Önceki akşam ABD Merkez Bankası FED, her zamanki gibi merakla beklenen faiz kararını açıkladı. Oranda değişikliğe gidilmedi ve yüzde 0-0.25 aralığında bırakıldı. En son 16 Aralık 2008’de faizlerde indirime (yüzde 1’den, yüzde 0-0.25 aralığına) giden banka, on beş aydan bu yana faizleri tarihinin en düşük düzeyinde tutuyor.
Faiz oranları sadece ABD’de değil, hemen hemen bütün ülkelerde diplerde. Ekonomik krizle birlikte azalan talebi canlandırmak, kredi piyasasını yeniden çalışır hale getirmek için düşürülen faizlerin bir süre daha mevcut düzeylerinde kalması bekleniyor.
Unutmadan şunu da hatırlatayım: Türkiye’de Para Politikası Kurulu toplantısı bugün yapılacak ve büyük olasılıkla faizlerde değişime gidilmeyecek.
Dilerseniz şimdi, faiz oranlarının neden bütün dünyada düşürüldüğünü hatırlayalım…
1999-2004
Krizin beşiği olduğu ve bütün ülkeleri etkilediği için bu konuya ABD açısından yaklaşmak gerekiyor.
1990’lı yıllarda hızlı ve istikrarlı bir büyüme dönemi geçiren ABD ekonomisi 1999,2000 ve 2001 yıllarında üç darbe aldı. Bunlar mali skandalların tüketici güvenini zedelemesi; internet şirketlerinin toplu halde batması ve ayakta kalanların da, azalan güven nedeniyle faaliyetlerinin aksaması ve son olarak hepimizin bildiği 11 Eylül 2001 saldırıları.
İlk ikisinin ardından sendelemeye başlayan ABD ekonomisine destek olmak için FED faizleri indirmeye başladı. 2001 başında yüzde 6 olan faizler Ocak-Ağustos döneminde yedi kez düşürülerek yüzde 3.50’ye çekildi. 11Eylül terör saldırıları ile büyük bir darbe daha alan ekonominin bel kemiği “talep” ciddi bir biçimde daralmaya başlayınca, FED de ayağını gazdan çekmedi ve Eylül-Aralık 2001 döneminde dört kez daha faizlerden indirime giderek oranı yüzde 1.75’e çekti.
2002 ve 2003 yıllarında birer kez daha indirim yapılarak ABD’de faiz oranları yüzde 1’e düşürüldü. Bu süreçteki temel amaç talebin canlandırılmasıydı. Hükümet de yeni konut ve otomobil alımlarına vergi kolaylıkları getirerek buna destek olmaya çalıştı. Oldu da…
Ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. 2002-2004 döneminde canlanan konut sektöründe, düşük riskli (prime)müşteriler ihtiyaç duydukları konutları almışlar ve sektör doygunluğa ulaşmıştı. Likidite öyle boldu ki; bankalar kredi verecek müşteri arıyorlardı. Hem kesenin ağzını açtılar, hem de kredi standartlarını düşürdüler. Sonuçta riski yüksek olan (sub-prime)müşterilere konut kredileri verilmeye başladı. Alan da memnundu, satan da. Faizler hala çok düşük olduğu ve konut fiyatları artmaya devam ettiği için insanlar konut talep etmeye devam ediyordu. Bankalar da ellerindeki parayı krediye dönüştürmüş oluyorlardı. Piyasada işler yolunda gidiyordu.
Buraya kadar okuduklarınız yukarıdaki grafiğin sol yarısında (faizler düşükken) gerçekleşti.
2004-2007
2004’ün sonlarına doğru, ABD ekonomisinin ateşi yükselmeye başladı. Enflasyon artıyordu. 30 Haziran 2004’te FED faizleri 25 baz puan artırarak yüzde 1.25’e çıkardı. Aralık ayına gelindiğinde oran yüzde 2.25’e çıkmıştı.
20005 yılında faizler sekiz kez daha artarak yüzde 4.25’e, 2006’da dört kez artarak yüzde 5.25’e ulaştı.
Bu yıllarda konut piyasası başını almış gidiyordu. Riskli müşterilere verilen sub-prime mortgage kredilerinin toplam konut kredileri içindeki payı yüzde 20’yi geçmişti. Artan faizler enflasyonu dizginleme amacına ulaştıysa da, ekonomiyi yavaşlattığı için, işsizlik yükselmeye başladı. Bir taraftan kredi faizlerindeki artış nedeniyle geri ödemede sorun yaşayan müşteriler, işsiz kalmaya başladıktan sonra kredilerini ödeyememeye başladılar.
İşte fitilin ateşi bu noktada yandı…
2007-2010
FED enflasyonu dizginlemeye çalışırken, şişen emlak balonunu da patlattı. Yüzde 5.25’e kadar yükseltilen faizlerde çok hızlı bir şekilde indirime gidildi. 2007 yılında üç, 2008 yılında yedi kez düşürülen faizler 16 Aralık 2008’den bu yana 0-025 aralığında.
Eylül 2008’de krizin küresel boyuta ulaşması, bir süredir faizleri düşüren diğer ülkeleri de hızlandırdı ve tüm dünyada faiz oranları dip seviyelerine indi. Çünkü kriz artık ABD’nin değil, dünyanın kriziydi.
İndirilen faizlere ek olarak bütün dünyada 15 trilyon dolara yakın kurtarma ve canlandırma paketi açıklandı. Amaç, faizlerin düşürülmesiyle düzleştirilen yolda arabalarınnın gitmeye başlaması için depolarına yakıt koymaktı. Bu yapıldı fakat birçoğu 20 km. hızla seyretmeye devam ediyor. Arkadan itilenler de var, hızlananlar da.
Faizde Artış Ne Zaman?
Genel görünümde hala net bir iyileşme olmadığı için faizlerin ne zaman yükselişe geçeceği konusunda bir fikir birliği yok. Bununla birlikte bazı ülkeler faiz oranlarını artırmaya başladı.
Gözden kaçırdığım yoksa, son aylarda dört ülkenin merkez bankası faiz oranlarını az da olsa yukarı çekti.
Avustralya Merkez Bankası, faiz oranlarını 6 Ekim 2009’dan itibaren artırmaya başladı. Ekim, Kasım, Aralık ve Mart toplantılarında 25’er baz puanlık artışlarla faizler yüzde 3’ten yüzde 4’e çekildi.
İsrail Merkez Bankası Eylül, Aralık ve Ocak toplantılarında 25’er baz puanlık artışa giderek faizi 0.50’den 1.25’e çekti.
Son dönemde faizleri artıran diğer merkez bankaları ise Malezya ve Norveç’inkiler.
Ülkelerin büyük kısmı faiz artırımı için ABD’den gelecek sinyali bekliyor. Önce krizin beşiğinde işlerin yoluna girdiğine kanaat getirilecek ve ardından ülkeler birer birer kendi faizlerini yükseltmeye başlayacak.
FED, büyük olasılıkla işsizlik oranında net olarak gerileme başladığı zaman faizleri çok küçük adımlarlar artırmaya başlayacak. Ekim 2009’da yüzde 10.1 ile en yüksek düzeyine ulaşan işsizlik oranı (aşağıdaki tablo) son verilere göre yüzde 9.7.
FED’in ne zaman faizleri artıracağı sorusu 2009’un ortalarından beri cevabını arayan bir soru. Geçen yaz aylarında 2010 başında artış beklenirken, bugünlerde ‘yılın ikinci yarısı’ söylemi ağırlık kazanmış durumda.
Sanayi ve hizmet sektörlerinde üretimde bir miktar canlanma var. Tüketim harcamalarında da en kötü geride kaldı. Şimdi beklenen şey, işsizliğin düşmesi. Bunda da iyi işaretler gelmeye başladığında, FED’in aylardır vurguladığı “uzunca bir süre bekleme” ifadesinin değişeceğini görebiliriz. Geçmiş veriler, işsizlik oranında 6-9 aylık bir gerilemenin ardından merkez bankasının faizleri artırmaya başladığını gösteriyor. Bu da 2010 yazına denk geliyor.
Tam da bu satırları yazarken, ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner, Beyaz Saray Bütçe Direktörü Peter Orszag ve Ekonomi Danışmanları Konseyi Başkanı Christina Romer tarafından yapılan ortak bir basın açıklamasında şu anda yüzde 9.7 olan işsizlik oranının “uzunca bir süre” düşmesinin beklenmemesi gerektiği, hatta küçük de olsa işsizlikte bir artış olabileceği söylendi.
Açıklamada söylenen durumun gerçekleşmesi durumunda, faiz oranlarında yükseliş beklentisinin de ötelenmesi gerekir. Bakalım, gelişmeler ne gösterecek…
Avrupa Merkez Bankası da büyük olasılıkla ABD’yi gördükten sonra faizi yukarı çekecek. Henüz Avrupa’dan cesaret verici canlanma işaretleri gelmiyor. Krizden en büyük darbeyi alan Avrupa ekonomisinin toparlanması da diğer bölgelerden daha uzun zaman alacak.