’ın dostu bir Pointer’ı -muhtemelen bir gönül meselesinden-  patakladı, Allahtan İrfan anlayışlı bir kimse, hadiseyi ikisini de azarlayarak kapattık...

Bir defasında, aşağı mahallede dünya güzeli bir Labrador, bizimkinin sokak köpeği filan olduğuna bakmadan, hem kendini hem dostumu epeyce mutlu etmişti. Netice alır mıyız? Torun olur mu? filan diye bekledim, ama taşındılar. İkimiz de mutsuz olduk..

Ona yüzme öğrettim; ancak dalgıçlığı pek beceremedi; gözlük takmağa kalkmamı itiraz ile karşıladı.

Doktoru Zeynel’i pek sevmezdi; canını acıtır, anlamadığı işler yapardı...

Beraber sık sık yürüyüşe çıktık, balık tuttuk, otomobil gezileri yaptık. Doğrusunu söylemek gerekirse, kızım Defne gibi onu da otomobil tutuyordu; genellikle arka kanepede yatar, sabırla otomobilden ineceğimiz anı beklerdi.

Hayret edilecek bir şey, otomobil tutuyor, ancak tekne tutmuyordu. Deniz seyahatleri de yaptık. Aynı lisanı konuşmamamıza rağmen, aramızda müthiş bir uyum ve anlayış vardı.

Bazı yalnız geceler, biraz kırmızı şarap eşliğinde ona bir şeyler anlatırdım; dikkat ile beni dinler; kafasını sağa sola sallayarak sıkıntıma -ya da- keyfime ortak olurdu. Konunun ne olduğu ile pek ilgilenmez; benim, yani dostunun mutluluğu ya da sıkıntısını ukalalık etmeden paylaşırdı.

Bazen de o bana çeşitli sesler çıkartarak dert anlatır; ben de onun sıkıntı ya da keyfini paylaşırdım.

Sitedeki dostlar “Bunun adı ne diye?” sordukları vakit kendimi sorguladım; ben ona “bir isim” vermek noktasında değildim. Önceki dostlarım gibi eğer benim yanımda doğmuş olsa idi belki denerdim.

Birine isim vermek hemen arkasından “bir mülkiyet hakkı, bir sahiplik” getirir gibi geldi.

Yıllar önce Sevgili Kardeşim Filozof Oruç Aruoba’ya kapısında gördüğüm bembeyaz bir kedi için “Bu senin kedin mi?” diye sormuştum. Oruç; “Hayır, ben onun insanıyım!” demişti.

Çok haklı idi, ben de komşulara cevap verirken, “adı Köpek,” dedim. Bu isimle de kayıt ettirdim. Gençliğimde Ankara da bir “İnsan Bey” vardı. Bu ismi koymamda onun varlığı da yardımcı oldu.

Köpek dostumdan önce hayatımın her safhasında bir ya da birkaç köpek vardı. Anneannemin Çiftliğindeki evde; Aslan ve Kaplan isimli köpek kardeşler için, anneannem, “bunların ayaklarını yıkamadan eve sokmayın” derdi. Yani köpeklerin hepsi hem evin içinde hem dışında yaşarlardı.

Babamın, 1940’lı yıllarda Giresun yaylalarından aldığı Çoban köpeği REİS’in üstüne ben ve ağabeyim Çelik binerdik, O bizi gezdirirdi...

Kızım Defne, O Reis'in hatırasına aldığı köpeğe REİS adını koymuştu. Onu da erken kaybettik... Şimdilerde evde yaşayan 3 ayaklı bir köpek dostu var.

KÖPEK, geçen seneden beri arka ayak ve belkemiği problemleri yaşıyordu. Ancak, artık 14 yaşında idi ve hastalıklar vakti gelmişti.

Paça çorbaları, ilaçlar, kortizonlar, sevgi gösterileri 1 yıl kadar fayda etti. Arka ayakları da felç olunca, Pazar günü Bodrum Belediyesi'nin hayvan hastanesine kaldırdık.

Bir pazar akşamı şaşırtıcı bir şekilde telefondan yarım saat sonra “hayvan ambulansı” geldi. 

Bodrum belediyesinin ciddi çalışan bir hayvan hastanesi var; 11 adet genç, bilgili veterineri var. En önemlisi hayvan seviyorlar...

Biraz evvel (17.20; perşembe) bu yazıyı tamamlarken dostum Köpek’i kaybettiğimi Bodrum Veteriner Müdürlüğündeki Genç Veteriner Göktuğ Bey, hüzünlü bir ses ile telefonda bildirdi. 4 Gün kaka temizlemek dahil, elinden gelen her şeyi yapmıştı.

Dostum Köpek, kimseye mesuliyet yüklemeden, kendi gitti.

Bu konu ile ilgili, dün AKP İktidarının başı; “22 yılda sokak köpekleri için hiçbir şey yapamadık; artık onları Öldüreceğiz...” diye konuşma yapıyordu. 2.Mahmut zamanı gibi...

22 yıldır, diğer işleri gibi bu işi de yapamayan AKP yönetimi, bu iş nasıl yapılır diye kime sordu? veya sordu mu? Veya sordu da cevabı anladı mı? bilemiyorum...

Ancak çözüm var; sorun, söyleyeyim; misaller vereyim.

Yok beni “fazla muhalif” buluyorsanız, bu işle uğraşan AKP’li yetkilinin yanına bir tercüman verip (mesela) Hollanda’ya yollayın. Görsün;  Başka bir “muasır medeniyet” ülkesi de olabilir...

Belki bir işe yarar da Batı Dünyası kamuoyunda barbarlığımız iyice tescil edilmez.

Dostlarımın derlediği bazı “özdeyişleri” özellikle AKP’li yetkililere yolluyorum. Siz AKP’lilerden sözleri anlamanızı beklemiyorum; ancak söyleyenlerin kaç tanesinin kim olduğunu bileceksiniz bakalım!.. 3’üncü ve 6’ıncı özdeyişi söyleyenleri saymıyorum!!!

Bir milletin büyüklüğü ve ahlâkî gelişimi,
hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir...                                  

Mahatma GANDHİ.

 

En iyi arkadaşlarımız hayvanlardır, 
Ne soru sorarlar ne de kusur, kabahat bulurlar.

George ELLIOT

Beni köpekler asla ısırmaz. 
Sadece insanlar ısırır.

Marilyn MONROE

İnsan ruhunun bir parçası 
hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz

Anatole FRANCE

Köpekler centilmendir. 
Umarım onların cennetine giderim, 
İnsanların değil.

Mark TWAIN

İnsanın insanlardan kaçışıdır, hayvan sevgisi.

Aziz NESİN

Köpeğe verilen kemik 
Hayır işlemek değildir.
Hayır, sen de köpek kadar açken köpekle paylaştığın kemiktir. 

Jack LONDON

Her şey aynı nefesten alır: 
Hayvanlar, insanlar, ağaçlar… 
Hayvanlar olmazsa insanlar ne yapar? 
Tüm hayvanlar gitse insanların ruhu 
Büyük bir yalnızlığa boğulur; 
İnsanlar yalnızlıktan ölür.

Kızılderili Reisi SEATTLE  (Thanks Jenni)

Hayatımı tamamen hayvanlara yardım 
Etmeye adamamın sebebi; .
Halihazırda onlara zarar vermeye kendini adamış 
Bu kadar çok insanın olması.  

Buddy GREYHOUND

Köpeklerin cennette olmayacağını düşünüyorsunuz  
Söylüyorum size 
Hepimizden çok daha önce orada olacaklar. 

Robert Louis STEVENSON

Bütün soruların cevapları 
Bir köpeğin bakışlarında gizlidir

Franz KAFKA

Küçük tüylü yaramazlar yalnızca bütün duygularınızı boşalttığınız
Derin, çok derin kuyulardır

Bruce SCHIMME

Yazarın Diğer Yazıları

Neredeeen nereyee… Maarifi-i umumiye nazırı...

Şimdi sen, Tevfik Efendi 10 yıl çalışıp, 4000 yıldan süzülüp gelen bir “müfredatı” değiştirmeye çalışıyorsun. Hadi canım sen de!

Taşralılık, kültür…

İstanbul’a 1960’lı yıllarda başlayan hücum hiçbir şekilde önlenmeye çalışılmadı. Siyasi iktidarlar, “Neler neler yaptık. Neredeeeen nereye!” mantığı ile ne tabiat bıraktı ne düzgün insan ilişkileri. O zamanların en moda kavgası İstanbul’a köprü yapılması idi

Akılsız başın cezası

Rizeli kardeşler; yüzde 80 oy verdiğiniz AKP yönetimi tek adam rejimine geçtikten sonra çayı üretene değil, aracıya yani sermayeye destek verdi