17 Mayıs 2022

Mutlu olma hakkı

Mutlu olmak temel bir insan hakkıdır. Bu ülkede hiçbir hakkımız korunmadığı için mutlu olma hakkımız da yok. Bu hükümet ve muhalefet bize 20 yıl önce taşı toprağı zenginlik içinde olan, tarımı, hayvancılığı, doğal ve tarihi güzellikleri ile Avrupa'nın en zengin kültürünü, en zengin topraklarını, en zengin olabilecek ülkesini borçlu

Mutlu Haberler

Milletçe kolumuzu kessek kanımız arabesk akar, doğru. Hatta kamyon arkası yazılarına güleriz ama içten içe hissederiz o arabeskliği, gizli gizli bir gözyaşı pıt kalbimize akar da göstermeyiz. 'Efkâr' diye bir kelimemiz var meselâ, başka dilde olmayan. Efkâr basar bizi durduk yere, bir sigara yakar, içli bir şarkı açarız. Bir ah çekeriz karşıki dağlar yıkılır. Çok gülmek güzel değildir; maazallah başımıza bir şey gelir. 

Uzun hava türküler, ağıtlar müziğimizin mihenk taşıdır da 'yetkililer' bilmez… Ne zaman ağıtlar yükselse müziğin sesini kısmak ilk hareketleri olur. Halay çekmek danstan sayılmaz, göbek atmak ise dansöz değilseniz edebinizle yapılacak iştir ve 'herkes içinde' dağıtmak ancak düğünlerde tanınan bir haktır bize. 

Edep en önemli şeydir, ahlâk ise hırsızlıktan, tecavüzden, küfürden, iftiradan, dolandırıcılıktan bağımsız bir kavramdır, ahlâk en mühimidir. Özellikle de kadınsanız. 

Başka coğrafyalarda insanlar mutlu olmak için doğar, mutlu olmak için yaşarlar. Ya da en azından modern dünyada, yeni kazanılmış değerler doğrultusunda, bireysel mutluluk -başkalarının hayatına saygıyı aşmadan- önde gelir. Halkın refahı ve mutluluğu için çalışır devlet. Devletin görevi budur zaten; halka hizmet etmek, en insanca ve mutlu (Mutluluk tanımı içinde ferah, sağlıklı, huzurlu kavramları da var) yaşama düzenini sağlamak vardır. 

Bugünün Türkiyesi'nde ise mutlu olmak bir lüks. Tıpkı kırmızı et gibi, kitap okumak gibi, beyaz peynir gibi, bir çift ayakkabı ya da ped gibi bir lüks. Bugün iki saatliğine her şeyi unutup iyi hissetsek telefonu açtığımız, sokakta yürüdüğümüz, sosyal medyaya baktığımız anda içimizdeki tüm neşe en minik parçasına kadar karalara bürünüyor. 

Sokakta genci yaşlısı herkes para hesabı yapıyor, paradan bahsediyor. Marketleri müze gezer gibi geziyoruz, tek faydası matematiğimiz gelişiyor, ülkece dinozor siyasetçilerin matematik eksikliğini gideriyoruz artık. Tek cehaletimiz matematik değil ne yazık ki. O nedenle bir yeri yamaladığımız anda diğer taraftan patlıyoruz. Cehalet, badem bıyıkların, hırs ve kibir dolu gözlerin “dinimiz” diyen dudakların dişleri arasından tıslıyor. Oradan sıçrayıp mahalle kavgasındaki falçatalı gençler misali konuşan siyasilerin omuzlarına konuyor. Cehalet, açgözlülük ve kötülük tüm ülkeyi boğuyor, tıpkı müsilajın Marmara Denizi'nden başlayarak tüm ülkeyi boğması gibi. 

Aşık olması, sarhoş olup saçmalaması, ilk kez şık bir yemeğe para harcaması, ilk primi ile ailesine hediye alması, oyun oynarken dizlerini kanatması, bağıra bağıra sevdiği şarkıcıların şarkılarını söylemesi gereken yaşta çocuklar, gençler gelecek kaygısı, bugün endişesi ve umutsuzluk ile zamansız yaşlanıyor. Yaşıtları dünyayı gezerken, onlar bırakın şehrin müzelerini gezmeyi, kirasını ödeyemedikleri evlerinden çıkarken iki kere düşünüyorlar. 

Pandemi, ekonomik kriz, savaş, ülkenin karanlıklar tarafından yenilip parsel parsel satılması ve her geçen gün toprakların asıl sahiplerinin (gençlerin) fakirleştirilmesi, asla doğru yürütülemeyen süreçler, dolardı, altındı, fiyatlardı derken langırt topu gibi bir oradan bir buradan darbeyi yiyoruz. Tüm bunların yarattığı endişe, korku, ülkenin bastırılmış özgürlük ihtiyacının yarattığı öfke derken hepimiz ruh hastasıyız. Zaten meyilliyiz psikopatlığa… Akıl ve ruh sağlığımızın yanı sıra haliyle fiziksel olarak da hastalanıyoruz. Araştırmalar yapılsa psikolojimize bağlı sağlık sorunlarının artışını da görürüz. Bunu da hızla geçelim şu an bir simit-peynirin bile “pahalı” olduğu ülkede yeterli beslenemediği için çeşitli sağlık sorunları ile büyüyecek kaç çocuk var, hiç düşünülüyor mu? 

Hayır. Onun yerine dekolteyi konuşanlar konuşuluyor. Onun yerine Katarlılar'a nereyi ne kadara satabiliriz hesabı yapılıyor. Dünyanın her yerinde en ucuz gençlik yiyeceği olan hamburger bile bir genciz harçlığını aşınca ülkede hırsızlık, dolandırıcılık oranları da yükselişte tabii. 

Mutlu olmak temel bir insan hakkıdır. 

Bu ülkede hiçbir hakkımız korunmadığı için mutlu olma hakkımız da yok. 

Bu ülke sadece gençlere değil, hepimize, bize, üç neslin akıl, ruh ve bedensel sağlığını borçlu. Bu ülke bize kahkahalarımızı, aşklarımızı, zevklerimizi, küçük sevinçlerimizi, oburluklarımızı, şımarıklıklarımızı, sağlığımızı, seyahatlerimizi, kendimizi güvende hissetme duygumuzu, eşitlik hakkımızı, birbirimizi anlama, anlayış gösterme duygumuzu, sokakta rahatça yürüme, iyi bir eğitim alma hakkımızı, haksızlığa uğrayınca hakkımızı arama hakkını, hükümete, polise, birbirimize, geleceğe güvenme hakkımızı borçlu. 

Bu ülke, bize bu ülke yüzünden yaşayamadığımız hayatı ve mutlu olunabilecek günleri borçlu. 

Bu ülke bize umut edebilmeyi borçlu. 

Bu hükümet ve muhalefet bize taşı toprağı zenginlik içinde olan, tarımı, hayvancılığı, doğal ve tarihi güzellikleri ile Avrupa'nın en zengin kültürünü, en zengin topraklarını, en zengin ülkesini borçlu. 

Bu ülke bize bir hayat borçlu.

Yazarın Diğer Yazıları

Problemlerden kaçış rotası: 3 Cisim Problemi

Kabul edin, bu hafta gerçeklerden biraz uzaklaşmaya en çok ihtiyacımız olan haftalardan biri. Pazar akşamı açıklanacak sonuçların anksiyetesi arşa çıkmışken bizi yine sinema ve dizi dünyasına kaçış kurtarıyor. Neyse ki tam da bu duruma uygun olan 3 Body Problem (3 Cisim Problemi) Netflix'te gösterime girdi ve kafamızı kurcalamak için mükemmel bir senaryo sundu. Bu vesile ile dizinin oyuncuları ile sohbet ettik

Hayallerin ötesinde sentez | Sonsuza Uzanan Motifler: Yeniden Yorumlar

Çoğu hayranlık uyandırıcı yeni medya projesinin arkasındaki isim Lalin Akalan'ın hikâyesini dinledik ve işlerine bayıldığımız Selçuk Artut ile buluştuk

Oyuncu Umut Karadağ: Düğüm'de hiçbir karakterin yerinde olmak istemezsiniz

İzlemesi öfke uyandıran bir karakteri canlandırmanın nasıl bir deneyim olduğunu anlamak için Umut Karadağ ile konuştuk