07 Aralık 2013

Tayyip Erdoğan’la devrimci sabır!

Brüksel'deki Kürt Konferansı’nda sürecin duraksadığı görülüyor ama iplerin kopması istenmiyor. Öcalan’ın muhatap alınması önemseniyor ama Erdoğan'ın ipe un serdiği kabul görüyor.

Brüksel'deki Kürt Konferansı’nda sürecin duraksadığı görülüyor ama iplerin kopması istenmiyor. Öcalan’ın muhatap alınması önemseniyor ama Erdoğan'ın ipe un serdiği kabul görüyor. Leyla Zana'yı dinliyorum. “İki gerçek muhatabın, Sayın Erdoğan’la Sayın Öcalan’ın sahneye çıkmış olmaları çok önemli. İmralı barış süreci birçok ezberi bozdu” diyor ve  ekliyor: “Ama henüz çerçevesi belirlenmiş bir yol haritası yok.”

Dikkat ediyorum. Öcalan ve İmralı koşulları konferans kulisindeki sohbetlerde çok sık geçiyor. Ne demek bu koşullar, İmralı'da neler değişebilir? Öcalan'ın İmralı'da ne gibi talepleri var? Kendisiyle görüşen MİT ve Müsteşarı Hakan Fidan Öcalan'ın taleplerine nasıl bakıyor? Ve konferans kulislerine göre, Öcalan'ın isteklerinin karşılanmasına  kim karşı çıkıyor? Cevaplar aşağıda, Brüksel'den üçüncü yazıda...

           

BRÜKSEL

Avrupa Parlamentosu’nun çatısı altında bu yıl onuncusu yapılan Kürt Konferansı’nda bir konuşmayı dinlerken kulağıma çalınıyor:

“Devrimci sabır!”

Bunun altını çizen bir Fransız hukukçu diyor ki:
“Çözüm ya da barış gibi inişli çıkışlı diyalog süreçlerinde devrimci sabır lazım. Tarihlerinde bu kadar acı çekmiş Kürtlere sabır tavsiyesinde bulunmanın hiç de kolay olmadığını biliyorum. Ama bu gibi süreçleri ileriye götürmek için de başka çare yoktur.”

Konferansın onur başkanlarından, Güney Afrikalı barış ve insan hakları aktivisti Rahip Desmond Tutu’nun da bir sözünü aktarıyor:

“Barış daima savaştan iyidir. Şimdi birbiriyle konuşma ve birbirini dinleme zamanı...”

İki gün süren Kürt Konferansı’nda genel hava böyle. Sürecin duraksadığı, hatta teklediği görülüyor ama iplerin kopması hiç istenmiyor.

Öcalan’ın Ankara tarafından muhatap alınmış olması önemseniyor ama Tayyip Erdoğan’ın ipe fazlaca un serdiği genel kabul görüyor.
 Ateşkes devam etmeli sözü, genellikle “Erdoğan mutlaka bir şeyler yapmalı!” cümlesiyle tamamlanıyor.

Ve gelecek yıl mart ayındaki yerel seçimlere kadar da çözüm sürecinde ‘durumun idare edileceği’ anlaşılıyor.

 

Zana: İmralı süreci birçok ezberi bozdu 

Leyla Zana’yı dinliyorum.

Konferansı açış konuşmasına, “Devlet bir asırlık ezberini nihayet bozmaya başladı. İki gerçek muhatabın, Sayın Erdoğan’la Sayın Öcalan’ın sahneye çıkmış olmaları çok önemli. İmralı barış süreci birçok ezberi bozdu” dedikten sonra ekliyor:

“... Ama henüz çerçevesi belirlenmiş bir yol haritası yok.”

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ı dinliyorum.

Ankara’yla İmralı arasında mutabık kalınmış -ama Ankara’nın resmen kabullenmediği- üç aşamalı çözüm stratejisini özetliyor, önemsediğini vurguluyor.

Hemen arkasından Kışanak da, sürecin tıkanmakta olduğunu, Ankara’nın demokratikleşmede ‘gereğini yapmadığı’nı belirtiyor, “Yeni anayasa da yattı zaten” dedikten sonra...

Bir Alman hukukçu, Erdoğan’ı eleştiriyor:

“Geciktirici değil gerçek adımlar...”

 

Aydar: Erdoğan psikolojik bariyerleri abartıyor 

Oslo süreci sırasında İmralı ve Kandil’i temsil eden Zübeyir Aydar’la sohbet ediyoruz kuliste.

Şöyle diyor bir ara:

“Zaman lehimize mi, aleyhimize mi işliyor?”

Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyor:

“Kendi sözüne sahip çıkmıyor.”

Öcalan’dan farklı olarak Erdoğan’ın meseleyi fazla uzun zamana yaydığını söylüyor Zübeyir Aydar. Psikolojik bariyerleri ya da Türk kamuoyunun psikolojik idaresi olayını Erdoğan’ın abarttığı kanısında.

Aydar’a göre, Erdoğan kendi sözlerine sahip çıksa, Türkiye çözüm sürecinde bugün çok daha iyi bir noktada olmuş olurdu.

Ekliyor:

“Hiç rahat değiliz.”

Zübeyir Aydar, silah değil siyaset derken iki noktaya daha değiniyor.

BİR: Öcalan’ın İmralı’daki koşullarının çok daha iyileştirilmesi, dışarıyla diyalog kanallarının genişletilmesi, çeşitlendirilmesi...

İKİ: Kürtler için özgür siyaset kanallarının yasal düzenlemelerle açılması, özellikle seçim barajının mutlaka düşürülmesi...

 

İmralı koşulları için MİT ve Erdoğan aynı frekansta değil mi? 

Dikkat ediyorum.

Öcalan ve İmralı koşulları konferans kulisindeki sohbetlerde çok sık geçiyor.

Ne demek bu koşullar?

Öcalan’ın televizyon kanalları ve gazete meselesinin artık çözüldüğü biliniyor.

İmralı’ya getirilmiş beş PKK’li hükümlüyle günün belirli zamanlarında sohbet imkânı da var.

Yine Başbakan Erdoğan’ın onayıyla, hücresinin de ‘iki buçuk oda’ya dönüştürüldüğü söyleniyor.

Anlaşılan o ki, yakında İmralı’yı  gazeteci heyeti de, Âkil İnsanlar heyeti de ziyaret edebilecek. Böylece Öcalan, kendi sesini başkaları aracılığıyla da duyurabilecek.

Bu arada Öcalan’ın İmralı’da açık havada, serbestçe dolaşmak istediği, dışarıyla daha çok ve sistemli görüşmeyi arzu ettiği ve İmralı’ya her gün daha sık görüşebileceği daha çok sayıda ‘mahkûm’ getirilmesini de talep ettiği kulağıma çalındı.

Güvenilir bir kaynak ekledi:

Ama galiba MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sıcak baktığı bu konulara Tayyip Erdoğan şimdilik taş koyuyormuş...”

Olabilir.

 

Nereden nereye? 

Nereden nereye geldik.

Madem Ankara, devlet bugün artık İmralı’yı muhatap almış durumda, Erdoğan’la Öcalan MİT aracılığıyla dolaylı da olsa görüşebiliyor, o zaman Öcalan’ın isteklerinin zaman içinde daha çok yerine getirileceği söylenebilir.

Nereden nereye derken hatırladım.

Brüksel’de arabasıyla beni bir akşam vakti otele getiren Erzurumlu genç Kürt şöyle dedi:

“Televizyonda Tayyip Erdoğan’la Şivan Perwer’i aynı sahnede görünce çok duygulandım. Nereden nereye geldik dedim. Ben 1998 yılında İzmir’de, 9 Eylül Üniversitesi’nde okurken, bir aramada üstümde Şivan Perwer kaseti bulunduğu için hapis yatmıştım. Şartlı tahliyeyle çıkınca da kapağı hemen Avrupa’ya atmıştım. İşte böyle abi, Şivan’ı Diyarbakır’da Başbakan’la sahnede görünce, evet duygulandım, gözlerim yaşardı.”

Evet, nereden nereye?

Ama daha uzun ince bir yoldayız.

Top da Tayyip Erdoğan’ın sahasında.

İnşallah seçim sonrası daha fazla top çevirmez!

 

NOT:

Brüksel’de iki gün Kürt Konferansı derken konular birikti.

Barış ve demokrasi konusunda ‘devrimci sabır’ın temsilcisi, büyük lider, devlet adamı Mandela’nın ölümü...

Devletten ve iktidardan gazeteci milletinin özgürlüğüne darbe niteliği taşıyan suç duyurusu Taraf gazetesine yönelik...

Anayasa Mahkemesi’nden hukukun üstünlüğü çerçevesine oturan önemli bir karar: Balbay-Haberal kararı...

T24’de Hazal Özvarış’ın, AİHM’nin Şırnak Katliamı kararını didik didik eden haberi ve bu açıdan Erdoğan’ın devletleşmesi konusu...

Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı ve en yakınlarından birinin, Yalçın Akdoğan’ın, medya ve iktidar bağlamında ele alınabilecek, kendi deyişiyle, Hürriyet’in ‘SİNSİ haberciliği’ konusundaki yazısı ve bunun eleştirel yorumu...

Bazen böyle olur, çok yazı birikir yazılması gereken...

 

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"