Yılbaşı öncesi Endonezya'daydım. Aralık ayı aslında muson yağmurları ayıydı, ancak üç haftada sadece üç gün yağmur yağdı, o da çisil çisil. Sanırım yarım yüzyıllık ömrümde böyle bir sıcak yaşamadım. Sadece ben değildim sıcaktan şikayet eden, Endonezyalılar da hiç bu kadarına tanık olmadıklarını anlatıp durdular. Her cümle aynı söz ile bitiyordu; iklim dönüşümü… İklim dönüşümü 2023'te sadece Endonezya'da değil, dünyanın her köşesinde hissedildi. Aşırı sıcak, aşırı yağmur, aşırı fırtınalar geçen yıla damgasını vurdu. Temmuz ayında Sardunya adasında dereceler elliyi gösteriyordu, Ağustos'ta Türkiye ve Yunanistan orman yangınlarının önünü alamadı. Eylül'de Libya'da yüzlerce vatandaşın hayatına mâl olan sel felaketi ile karşılaştık. Almanya, hava durumu ölçümlerinin başladığı 1881 yılından bu yana hiç bu kadar sıcak olmamıştı. Dünya çapında ise sanayileşmenin başladığı günlerden beri en sıcak yıl 2023 oldu. Tahminlere göre, dünya ısınmaya devam edecek. BM Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Petteri Taalas'a göre hava durumundaki bu aşırılıklar artık dünyanın yeni normali haline geldi. Ve iklim dönüşümü dünya için ciddiye alınması gereken bir tehdit.
"Acayipleşti havalar, bir yağmur bir kar"
Alman iklim fizikçisi Helge Gößling, kuraklık ve sıcağın, sel baskınlarının yaşandığı 2018 yazından beri Avrupa'nın iklim konusunda olağanüstü hâl yaşadığını söylüyor. İklim dönüşümüne bölgesel olarak bakıldığında Orta Avrupa'nın çok büyük risk taşımadığını ancak Akdeniz havzasındaki sıcaklık artışı ve kuraklığın endişe verici olduğunu hatırlatan Gößling, "Bunu görmezden gelemeyiz" diyor. Aşırı sıcaklık, kuraklık, kasırga ve sel baskınları 2023 yılında sadece Avrupa'da yaşanmadı. Şubat ayında Brezilya'da benzeri görülmemiş bir sel felaketi meydana geldi. Mart'ta Freddy kasırgası Hint okyanusunu 37 gün boyunca rehin aldı, Madagaskar ve Mozambik'i çöle çevirdi. Nisan ayından itibaren Hindistan'dan Çin'e kadar pek çok bölgede hava sıcaklıkları rekor düzeye ulaştı. Haziran ve Temmuz'da Pakistan su baskınları ile boğuşurken, Ekim ayında Meksika'nın tatil beldesi Acapulco'nun bir bölümü, birdenbire ortaya çıkan bir kasırga yüzünden harabeye döndü. İklim uzmanları çevreyi, havayı kirletmeye devam edersek hava durumundaki bu aşırılıkların önünü alamayacağımız konusunda hemfikirler.
Bütün buzullar eriyecek
Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Petteri Taalas, aşırı sıcak, yağmur, kasırga ve sellerin atmosferde hâlihazırda bulunan sera gazının etkisi ile oluştuğuna dikkat çekerek bu durumun 2060'lı yıllara kadar bu şekilde devam edebileceğini öngörüyor. "Buzullar ile verdiğimiz savaşı zaten kaybettik" diyen Taalas, bu yüzyılın sonuna doğru bütün buzulların eriyebileceği uyarısında bulunuyor. Taalas'a göre, çocuklarımızın ve onların çocuklarının daha iyi bir iklimde yaşayabilmeleri için sera gazı salınımını önemli ölçüde azaltmak zorundayız. Taalas'ın bu önerisi aslında on yıllardır dillendiriliyor. 2005 yılından bu yana her yıl düzenlenmeye başlanan iklim konferansında uzmanlar ve siyasetçiler çözüm yolları konusunda uzun uzun tartışıyor da tartışıyor.
Fosil enerji çağı bitecek yalanı
Aslında iklim dönüşümü konusundaki endişeler ve tartışmalar çok daha eski. İlk defa Aralık 1997'de Kyoto protokolü ile somut hale gelmişti. Protokolün ancak 2005 yılında yürürlüğe girebilmiş olması dünyanın iklim konusunda kaplumbağa hızı ile ilerleme sağladığının en önemli göstergesi bence. Bu çerçevede başlatılan İklim Konferansı'nın sonuncusu Aralık ayı başında Dubai'de gerçekleşti. Hararetli süren tartışmalar yüzünden bir gün daha uzatılan konferansta ilk kez kömür, petrol ve gazdan aşamalı olarak vazgeçmek konusunda uzlaşmaya varıldı. Ayrıca, Türkiye'nin de katıldığı bu konferansta yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç, bu dönemde enerji verimliliği hızının ise iki katına çıkarılması hedefi de kabul edildi. Almanya'nın Yeşiller Partisi'nden Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, konferansta alınan kararları "Bu iklim konferansı fiilen fosil çağının sonunu getiriyor" şeklinde yorumladı. Pek çok siyasetçi Baerbock gibi bu kararları alkışlarken, sivil toplum örgütleri ve çevreciler, sonuç bildirgesinde fosil enerjiyi terk etme konusunda sadece bir çağrı yapıldığını hatırlatarak eleştirilerini dile getirdiler. Nitekim bildirgede iklim krizinden daha çok petrol ülkeleri ve sanayileşmiş ülkeler sorumlu tutuluyorlar. Onların da yıllardır kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini hepimiz biliyoruz. Açlık ve yoksulluk çeken, iklim krizinin asıl mağduru ülkeler içinse bu alınan kararlar yine çok az, çok yavaş ve hatta ölümcül diyebiliriz. Yenilenebilir enerji çok pahalı olduğu gibi, bu ülkelerin iklim uyumunu desteklemek için ayrılan yardım fonu maalesef çok yetersiz.
İklim krizi göçü tetikliyor
Kömür, petrol, gaz gibi fosil yakıtların iklim değişimine yol açan en büyük engel olduğu doğru, ancak uzmanlar boş arazi kullanımın da çok önemli olduğunu hatırlatıyorlar. Dünya üzerindeki tarım arazilerinin yüzde 75'inin mera ya da hayvanlara yem yetiştirmek için kullanılıyor olması tam bir çılgınlık. Aynı derecede hayvansal gıdaya karşılık gelecek bitkisel gıda üretmek için çok daha az alana ihtiyaç duyulduğu biliniyor. Ormanların, meralardan daha fazla karbondioksit emdiği de kesin. Arazilerin doğru kullanımıyla pekala endemik bitkilerin kurtulması da söz konusu olabilir. Sonuç itibariyle 2024'ün 2023'ten daha sıcak geçeceğini yüzde yüz öngörmek mümkün değil, ancak yüzde yüz öngörülebilecek bir şey var, o da iklim krizinin aynı savaşlar gibi göçü de körüklediği. İklim dönüşümü Afrika'dan gelen göç akımının en önemli nedeni olmaya başladı bile. Dubai'deki iklim konferansını başarılı ilan eden Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un savaş çığırtkanlığı yapmaktan vazgeçip sözde değil özde çevreci olmasının vakti geldi de geçiyor bile. Dünya, gerçek bir çevre siyasetine dünden daha çok muhtaç.