30 Ağustos 2024

Karbon denkleştirme kredileri, emisyonları azaltmada neden yetersiz?

Bilim Temelli Hedefler İnisiyatifi'nin 2023 İzleme Raporu, net sıfır emisyon hedefi belirleyen şirketlerin sayısında önemli artış yaşandığını gösteriyor. Ancak bu hedeflerin başarısı, şirketlerin satın aldığı karbon kredilerinin etkinliği ile doğrudan ilişkili. Ne var ki rapora göre karbon kredileri çoğunlukla etkili olmadığı gibi, gerçek karbonsuzlaşma çalışmalarını da yavaşlatma riski taşıyor. Gönüllü karbon piyasalarının geleceği ve iklim değişikliği ile mücadelede etkili bir çözüm haline gelebilmesi, şeffaflık ve yönetişim alanında kapsamlı iyileştirilmeler gerçekleştirilmesine bağlı

Doç. Dr. İzzet Arı

Küresel ısınmayı, Paris Anlaşması ile uyumlu olacak şekilde, bir buçuk derece ile sınırlandırma mücadelesinin aciliyet kazanması, net sıfır emisyon hedefi belirleyen şirketlerin sayısında da hızlı bir artışa sebep oldu. Bilim Temelli Hedefler İnisiyatifi'ne (Science Based Targets Initiative, SBTi) göre net sıfır emisyon hedefi bulunan şirketlerin sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 102 artarak 4,205'e yükseldi. 

Ancak bu hedeflerin küresel emisyonların azaltımına olumlu etki sağlaması, şirketlerin sıkça başvurduğu bir karbon dengeleme yöntemi olan karbon kredilerinin etkinliği ile doğrudan ilgili. Ne var ki birçok araştırma, karbon kredilerinin emisyon azaltımında etkili olmadığı gibi, gerçek karbonsuzlaşma çalışmalarını olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulunuyor. 

Bugünkü koşullarda şirketler, sebep oldukları emisyonları azaltmak için kapsamlı bir yol haritası geliştirmeden de karbon kredisi satın alarak emisyonlarını dengeleyebiliyor. Bu durum, daha kapsamlı sürdürülebilirlik çalışmalarının ve iklim değişikliğiyle etkin mücadelenin önünü tıkıyor. 

Bunun yanı sıra gönüllü karbon piyasaları, ciddi bir şeffaflık sorunundan muzdarip ve projelerin etkinliğini güvenilir şekilde ölçebilecek, herkes tarafından kabul gören yöntemlerin eksikliği devam ediyor. Nitekim SBTi da raporunda, tüm bu riskler nedeniyle gönüllü karbon kredilerinin net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için kabul edilebilir bir yöntem olmaktan uzak olduğunu ifade ediyor.  

Giderek büyüyen bu güven sorunu, gönüllü karbon piyasalarının devamlılığını da tehdit ediyor. Net sıfır emisyon hedefi belirleyen şirket ve kuruluşların sayısındaki artışa karşın gönüllü karbon piyasalarında son iki yıldır gözlenen daralma, mevcut durumun sürdürülebilir olmadığına işaret ediyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek ve iklim değişikliği ile mücadele potansiyelini değerlendirebilmek için, gönüllü karbon piyasalarında özellikle hesap verebilirlik ve yönetişimde ciddi iyileştirmeler sağlanması gerekiyor.

Bilim temelli hedef belirleyen şirket sayısı artıyor

Geçtiğimiz ay yayımlanan SBTi 2023 yılı İzleme Raporu, bilim temelli hedefler belirleyen şirketlerin sayısında önemli artış yaşandığını gösteriyor. Temmuz 2024 itibarıyla binin üzerinde şirketin SBTi onaylı, yani bilim temelli, net sıfır hedefleri bulunuyor. 

Özel sektör şirketlerine ve finansal kurumlara emisyonlarını azaltabilmeleri için rehberlik eden SBTi; küresel iklim değişikliği ile mücadele edebilecek, sürdürülebilir iş geliştirmeyi hedefliyor. Bu kapsamda şirketlerin hedeflerinin, Paris Anlaşması'nın küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırma hedefiyle uyumlu ve bilim temelli olması gerektiğinden yola çıkıyor. Emisyon azaltım girişimlerinin şeffaf ve nesnel olmasına duyulan ihtiyaç da SBTi gibi yapıların önemini giderek artırıyor çünkü SBTi, şirketlere, neyi nasıl yapacakları konusunda önemli bir rehberlik sunuyor. 

İzleme Raporu'na göre bilim temelli hedefler belirleyen şirketlerin sayısı en fazla Avrupa'da artıyor (yüzde 53). Avrupa'yı Asya (yüzde 27) ve Kuzey Amerika (yüzde 14) merkezli şirketler takip ediyor. 

Net sıfır emisyon hedefi olan şirket sayısı yüzde 102 arttı

2023 yılında net sıfır emisyon hedefi bulunan şirketlerin sayısı ise 2022'ye kıyasla yüzde 102 artarak 4,205'ye yükseldi. Bu şirketlerin, küresel ekonominin piyasa kapitalizasyonunun yüzde 39'unu temsil etmesi, ilerleme için iyimser bir tablo çiziyor. Net sıfır emisyon hedefi bulunan 4,205 şirketin 583'ü, en geç 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı hedefliyor. 

2023 yılında net sıfır emisyon hedefi belirleyen şirketlerin sayısı incelendiğinde, Japonya merkezli şirketlerin başı çektiği görülüyor. Listede Hindistan, Meksika ve Endonezya gibi gelişmekte olan ülke merkezli şirketlerin de bulunması, dikkat çekici.

Türkiye'de ise 2022 yılında yalnızca altı şirketin net sıfır hedefi bulunuyordu. Bu sayı 2023'te 16'ya yükseldi. Küresel ortalamanın üzerinde olan bu artış oranı, gelişmekte olan ülkelerde şirketlerin, emisyon azaltımında ulusal hükümetlere kıyasla daha aktif rol üstlenebileceğine işaret ediyor.

Karbon yoğun sektörler, hedef belirlemekte gecikiyor

Öte yandan, emisyon yoğunluğu düşük olan ve müşteri hizmetleri gereği reklama önem veren sektörlerin, listede sayıca fazla olduğu da dikkat çekiyor. Enerji şirketlerinin listenin en sonunda yer alması, net sıfır hedeflerinin durumunu değerlendirirken nicelik kadar niteliğe de önem verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. 

Hizmet sektöründe faaliyet gösteren şirketler, net sıfır hedefi bulunan şirketlerin yüzde 32,3'üne denk geliyor. Enerji sektörü ise yalnızca yüzde 1,3 ile temsil ediliyor. Bu durum aslında, hedeflerin izlenmesinde emisyon yoğunluğu yüksek sektörler için ayrı bir kategori oluşturulması gerekliliğini de beraberinde getiriyor. 

Tablo 1: SBTi kapsamındaki şirketlerin sektörel dağılımı

 

Bilim temelli hedef belirlemede KOBİ'ler önde

Bu şirketler; kurumsal firmalar, KOBİ'ler (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler) ve finansal kuruluşlar olarak ele alındığında ise KOBİ'lerin 2,253 ile en üst sırada yer aldığı görülüyor. Kurumsal firmaların sayısı 1,866 iken, finansal kuruluşlar ise 86 ile son sırada. KOBİ'lerin bilim temelli hedefler belirleme oranlarının yüksek olması, küçük işletmeler arasında sürdürülebilirlik ve iklim eylemine yönelik artan farkındalığın bir göstergesi olarak yorumlanabilir. 

Önemli bir katılım göstermelerine rağmen kurumsal firmalar, KOBİ'lere göre geride kalıyor. En düşük katılımı finansal kuruluşların göstermesi ise, listede hizmet sektörünün başı çektiği düşünüldüğünde, kayda değer bir çelişki olarak öne çıkıyor. 

Peki net sıfır emisyon hedefi bulunan şirketlerin başvurduğu önde gelen yöntemlerden karbon kredileri, emisyonları azaltma konusunda gerçekten fayda sağlıyor mu?

Karbon dengeleme, emisyon azaltımında etkisiz

Emisyon azaltımı konusundaki gelişmeleri yakından takip eden Fosil Yakıtların Ötesinde'ye (Beyond Fossil Fuels) göre karbon dengeleme yöntemleri, şirketlerin emisyonlarını azaltmada genellikle etkisiz.

Ayrıca çalışmalar, karbon dengelemenin, gerçek karbonsuzlaşma çalışmalarını da engelleyebileceğine işaret ediyor. SBTi da Temmuz ayında yayınladığı raporda, kurumsal karbon dengeleme sertifikalarının yeterli olmadığına dikkat çekti. Ayrıca şirketleri, bu gibi karbon dengeleme programlarını iklim hedeflerine dahil etme planlarını gözden geçirmeye çağırdı. 

Nitekim gönüllü karbon piyasaları - her ne kadar piyasa temelli araçlar olarak potansiyel taşısalar da - kalite ve güvenilirlikleri konusunda uzun süredir eleştiriliyor.

Dengeleme projelerinin gerçek etkisi ölçülemiyor

Karbon dengeleme kredilerinin destekçileri, bu yöntemlerin maliyet etkin olduğunu savunuyorlar. Eleştirenler ise çevresel bütünlük, dağılımsal etkiler ve etik kaygılar gibi sorunlara dikkat çekiyor ve karbon dengeleme piyasasının ekonomik verimsizliğine işaret ediyor. 

Karbon dengeleme projelerinde çevresel bütünlük sorununa örnek olarak, yeniden ormanlaştırma ve ormansızlaştırmayla mücadele projelerindeki durum verilebilir. Bu projelerde ormansızlaşma riskini abartılıyor ve böylelikle önlenen karbon miktarı fazla tahmin ediliyor. Böylelikle, gerçekte önlenen emisyonlardan daha fazla karbon kredisi verilmiş oluyor. Emisyon mahsuplaşmada bu kredilerin kullanılması, küresel emisyonlarda net bir artışa neden olunuyor. 

Dağılımsal etkiler sorununa da yine aynı sektörden örnek verilebilir. Nitekim büyük ölçekli ağaçlandırma gibi projeler, yerel toplulukların arazi kullanımını sınırlandırarak geçim kaynaklarına zarar verebiliyor. Üstelik elde edilen karbon dengeleme sertifikaları, çoğunlukla daha zengin kuruluşların hanesine yazılıyor. Bu da  karbon denkleştirmede bir dağıtımsal etki sorunu ortaya çıkarıyor.

Etik kaygılar ise şirketlerin yeşil badana pratikleriyle ilgili. Birçok şirket, kendi emisyonlarını azaltmak yerine karbon dengeleme kredileri kullanarak, çevreye, gerçekte olduklarından daha duyarlı görünebiliyorlar.

Endişe yaratan önemli noktalardan bir diğeri, dengeleme projelerinin gerçek etkisini değerlendirmeye yarayacak, güvenilir bir yöntemin eksikliğiÜstelik karbon kredileri için sağlanan fonların önemli bir kısmı, doğrudan emisyon azaltım projelerine katkı sunmak için kullanılmak yerine finansal aracılık sektörü tarafından tüketiliyor. Kamusal şeffaflık eksikliğiyle birlikte bu durum, güven sorunları yaratıyor

Örneğin Kaliforniya'nın orman karbon dengeleme programları, sistematik olarak daha fazla kredi verdikleri gerekçesiyle eleştiriliyor. Bu programların hatalı tasarlandığı, ekolojik ve istatistiksel eksikleri olduğu ve dolayısıyla gerçek iklim faydası yaratmadığı iddia ediliyor

Karbon kredisi almak son çare olmalı

Mevcut karbon yönetim modelleriyle ilgili temel bir sorun, karbon kredileri satın alarak karbon dengeleme yoluna gitmeden önce yapılması gereken emisyon azaltımlarıyla ilgili net koşullar bulunmaması.

sacası bir şirket, kendi sebep olduğu emisyonları azaltmak için elinden geleni yapmak zorunda tutulmuyor; bilim temelli hedefler belirlemesi veya daha geniş sürdürülebilirlik girişimlerinde nasıl bir rol oynayabileceği hakkında plan yapması gerekmiyor; doğrudan karbon kredisi satın alarak emisyonlarını kağıt üstünde düşürebiliyor. 

Üstelik bazı çalışmalar, karbon dengelemenin güvenilirliğinin, genellikle gerçekçi olmayan vaatlerle desteklendiğine ve sürdürüldüğüne işaret ediyor. Buna göre, karbon dengeleme kredilerinin etkinliğine dair bilgi eksiklikleri, kendini konunun uzmanı olarak takdim eden kişilerin görüşleriyle dolduruluyor ve yöntemin güvenilirliğine dair genel kanı böylelikle sürdürülebiliyor. 

Karbon yönetimine dair yapılan reform önerileri de bu gibi sorunların ve eksikliklerin giderilmesi amacını taşıyor. Hem emisyon azaltımını hızlandırmak hem de karbon dengelemenin güvenilirliğini sağlamak için daha geniş sürdürülebilirlik girişimleri ve muhasebe çerçeveleri içeren, gelişmiş bir karbon yönetim hiyerarşisi öneriliyor.

Bu hiyerarşiye göre şirketlerin ilk yapması gereken, tüm iş planlarını gözden geçirerek karbon yoğun aktivitelerden olabildiğince kaçınmanın yollarını aramak. İkinci adım, verimliliği artırmak; üçüncü adım ise karbon-yoğun enerji kaynaklarını, düşük kaynaklı alternatifler ile değiştirmek. Karbon kredileri satın almak ise, ancak bu üç adım ile önlenemeyen emisyonları dengelemek için önerilen bir son çare. 

Bu hiyerarşi, hem aşırı kredi yaratılması nedeniyle arz fazlası oluşması riskini azaltmayı hem de kolayca suistimal edilebilecek kurallara sahip karbon dengeleme protokolleri oluşturulmasının önüne geçmeyi hedefliyor.

Güven eksikliği, piyasada daralmaya sebep oluyor

Geçtiğimiz mayıs ayında yayımlanan 2024 Gönüllü Karbon Piyasasının Durumu raporunun da ortaya koyduğu üzere küresel gönüllü karbon piyasası, 2021'de zirveye ulaştıktan sonra daralmaya başladı. İşlem hacminde yüzde 56'lık bir azalma, ortalama kredi fiyatında ise yüzde 11'lik düşüş yaşandı. 

Bu azalmaların tetikleyicisi olarak, karbon kredisi projelerinin daha sıkı denetimden geçmeye başlaması gösteriliyor. Özellikle REDD+ (Ormansızlaşma ve Orman Bozulmasından Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması) programı altındaki projelere duyulan güven eksikliği öne çıkıyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, bu projelere dair incelemeler, olumlu etkilerinin oldukça abartılı hesaplandığını ortaya koyuyor.  Sebep olarak ise metodolojilerinin tam da bu sonucu doğuracak şekilde tasarlanması gösteriliyor. 

Benzer şekilde, doğa temelli projelerin karbon kredisi metodolojilerinin doğruluğuna ilişkin tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Bu güvensizlik de fiyatların düşüşünde beklenmedik şekilde etkili oldu. Karbon kredisi projelerinin katkısallığı (yani bir proje kapsamında sağlanan emisyon azaltımının, ancak o proje faaliyetlerinin karbon kredisinin satışından sağlanan gelirle mümkün olabilecek olması) ve yönetişimi konusunda sorunlar var. Ayrıca potansiyel kurumsal alıcıların yeşil badana (greenwashing) yaptıklarına dair eleştiriler de alıcıların yatırımlarını geri çekmesine neden oluyor. 

Her ne kadar gönüllü karbon kredileri için yayınlanmış ‘temel karbon ilkeleribulunsa da, net sıfır hedefine ulaşmak için karbon denkleştirmenin nasıl kullanılabileceğine dair SBTi'ın sağladığı rehberliğin yetersiz olduğu görülüyor. Bu durum, kredilerin yeterli talep görmesini engelliyor. Ayrıca gönüllü karbon piyasası genişledikçe, piyasadaki aktör sayısı, nitelikleri ve beklentileri de farklılaşıyor. Bu durum da karbon kredilerinin fiyatını ve hacmini aşağı yönlü baskılayan bir diğer unsur.

Sistemde önemli iyileştirmelere ihtiyaç var

Gönüllü karbon piyasalarında sistematik olarak gözlenen fazla kredi verme veya arz fazlası oluşturma sorunu; net sıfır emisyon hedefi belirleyen bunca ülke, şirket ve kurumsal yapı varken ortaya çıkmaması gereken bir durumdu.

Paris Anlaşması'nın karbon kredilerine ilişkin 6. Maddesi ile uyumlu olmak, çevresel bütünlüğü korumak ve çifte sayımdan (bu, tek bir karbon kredisinin birden fazla kuruluş tarafından sahiplenilmesi sonucu ortaya çıkan muhasebe hatası ve eksikliği olarak özetlenebilir) kaçınmak, gönüllü karbon piyasalarının etkili ve güvenilir olması için büyük önem taşıyor. Bunu sağlayabilmek için ise daha sıkı ve herkes tarafından anlaşılabilir yönergeler oluşturulması gerekiyor. Sistemin etkin bir şekilde çalışabilmesi için hesap verebilirlik ve yönetişimde önemli iyileştirmelere ihtiyaç var.

m eleştirilere karşın gönüllü karbon piyasaları, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, önemli iklim eylemlerini teşvik etme potansiyeli taşıyor. Tamamlayıcı proje türleri ve metodolojiler sunarak kritik bir rol oynayabilir ve net sıfır hedeflerine ulaşmak için herkesi sürece dahil edebilir. Böylelikle, devletlerin iklim eylemlerini tamamlayıcı bir rol üstlenebilir. Ancak bu zorlukların üstesinden gelmek ve potansiyelini değerlendirmek için küresel ölçekte sağlam politika desteğine ve yenilikçi çözümlere acil olarak ihtiyacı var.

Aksi halde, gönüllülük esasına dayanan gönüllü karbon piyasaları ve kurumsal karbon dengeleme sertifikaları, varoluşsal bir mücadeleyle karşı karşıya kalabilir. Bu durum, bu piyasaların geleceği ve etkisi konusunda ciddi sorgulamalara neden olabilir. 

İzzet Arı kimdir?

Doç. Dr. İzzet Arı, lisans derecesini 2005 yılında ODTÜ Çevre Mühendisliği, yüksek lisans derecisini 2010 yılında ODTÜ Çevre Mühendisliği ve 2013 yılında Sussex Üniversitesinden (İngiltere) almıştır. ODTÜ yüksek lisans çalışmasında Türkiye'deki elektrik üretimi projeksiyonunu ve buna bağlı olarak sera gazı emisyonlarının tahmin edilmesini gerçekleştirmiştir. Sussex Üniversitesinde iklim değişikliği, enerji ve kalkınma  konularında master çalışmalarını tamamlamıştır. 2015 yılında ODTÜ Yer Sistem Bilimleri Bölümünden doktora derecesini almıştır. 

15 yıla yakın kamu kurumlarda (Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı)  görev yapmıştır. 2006 yılından bugüne kadar Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altındaki uluslararası iklim değişikliği müzakerelerini aktif olarak katılım sağlamaktadır. 2011-2018 yılları arasında Birleşmiş Milletler altındaki Gündem 2030, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Hedefleri, Kalkınmanın Finansmanı ve Yeşil Ekonomi konularında katkılarda bulunmuştur. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Enerji Ekonomisi ve Yönetimi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarına devam etmektedir. 

ODTÜ'de Enerji Politikaları ve Finans ve Hacettepe Üniversitesinde Küresel İklim Değişikliği derslerini yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak vermiştir. İklim değişikliği ve kalkınma, sürdürülebilir enerji politikaları, enerji ve finansman, yeşil büyüme ve sürdürülebilir kalkınma amaçları konularında çalışmalar yapmakta olup bu çalışmalar ulusal ve uluslararası makale, kitap, kitap editörlüğü ve bildiriler olarak yayınlamıştır. TÜBITAK destekli araştırma projelerinde proje yürütücüsü ve araştırmacı olarak bilimsel çalışmalarına devam etmektedir.       

Uzmanlık Alanları: Sürdürülebilir Enerji Politikaları; Uluslararası İklim Değişikliği Müzakereleri; Emisyon Azaltımı ve İklim Değişikliği; Emisyon Ticareti Sistemi

 

İklim Masası Hakkında

İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır.

Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir.

Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür.

İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.

* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye kıyılarındaki tarihi alanlar sular altında kalabilir"

Yeni bir çalışmada, iklim değişikliği nedeniyle deniz suyu seviyelerinde beklenen yükselmenin Türkiye ve Yunanistan kıyılarındaki tarihi alanları nasıl etkileyeceğini incelendi. 55 tarihi alanın sular altında kalma riskinin 'çok yüksek' veya 'yüksek' olduğu tespit edildi. Muğla'nın Datça ilçesindeki Knidos Antik Kenti'nin yanı sıra Kaunos ve Elaia antik kentlerinin, en olumlu senaryoda dahi yüzyıl sonuna kadar sular altında kalabileceği tahmin ediliyor

Türkiye, elektrik talebinin en az yüzde 40'ını yüzen güneş panelleri ile karşılayabilir

Yeni bir çalışmaya göre, Türkiye'deki yapay su rezervuar yüzeylerinin yüzde 10'unun yüzen güneş panelleri ile kaplanması, ülkenin elektrik talebinin yarıya yakınını karşılayabilir. Aynı zamanda buharlaşmayı da önleyen bu paneller, Ankara'nın bin günlük su ihtiyacını karşılamaya yetecek miktarda su tasarrufu sağlayabilir. Yüzen fotovoltaik yatırımları bir yandan Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını azaltırken, bir yandan da ülkenin sera gazı salımlarının yüzde 14'üne denk gelecek kadar karbon salımını engelleyebilir

"Olimpiyatların sürdürülebilirliği artmıyor, azalıyor"

Son 30 yılda düzenlenen 16 olimpiyat oyununun ne ölçüde sürdürülebilir olduğunu değerlendiren bir çalışmaya göre, "yeşil" söylemlerdeki artışa rağmen olimpiyatlar giderek daha az sürdürülebilir hale geldi. Tarihin "en yeşil" olimpiyatını düzenleme iddiası bulunan Paris de bir istisna değil. Henüz yayımlanmamış hesaplamalara göre Paris Olimpiyatları, en sürdürülebilir oyunlar listesinde üst sıralarda yer alamayacak. Olumsuz gidişatın önemli bir sebebi, olimpiyatların boyutunun giderek büyümesi

"
"