Erdoğan’ın savaş stratejisi...
Erdoğan buna terörle mücadele diyor.
Dikkat edilmesi gereken, Erdoğan’ın bu ‘strateji’den, bu ‘kanlı oyun’dan kârlı çıkmış olması.
7 Haziran’da seçim sandığında yenilen Tayyip Erdoğan’ın bu yenilgiyi 1 Kasım’da tersine çevirmesi beklenmiyordu.
Ama çevirdi.
Kaybettiği oyları 1 Kasım’da geri aldı.
Bu ‘başarı’sı ‘savaş stratejisi’nden kaynaklandı.
7 Haziran’da kaybettiği oyları geri almak için barış değil savaş düğmesine bastı.
PKK da aynen karşılık verince, Erdoğan’ın istediği oldu, yolu açıldı.
Her geçen gün büyüyen ‘kan gölü’yle birlikte Erdoğan’ın oy torbası da dolmaya başladı.
Erdoğan’ın istikrar çağrısı tuttu.
Tek başına iktidar çağrısı tuttu.
Koalisyonları istikrarsızlık ilan eden sloganı tuttu.
1 Kasım’ı böyle kazandı.
Erdoğan, seçim sandığında buharlaşan dokuz puanı beş ay sonra aynen geri aldıysa, bunu savaş stratejisi sayesinde yapabildi.
Şimdi gözüken o ki:
Erdoğan bu ‘savaş stratejisi’nden vazgeçmiyor.
1 Kasım’dan sonra bu kez bir başka hedefi vurmak için ‘savaş’tan yararlanacak.
Bu hedef, başkan babalık hedefi!
Tayyip Erdoğan, başkan babalığa anayasal kılıf uydurmak için bu hedefe varmak istiyor.
Bugün Saray’da her şeyin buna göre tasarlandığı söylenebilir.
Erdoğan’ın bugünkü hedefi iki aşamalı.
İlk aşama, MHP grubunu bölmek ve anayasa değişikliğini Meclis’ten çıkarmak...
İkinci aşama, değişikliği bir referandumla halkoyundan geçirmek...
Erdoğan’ın gözünde, bu iki aşamalı hedefi vurmanın yolu da, yine ‘savaş stratejisi’nden geçiyor.
Yani 1 Kasım’daki gibi.
Barış değil savaş düğmesine basarak, istikrar sloganları atarak dokuz puanı nasıl geri aldıysa, şimdi Erdoğan yine aynı yolda.
Savaş bayrağını sallayarak, Meclis’te MHP grubunu böleceğine, referandumda MHP oylarını biraz daha kendine çekeceğine inanıyor.
Bunun içindir ki, önümüzdeki yakın dönemde, Erdoğan’dan barış adına bir şey beklemeyin.
Böyle bir mucize olmaz.
Ne yazık ki daha çok kan ve gözyaşı bekliyor Türkiye’yi...
Biliyorum, 1 Kasım’la birlikte istikrar kapısının şöyle ya da böyle açıldığını düşünenler var.
Erdoğan’la istikrarı yanyana getirmek için kendini zorlayanlar var.
Pembe hayaller kuranlar var.
Teslim olan ya da tırstıkları için boyun eğenler var.
Ama onları hayal kırıklığı bekliyor.
Türkiye’de gerçek ve kalıcı istikrar çok güç, sorunlar içerde ve dışarda gittikçe ağırlaşacak.
Bu değerlendirme ne bir felaket tellallığıdır, ne takıntılı olma hâlidir, ne de karamsarlıktır.
Gerçekçiliktir.
Evet öyle.
Çünkü Erdoğan’ın işi ‘barış’la değil ‘savaş’la.
Tıpkı 7 Haziran seçimlerinden sonra yaptığı gibi, barış değil savaş düğmesine basmaya devam edecek.
“Benim, vazgeçmeyenlerin sesi...”
Bu satırları yazarken televizyonda canlı yayın, Oslo’daki Nobel Barış Ödülü töreni.
İnsanın içine işleyen, insanı duygulandıran içli bir ses.
Arapça söylüyor genç bir kadın.
Adı, Emel Mathlouthi.*
Arap Baharı direnişçilerinin, Benim Sözüm Özgürdür adını taşıyan bir şarkısını söylüyor.
Özgür olanım ben ve asla korkmayan,
Sonsuza dek yaşayacak sırrım ben,
Benim, vazgeçmeyenlerin sesi,
Benim, kaosun orta yerindeki anlam,
Satılmış köpekleriyle,
Halkın günlük ekmeğini çalan,
Ve düşüncenin yüzüne kapıları çarpan zalimlerin
boğazında kalacak olan kılçığım ben.
Özgür olanım ben ve asla korkmayan,
Sonsuza dek yaşayacak sırrım ben,
Benim, vazgeçmeyenlerin sesi,
Ben özgürüm ve sözüm özgür
Ben özgürüm ve sözüm özgür,
Unutmayın ekmeğin fiyatını,
Ve unutmayın sefaletimizin sebebini,
Ve unutmayın ihtiyacımız olduğunda kim bize ihanet etti,
Özgür olanım ben ve asla korkmayan,
Sonsuza dek yaşayacak sırrım ben,
Benim, vazgeçmeyenlerin sesi,
Benim, kırmızı gülün sırrı,
Rengini yılların sevdiği,Kokusunu nehirlerin gömdüğü,
Ve ateşte filizlenip
Özgür insanlara seslenen,
Karanlıkta parlayan yıldızım,
Zalimlerin boğazındaki kılçık,
Ateşin dokunduğu rüzgârım,
Asla unutulmayacakların ruhuyum,
Ölmeyenlerin sesiyim,
Hadi çelikten kil yapalım,
Ve yeni bir aşkla inşa edelim,
Güzel bir kuşa, sıcak bir vatana / yuvaya,
Rüzgâra ve yağmura dönüştürülmek üzere,
Ben dünyanın tüm özgür insanlarıyım,
Kurşun gibiyim, Dünyanın tüm özgür
İnsanlarıyım,
Mermi gibiyim.
Konuşmaları dinliyorum.
Barışla, demokrasiyle, insan haklarıyla, hoşgörüyle ilgili.
Tunus’ta barış ve demokrasi yolu açılıyor. Türkiye’de ise kapanıyor.
Ne hazin.
Emel Mathlouthi’nin zulme karşı direniş şarkısını dinlerken, Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü ödüllerini alırken, düşünüyorum, acaba günün birinde Nobel Barış Ödülü Türkiye’den de geçer mi diye...
Yoksa çok şey mi istiyorum?..
* Video: Emel Mathlouthi, Nobel Barış Ödülü töreni sahnesinde...