10 Eylül 2022

Kılıçdaroğlu, Yavaş, İmamoğlu, Helin, JİTEM ve başka şeyler

Aday ya da iktidar kim olursa olsun, soru çocukları öldürenlere ceza verilip verilmeyeceğidir

Hiç 12 yaşında öldünüz mü?

Ölüm kelimesinin içini sadece daha önce ölen aile büyüklerinden bahsedildiği sırada doldurabildiğiniz, biraz daha talihsizseniz aile büyüklerinden birinin ölümüne tanıklık ettiğiniz, yine de kelimenin sizden çok ama çok uzak olduğu bir zamanda ölmek yakınından geçti mi aklınızın?

Helin'in de geçmiyordu elbette.

Annesiyle fırına gidecek, ekmek alacak, belki taşırken ucundan biraz ısıracak, yemekten sonra sokağa çıkmanın bir yolunu arayacak olmadı annesine fark ettirmeden evde biraz yaramazlık yapacaktı. 12 yaş nedir ki zaten, ne düşünür insan 12 yaşında?

Helin Hasret Şen, elbette çatışmaları biliyordu, ölüm kelimesini diğer yaşıtlarından daha çok duymuştu. Diyarbakır Sur'da büyüyen bir çocuktu günün sonunda.

12 Ekim 2015'te, annesiyle fırına yürürken, Kobra tipi zırhlı araçtan üç el ateş edildi.

Çatışma yoktu, gerilim yoktu, başka ateş eden yoktu.

Helin yere düştükten sonra araçtan açılan ateş devam etti. Tam bir saat yerde yattı yaralı halde. Yerden alınmasına izin verilmedi. İzin verildiğinde çok geçti. Hastanede hayatını kaybetti. Sur'da benzer biçimde hayatını kaybeden diğer çocuklar gibi.

Ve diğer çocukların ölümünde olduğu gibi Diyarbakır Valiliği henüz deliller bile toplanmamışken, örgüt üyelerinin saldırısı sırasında 12 yaşında bir çocuğun yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Helin Hasret Şen

* * *

Düşünün ki Helin'in tek şansı, öldürülen diğer çocukların aksine, ölümüyle ilgili soruşturma yürütülebilmesi.

Gerçekten de yürütüldü. Gizlilik kararı altında, dosyada neler olup bittiği bilinmeden yürütüldü ama gariptir ki sonuca bile bağlandı.

O gün zırhlı aracı kullanan A.E. adlı polis hakkında dava açıldı. Hem de olası kastla Helin'i öldürdüğü iddiasıyla, açılabilecek en ağır suçlardan birinden…

Ancak mahkeme dosyayı iade etti. Ne olduysa oldu, taksirle öldürme gibi hafif bir suçlamayla yenilendi iddianame.

O esnada disiplin soruşturması geçirip iki yıl kıdem durdurma cezası verilen polis hakkında soruşturma izni alınmadığı gerekçesiyle yargılama yeniden durduruldu. Diyarbakır Valiliği şaşırtıcı biçimde soruşturma izni verince yeniden başladı.

* * *

Diyarbakır Emniyeti'nden gelen yazıda, olay saatinde bölgede teröristlerin bulunduğuna dair kendilerine ihbar ulaşmadığı belirtildi.

Mahkemeye gelen görüntülerde ise Helin'in vurulduğu kısım eksikti.

Bin bir yazışmadan sonra gelen görüntüler, herkesin sakin biçimde, kalabalıkta yürüdüğü sırada olayın gerçekleştiğini gösteriyordu. Ortada çatışma yoktu.

Sanık ve avukatı ise Helin'in sırtının zırhlı araca dönük olduğunu, oysa yüzünden vurulduğunu savundu. Dosya şimdi Adli Tıp Kurumu'nda.

Yedi yıl geçti aradan. Sanık polis hiç tutuklanmadı zaman akıp geçerken. Şimdi Adli Tıp, rapora itirazlar, karar, istinaf, temyiz. Bir aşamada bozma kararı verilirse yeniden ve yeniden yargılama… Muhtemel ki 15 yıl sonra ertelenmiş bir karar iyi ihtimalle…

* * *

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başarı kazandığı en önemli tartışmalardan biri demokrasinin ne olduğu konusundadır.

Erdoğan, 2010'lu yılların başından itibaren "Demokraside her şey sandıktır" argümanına sıkı sıkıya sahip çıkmış, güçler ayrılığı, denge ve denetleme, azınlık hakları, ötekilerin korunması, ifade özgürlüğü gibi başlıkların demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu savunanlara karşı galip gelmiştir.

Artık hakların değil sandık sonuçlarının peşinden koşan çok büyük bir kalabalığız hepimiz.

Ve gelinen noktada, öylesine olaylara tanıklık ettik ki, kimseye bu nedenle kızamıyoruz bile.

* * *

O zaman kulislerdeki bilgileri de özetleyerek bitirelim.

Altılı masanın bugün tartıştığı, "HDP'ye bakanlık verilir mi?" başlığı gerçek bir başlık değil.

İYİ Parti de CHP de bunun olmayacağını, böyle bir talebin gelmediğini biliyor.

Ancak rollerin iyi oynanması gerekiyor.

CHP'de Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş'ın adaylık ihtimali eskiye oranla çok daha az konuşuluyor. Her iki isim ancak olası bir "krize varan görüş ayrılığı" söz konusuysa gündeme gelebilir. Bunun dışında Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı etrafında bir kuşku, bir tartışma yok. İmamoğlu açısından da yaşının da genç olması nedeniyle hedefler değişmiş durumda.

İYİ Parti'nin de Kılıçdaroğlu'nun ismiyle sorunu yok ancak anketler yakından izleniyor.

Seçimin ilk turuna çok adayla mı yoksa tek adayla mı girileceğine de seçime yakın anket sonuçlarına, seçim simülasyonlarına bakılarak karar verilecek.

Elbette İYİ Parti de CHP de diğer partiler de masada olsunlar ya da olmasınlar HDP seçmeninin desteği olmadan işin kolay olmadığını biliyor. Tıpkı AKP'den kopan kararsızların oyunu almadan seçimi kazanmanın mümkün olmadığını bildikleri gibi.

Genel seçimden çok ümidi olmayan ancak cumhurbaşkanlığını kazanabileceğini düşünen Cumhur İttifakı'nın umudu da krize dönüşecek tartışmalar.

* * *

Bir aday çıkacak ve kader seçimi olarak bakılan seçime girecek.

Ancak muhalefetin hâlâ Erdoğan'ın kimi zamanlarda gösterdiği cesareti ve kıvraklığı gösterebileceği umudu yok ortada.

İktidarın ranta ve baskıya dayalı politikaları, bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik kriz olmasa seçimin kazanılma ihtimali de yok. Bunu da hepimiz biliyoruz.

Ve zaten mühim olan bu değil.

Mühim olan olası bir iktidar değişikliğinde yolsuzlukların bitmesi, çetelerin, suç örgütlerinin saltanatını yitirmesi kadar Helin'in, Helinler'in davalarının sonlanması.

AKP iktidarı döneminde, 1993-1996 arasında işlenen 21 faili meçhul cinayete ilişkin dava bitirilemedi. Mehmet Ağar dahil en ağır suçlarla yargılanan sanıklar, bir gün olsun konforunu kaybetmedi.

Şimdi karar aşamasına gelmişken, bu davayı beraatle bitireceğinin işaretlerini ilk duruşmada veren Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin heyeti değişti. Binlerce sayfanın dava zamanaşımına girmeden okunması, adil bir karar verilmesi gerekiyor. Ve zaten yıllar önce bunun yapılması gerekiyordu.

İktidarın teslim olduğu kesimlerin işaretiydi bu davalar. Cemaat yargısı döneminde cemaate teslim olunduğu gibi.

Ve aday ya da iktidar kim olursa olsun, soru çocukları öldürenlere ceza verilip verilmeyeceğidir.

Silahlarla, saltanatlarıyla poz veren kesimlerin hesap verip vermeyeceğidir.

Terör söyleminin arkasına gizlenip yapmadığını bırakmayanların bu ülkeye yaptıkları kötülüklerin hesabının sorulup sorulmayacağıdır.

Gerisi teferruat.

Aynı kirli suyla yeniden yıkanacaksak, üzerimize sinen bu koku varken, temiz görünmeye çabalamanın da anlamı yok.

"Demokrasi sandıktır, önümüze bakalım" der, geçeriz.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"