05 Ocak 2020

Lanet olsun!

Trajediye doymayan bu topraklarda, insanlığın başına bela bir kanlı oyunu yaşatmaya devam edenlere lanet olsun!

Evet, lanet olsun!
Ortadoğu'da ahmaklıklar zincirine yeni halkalar ekleniyor.
İnsanlık yine nefesini tutmuş durumda.
Trump'la Tahran arasındaki kanlı tırmanışın nereye varacağını kestirmeye çalışıyor.
Trump'ın ahmaklığına, Tahran'ın nasıl bir ahmaklıkla karşılık vereceğini dehşetle bekliyor insanlık...
Ortadoğu burası...
Trajediye doymayan topraklar...
Barışa hasret topraklar...
Bu coğrafyada her zaman oluk gibi kan aktı.
Tarih hep kanla yazıldı bu coğrafyada.
Hala da öyle.
Savaş, şiddet ve terör bugün de hız kesmiş değil Ortadoğu'da.
İğrenç cinayetler, katliamlar, kırımlar, korkunç acılar yaşanmaya devam ediyor.
Yoksa bu toprakların kaderi mi böyle çizilmiş?
Yoksa kan ve gözyaşından oluşan trajediler alın yazısı mı buralarda?
Belki de doğasında şiddet var bu toprakların.
Belki de derinliklerinde şiddet yatıyor.
Kim bilir belki de bu nedenle savaşlar, kanlı çatışmalar, altüst oluşlar bitmiyor Ortadoğu'da...
Zaman geliyor herkes, benim dinim diyerek...
Benim inancım diyerek...
Benim mezhebim diyerek...
Benim milliyetim diyerek...
Benim kimliğim diyerek...
Birbirinin gırtlağına sarılıyor.
Herkes kendi dininin, inancının, mezhebinin, kimliğinin, milliyetinin -ya da milliyetçiliğinin- en güzel olduğunu öne sürerek 'öteki'ni yok etmeye, 'öteki'ne boyun eğdirmeye çalışıyor kan ve ateşle...
Kimileri de, yine kan ve ateşle, dışarıdan medeniyet getirmeye, demokrasi ihraç etmeye çalışıyor Ortadoğu'ya...
İç içe geçmiş çıkarların yarattığı rezil kısır döngülerin çarklarında insanlık adına ne varsa öğütülüp gidiyor.
Birbirlerini öldürerek, keserek, sindirerek tüketebileceklerini sanıyorlar.
Ama olmuyor.
Olamadığını, olamayacağını da göremeyecek kadar da kör hepsi...
Ahmakça suikastların, iğrenç cinayetlerin, insanlık suçu katliamların kan ve gözyaşını arttırmaktan başka bir işe yaramadığını anlayamayacak kadar cahil hepsi...
Ölümcül Kimlikler adını taşıyan kitabının bir yerinde şöyle der Amin Maalouf:

"Benim giriştiğim çaba son derece mütevazı:
Neden bugün bunca insanın dinsel, etnik, ulusal ya da başka kimlikler adına cinayetler işlediğini anlamaya çalışmak.
Ölümcül kimliklerden söz ediyorum.
Kimliğin bazısı etnik bir tarihe bağlı, bazısı değil; bazısı dinî bir geleneğe bağlı, bazısı değil.
Katliam noktasına geldiklerinde, orada söz konusu olanın, kendi halklarının yaşamını kurtarmak için zorunlu bir önlem olduğuna inanacaklardır.
Etraflarında toplanan herkes de bu duyguyu paylaştığından, çoğu zaman katliamcıların vicdanı rahattır ve kendilerine cani denildiğini işittiklerinde şaşırırlar.
Cani olamayacaklarına yemin ederler.
Çünkü onlar sadece yaşlı analarını, kardeşlerini, çocuklarını korumaya çalışmışlardır.
Ama zaman zaman acıyı paylaşma noktasından aşırı hoşgörüye kaydığımız da olur.
Sömürgecilikten, ırkçılıktan, yabancı düşmanlığından çok çekmiş olanların kendi milliyetçi hoyratlıklarının, kendi ırkçılıklarının ve kendi yabancı düşmanlıklarının aşırılıklarını bağışlıyoruz.
Bir haksızlığı kınarız.
Zulüm gören bir halkın haklarını savunuruz.
Ve ertesi gün kendimizi bir katliamın suç ortakları olarak buluruz.
Dünün cellatları kurban haline gelir ve kurbanlar cellata dönüşür."

Cellat ve kurban...
Trajediye doymayan bu topraklarda bu ikisi hiç eksik olmuyor.
Tıpkı bugünkü gibi...
İnsanlık yine nefesini tutmuş, cellatların lanet olası kanlı oyununu korkuyla izliyor.
Bu oyunu insanlığa yaşatanlara lanet olsun!

Yazarın Diğer Yazıları

Sevgili Celal Başlangıç gurbette, memleket hasretiyle gitti

Adam gibi adamdın, iyi gazeteciydin, seni "Yeşilyurt dışkı yedirme" haberiyle hatırlayacağım hep...

Özgür Özel'in Erdoğan'la diyalog talebini neden önemsiyorum?

31 Mart penceresini açan CHP, hem kendisini hem Türkiye'yi bundan sonra büyütmek istiyorsa, bunun için siyaset meydanına bir büyük uzlaşma projesi, dört dörtlük bir demokratik anayasa önerisi sunmalıdır

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez