Mutlu, huzurlu, sağlıklı, keyifli günleriniz, neşeli, bereketli, şekerli bayramlarınız olsun sevgili okurlar! Bayramınız sadece kutlu olmasın, mübarek olsun hatta; hani, “aaaa kutlu yerine mübarek dedi dinciii”, “üstüme iyilik sağlık, eski dili bozuyor münafııık”lar, şekiller, şekilciler ve şekilden beslenen “küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk”lar arasında...
Bırakın, eski-yeni kavgalarını, aynı anda köklü ve modern, gelenekselliğinden beslenen ve çağdaş, inancı bütün ve açık görüşlü olmayanlar, olamayanlar yapsın. Bugün siz, gelecekte, hem mübarek, hem kutlu olabilecek, mutlu ve aydınlık bayramların umuduna bakın!
*
1980’lerin meşhur Pazar Stüdyosu’nu, Cenk Koray’lı Telekutu yarışmasını, muhteşem karikatür Bay Meraklı’yı (La Linea) hatırlamayan yoktur değil mi? Hele de Erkan Yolaç’lı EvetHayır yarışmasını? Düzenli yayın gününün dışında da, mutlaka bayram özel eğlence programlarında yer alırdı...
“Mehter Marşı’yla gelip İzmir Marşı’yla gidiyorsunuz. Sorduğum sorulara Evet ya da Hayır diye cevap vermiyorsunuz. Başınızı da emme basma tulumba gibi sallamıyorsunuz. Duydunuz zilin sesini, yarışma başladı!”
“Adınız?”
“Şükufe Serzeniş”
“Çocuğunuz var mı?”
“Ev..eööö, var. İki tane.”
“Neden 2 tane? Başbakan’a karşı mısınız?!”
“Hay..ha..haşa! İki tanesine gücümüz yetiyor.”
“Hem Vatikan da, İslam Dünyası Avrupa’da kuvvetlenmesin diye, Hıristiyanlara 3 çocuk yapılması fetvasını vermiş, duydunuz mu?”
“Cıkcıkcık...Tövbe estağfurullah...”
“Oyunuz hazır mı?”
“Hayır. Ay hazır! Ay ama Erkan Beeeyyy!!”
“Hayır dediniiiz, İzmir Marşı’yla uğurluyoruz, esen kalın!”
“Duydunuz zilin sesini, yarışma başladı!”
“Adınız?”
“Kemal Kılıç”
“Evli misiniz?”
“Ev..evliyim.”
“İsminiz ana muhalefet partisi liderininkini andırıyor. Başkaları da bunu size sık sık anımsatıyordur, değil mi? ”
“Ha...yok..Ama biliyorum ben. Ben de Gandi gibiyim!”
“Hadi hayırlısı...! Kemal Bey referanduma birkaç gün kala biçemini daha da sertleştirdi, AKP’nin gelecek genel seçimlerde alternatifsiz olmadığını üstüne basarak vurguluyor. Bu yeni üslubunu beğendiniz mi?”
“Evet. Aaaaa evet dedim ama hayır diycektim, ay aman, ikisini de demiycektim. Offf yaaa!!”
“Evet dediniiiz, İzmir Marşı’yla uğurluyoruz, esen kalın!”
İşte böyle bir yarışmaydı...
Ne evet diyen yaranabilirdi kimselere, ne hayır...
Ne evet diyen kayda değer bir ödül kazanırdı, ne de hayır...Yine de oyun, yıllar boyunca, fazla değişmeden, çoğunluğun ilgisini canlı tutarak, öylece sürdü gitti. Sonunda bazıları, oyunun basit kurgusuna da, öyle aman aman bir bilgi birikimi, zeka ve düşünme yeteneği gerektirmediğine de aydı. Diğer bazı izleyiciler, izlemekten bıktı; daha etkin katılımcı olabilecekleri; dikkat, akıl ve birikimlerini daha çok ortaya koyabilecekleri ya da sınayabilecekleri oyunları yeğlemeye başladı.
Kimi de, oyunun sonundaki kar-kazanç hesaplarına göre oyunlar seçer oldu.
Kısacası, moda oyunların yaşam süreçleri de, tıpkı bir toplumun tarihi gibi...
Bazen çok uzun yıllar alsa da, tümünde de değişimler hep kaçınılmaz. Kimi kez yıkarak, kimi kez yaparak, kimi kez duraklayarak, tökezleyerek, bir ileri, üç geri giderek; olmadı baştan yap-bozlarla, ama sonunda, en sonunda, geriye doğru dönüp, yansız bir biçimde bakıldığında, hep daha iyiye, daha akılcı olana, daha olumluya doğru bir değişim olmuş olduğunun ayrımına varıyor insan...
Umut doluyor ister istemez. Şeker istiyor canı...
*
İşte, öyle bayramlardı eskiden...
Misafirlikte uslu uslu oturup, çikolata şeker, kırmızı rugan ayakkabı, yepyeni gömlek pantolon, “biraz daha şeker alır mısın yavrum?”a bile, durmuş-oturmuş bir güvenle şöyle doğru dürüst bir evet/hayır diyemeden, emme basma tulumba gibi utangaç ve gülümseyerek kafa sallardık. Oysa hep, biraz daha şeker isterdi canımız....