2022 yılında yayınlanan bir çalışma, yeryüzüne yayılmış herkesin, hepimizin akraba olduğunu söylüyor. Bunu çeşitli kereler başka kaynaklardan da okumuştum ancak bu kez Oxford Üniversitesi'nden Profesör Gilean McVean ve meslektaşları, 3601 modern genom ve 2 milyon yıl öncesine ait sekiz genomdan hareketle insanlığın bir soyağacı resmini bir laboratuvar çalışması olarak ortaya koydular.
Bu kanıtsal verilere göre genetik çeşitliliğimiz aynı kök üzerinde gelişerek yeryüzüne yayılmış.
Yıllar önce benim için sıradışı bir doğum günü hediyesi olan bir "DNA kiti", şimdi bana benzer bir hikâye sunuyor. Bu hikâyenin keşfinde erken çocukluk anılarım da bana eşlik edecek.
En erken anılarım içinde büyükannemin, ki o aslında annemin babaannesi idi, sık sık evdeki iki büyük seramik su küpünü Rum komşularından satın aldığını söylediğini hatırlıyorum. Konuşmalardan onların giderken çanak, çömlek ve her neye sahipseler satmaya çalıştıklarını; yerleşiklerin de gidip kapı önlerine konulan bu eşyalar içinden beğendiklerini satın aldıklarını anlıyordum. Komşularının gitmeden önce, gelip o zamanlar daha minik bebek olan annemi kucaklayıp sevdiklerini ve karşılıklı gözyaşları içinde vedalaşarak doğup büyüdükleri, evlenip çoluk çocuğa karıştıkları evlerini geride bırakarak kendilerine yeni vatan olarak sunulan başka diyarlara uğurlandıklarını duyardım.
Sonraları bunun "mübadele" olarak bilinen anlaşmanın bir parçası ve belki de sonuncusu olduğunu öğrendim. Onları görmemiştim ama onlardan geriye kalan, sıra sıra dizili merdivenlerin geniş varendalara açıldığı, önü sarmaşık güllerle bezeli ve her geçişimde gözlerimi alamadığım evleri hatırlıyorum. Yine onların kilise olarak yaptıkları ve daha sonra okula dönüştürülen, bahçesinde olağanüstü güzel iki tavus kuşunun bulunduğu olağanüstü ihtişamlı binada eğitim görecektim. Burası, önünden nehir geçen, karşı tarafa zarif bir köprü ile bağlı, salkım söğütlerin birbirlerini selamlarcasına öne doğru eğildikleri bir yeryüzü cenneti idi.

Bu nehir, daha sonra yumuşak bir dönüş yaparak denizle birleşmek üzere mağrur bir şekilde yoluna devam ederken bizim evimizin önünden geçer ve ben de her sabah gözümü açıp üst kat penceresinden ona bakardım. O sırada "Kel Bahri" denilen su kuşları beni selamlıyor olurdu. Onlar suya dalıp çıktıkça gözlerimle onları izler kendimi bir tür saklambaç oyununun içinde bulurdum.
Daha aşağıda, bahçede koyu-açık sarı ve uzun yeşil yapraklı mis kokulu çiçekler varsa, bilirdim ki mevsim sonbahardır. Bana ilkbaharın geldiğini penceremin önündeki kiraz ağacının çiçekleri hatırlatırdı. Mevsim yaza döndüğünde ise onları kırmamak adına pencereden önce bu kiraz ağacına atlar, dallarını okşayarak, meyvelerini kahvaltı niyetine tadarak süzülerek aşağı inerdim.
İşte orası benin doğduğum ve erken çocukluğumun geçtiği evdi ve gerçekliğim bu muhteşem bahçe ve bu mağrur akışlı nehirle sarmalanmıştı.
Ceneviz Mezarlığı ve Kafkaslar
Çocukluğumda büyüklerin konuşmalarından kulağımda yer eden ikinci şey ise "Ceneviz Mezarlığı" olmuştu. Orasını hiç görmedim ama konuşmalardan bizim kestane toplamak için gittiğimiz ağaçlığın arkasında olduğunu bilirdim. Okul yıllarımda Cenevizli denizcilerin Karadeniz boyunca koloniler kurduğunu öğrendiğimde zaman zaman anneme bu mezarlığı sorardım. Her defasında bana çok eski dönemlerde burada yaşayanlara ait olduğunu söylerdi. Onlara ne olduğunu sorduğumda ise geri dönmüş olabileceklerini, bazen de şaka olsun diye bizlerin onlar olabileceğimizi ima ederdi. Bu olasılığa kendisinin de inanmadığını bilirdim.

Annem akıllı bir kadındı. Şimdi önümde baktığım DNA analiz raporunda İtalya'dan yola çıkan bu denizcilerin izlerini görüyorum. Belli ki Doğu Akdeniz'den buraya kadar olan yolculuklarında Ege adalarına da uğramışlar.
Yine DNA analizi, bana neredeyse unutmuş olduğum, tanıdığım herkesten daha yaşlı ama herkesten daha güler yüzlü; yine tanıdığım yetişkin herkesten daha kısa boylu, tülbent yazmasının ince dokusunun altında görünen arkaya toplanmış bembeyaz saçları ile masal kitaplarındaki resimlerin aynısı "nine"mizi hatırlattı. Yolda yürürken bile elindeki minik şişlerle her tanıdığına hediye çorap ören; hemen hergün evimize mutlaka uğrayarak bizi sevgi arsızı yapan bu masalımsı ninenin Kafkasya'dan bizim oraya göçüp gelenlerden olduğunu o zamanlar bilmiyordum. Ona Gürcü Nine diyorduk ama bir diğer komşumuzun oğluna da Çerkez diyorlardı. Ve onun asıl adının bu olmadığı okula gidince ortaya çıkmıştı.
DNA analizimde onlara da hatırı sayılır bir yer ayrılmış görünüyor. Balkanlardaki köklerim büyükannemin iki su küpünü satın aldığı komşuları ile oralara ulaşmış olabilir mi?
Geriye kalan ise Orta Asya'dan yola çıkıp Basra Körfezi'nin altından geçerek Anadolu'ya ulaşanları gösteriyor.
Her şey kayıt altında
Çocukluk zihnimin uzak köşelerine yerleşmiş minik ama keskin ipuçları ile bakmakta olduğum DNA analiz sonuçlarının benim kendi soyağacımın gövdesini şekillendirdiğini görüyorum. Köklerimin çok daha derinlerde olduğunu okul sıralarında öğrenmiştim. Belli ki Afrika ve Orta Asya'dan yola çıkanlar yol boyu farklı duraklarda uzun süreli mola vermişler.

DNA analiz sonuçları ile şekillenen soyağacımın gövdesi benim çocukluk anılarımla bütünleşiyor. Neredeyse bin yıllık geçmişimi orada görebiliyorum. Ancak hikayemin tümü bu değil. Bu gövdenin üzerinde şekillenen ana dallar ve onların da üzerinde gelişmekte olan yeni filizler var. Dahası, binlerle ölçülen yıllar sonra DNA'larına bakacak olan yeni nesiller bu kez bu yeni filizleri kendi soyağaçlarının gövdesi olarak görecekler. Anlıyoruz ki DNA, sizi yalnızca diğer bireylerden ayıran bir ayraç değil, aynı zamanda bir zaman ölçeği.
Yani doğa sizler için bir kayıt tutuyor ve bu kayıt DNA'nıza yüklenmiş. Ve sizin kayıt altına alınmış bu geçmişinizi silme ya da değiştirme şansınız yok ve hiç olmayacak!
Kaynakça:
https://www.genomics.com/about/story/
https://www.newscientist.com/article/mg25634174-900-a-family-tree-of-humanity-released-in-2022-shows-how-were-all-related/
Prof. Dr. N. Güneç Kıyak kimdir?
Prof. Dr. N. Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı.
Yüksek Lisans eğitiminin ardından çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu-Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde başladı. Araştırma Reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak görev aldı ve ardından Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF'de "nükleer santraller çevre analizleri" ve "Radyasyon Dozimetrisi, Nükleer Teknikler ve Uygulamaları" alanlarında araştırma çalışmalarında bulundu.
1996 yılında kurulan IŞIK Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Üniversite bünyesinde çeşitli kademelerde görev alarak Fizik Bölüm Başkanlığı ve Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Bu süreçte "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Araştırma Laboratuvarı"nı kurdu.
2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı ve Rektörlük süresini tamamlaması sonrasında Feyziye Mektepleri CEO’su görevinde bulundu.
|