Yaklaşık bir yıldır T24’de yazıyorum. Tanıştığımız ilk andan bu yana hiç eksilmeyen içtenliği ve nezaketiyle bana bu imkânı sağlayan Doğan Akın’a ve sitede emeği olan bütün çalışanlara müteşekkirim. Yazılarıma yorumlar yapan, mailler atan bütün okurlara da çok teşekkür ediyorum. Bir okur olarak kuruluşundan bu yana beğeni ile izlediğim T24’ü izlemeye elbette devam edeceğim. T24'e artık yazmayacağım.
Hatırlatma
Mutfak dediğimiz, iyi ve leziz yemek pişirmekten ibaret sandığımız şeyin (bu da önemli elbet) aslında son derece politik bir mevzu olduğunu anlatmaya; bir de özellikle çalışma hayatında bir tehdit olan ama hayatımızın her alanına bir şekilde sirayet eden toksik kimyasallar mevzusuna dikkat çekmeye çabalıyorum; dilim döndüğünce. Yazmak, mesele edindiğim şeyleri dile getirme arzusuna yaslanıyor. Meselem olduğu için yazıyorum, yazmak bir şeylere erişmeme “vesile” olsun diye değil.
Kafamda yazılması gerektiğini düşündüğüm konular var ve yazı yazmanın sadece bir yerlere not düşmek olduğunun çok farkındayım. İnandığım bir hakikati cesaretle dile getirmek ve bir parça da olsa bir duyarlılık yaratabilmek. Bunları hala önemsiyorum. Evde mutfak masasına oturduğumuzda ne yiyoruz, neden böyle berbat şeyleri yemek zorundayız; ya da bazılarımız bazı yiyecekleri neden hiç yiyemiyor? İşçiler çalışma ortamlarında toksik kimyasallara neden maruz kalıyor? Çocuklar uzun dönemde sağlıklarını bozacağı kesin olduğu halde neden bu kadar sağlıksız ortamlarda büyüyorlar? Benim kafama taktığım mevzular bunlar. Pek mesele yapılmayan, hatta politik bir konu olarak bile görülmeyen gündelik hayata ilişkin şeyler yani.
Epeydir T24'e seyrek yazı gönderiyordum. Geçtiğimiz aralık ayında BirGün gazetesine gıdalar ile ilintili konularda düzenli yazı gönderip gönderemeyeceğim sorulduğunda kabul etmiştim. Ama sonra T24’e ayıp mı olur şimdi? diye de kaygılanmıştım. Doğan Bey’e konuyu açtığımda her zamanki zarifliği ile BirGün gazetesinde yazacak olmamdan duyduğu mutluluğu dile getirdi. T24’ü bırakmak istemediğimi ve toksik kimyasallarla ilgili uzun uzun yazılarak dile getirilmesi gereken konular olduğunu bunları yazıp göndermek istediğimi söyledim. Hem önemsediğim ve hem de T24'e karşı hissettiğim gönül borcu nedeni ile bırakmak istemedim ve ara ara yazı da gönderdim. Ama ne yazık ki çok istememe rağmen eskisi kadar sık yazı da gönderemedim, haftada bir yazı yazmak bile benim için çok zor, zamanım elvermiyor. Yine de yapmaya çalıştım ama son bir-iki ay içinde olanlar zihnimi bulandırdı.
Veda
Bu yazıyı yazmakta zorlandım. Zorlandım, çünkü düzenli olarak ilk yazmaya başladığım yer olan T24’e zarar vermek istemiyorum. Gerçi, zarar verebileceğimi de zannetmiyorum.
Net tavırlar almamızın gerekli olduğu zamanlarda yaşadığımızı düşünüyorum.
Bir arada olacağım ve bir arada olamayacağım insanlar var.
T24'e artık yazmayacağım. Nedeni, bir arada olmak istemediğim insanların da artık T24’de yazıyor olması. İsim söylemeyeceğim; biraz okuryazar olan herkes anlayacaktır. Bir yerin bir kimliği veya tarzı olmalı. T24’de bu var mıydı? Vardı. Halen de var; ama artık benim uzak durmamı gerektirecek bir tarz bu. Ben bir yıl önceki amatörlüğe göz kırpan halini daha çok seviyordum. T24'de bunun aşındığını düşünüyorum; ama her şeyin er veya geç aşındığı zamanlarda yaşıyoruz öyle değil mi? Belki de yanılıyorumdur, bilemiyorum. Bildiğim, bir şey kafama, gönlüme artık uymuyorsa bırakıyorum, vazgeçiyorum. Dolayısıyla da vazgeçmek zor bir şey değil benim için; sadece kırıp dökmeden yapmak isterim. Solculuğun görünür olmak, kök salmak veya tutunmak ile ilgili değil vazgeçmek ile ilgili bir şey olduğuna da yürekten inandım bir kez daha. Israrla korumak istediğiniz şeyler için bir şeylerden vazgeçmek söz ettiğim.
Siyasal teori ile ilgili bilgi birikimim pek yoktur. Ama en azından, entelektüel ortamda son on yıldır epeyce dolaşımda olan “liberal” görüşlerin (bu görüşlerin gerçekten liberal olup olmadığı başka bir şey) ve haliyle bu görüşleri dile getiren şahısların, şimdi tu kaka ettikleri mevcut iktidarın değirmenine ne kadar çok su taşıdığını iyi biliyorum. Okuduk ve yazılar hala internet ortamında duruyor. Kuşkusuz iktidarın değirmenine su taşınabilir; bu yapılabilir bir şeydir; ama hiç kuşku yok ki bu entelektüel bir tavır değildir. Üstelik bir taraftan diğerine, bir görüşten ötekine bu kadar kolayca savrulmamak da gerekir. Yazar olarak çok yeni ama okur olarak çok eski olduğum için ülkemiz entelektüel camiasında “özeleştiri”, arınma”, “yüzleşme” ve özellikle “utanma” gibi şeylerin ne kadar ender olduğunu çok iyi biliyorum.
Entelektüel kirlenmenin azı çoğu olmaz. Nerede ve kimlerle bir arada durduğunuz önemlidir.
Seyrek de yazsam. Ben bu insanlarla yan yana durmak istemem. Bu bana uymaz.
Körle yatan şaşı kalkar.