1) 1 milyon yazılımcı yetiştirecektik, ne oldu ona?
"Hizmet ihracatını artıracak önemli bir adım atılıyor! Milyonlarca yazılımcı yetiştirilecek!"
İktidarın 1 milyon yazılımcı yetiştirme planı geçtiğimiz nisan ayında böyle duyurulmuştu. Bakan Berat Albayrak’ın verdiği bilgiye göre "Tarihi bir istihdam hamlesi olan bu proje, Türkiye’ye ve gençlerimize yazılımda çok daha ileri noktaya ulaşma imkânı sağlayacak"tı.
1 milyon yazılımcı projesine ne oldu?
Tamamlandı. Resmi açıklamaya göre "Projeye başvuran 630 bin kişi, internet üzerinden toplam 936 bin saat eğitim aldı." ("Eğitim" denilen, internetteki videoların seyredilmesinden ibaret.)
İyi, güzel. Peki yazılım ihracatımız ne zaman patlıyor? 1 milyon yazılımcı iş bulduğunda. Çünkü değil binler, yüzler mertebesinde yazılımcı istihdam edebilecek şirketlerin sayısı bile iki elin parmaklarını geçmiyor. Onlar da "1 Milyon Yazılımcı" projesinin mezunlarını değil, sektörde deneyimli yazılımcıları veya bilgisayar mühendisliği fakültelerinin yeni mezunlarını işe almaya devam ediyorlar...
Türkiye yazılımda iddialı bir ülke değil. Hepi topu yılda 5.8 milyar dolarlık bir pazardan söz ediyoruz. Paraları betona gömmek yerine, bilime, teknolojiye harcasak belki farklı olurdu. Ama o tren kaçtı.
1 Milyon Yazılımcı projesi ilk açıklandığında Bilgisayar Mühendisleri Odası, "Uzaktan eğitimle yazılımcı yetiştirme yaklaşımı yanlış" diye uyarmıştı. Onları dinlemedik, üç ayda, nurtopu gibi 1 milyon yazılımcı yetiştirdik. Peki ne yapacağız şimdi onları? Nuri Bilgi Ceylan’ın filmi Ahlat Ağacı’ndaki Sinan karakteri gibi hayal kırıklığıyla kasabalarına geri dönecekler herhalde. (Belki de oradan hiç çıkmadılar bile.) Ama kabul edelim ki, fiyakalı projeydi. 2023 seçimlerine dek bizi fiyakalı ama içi boş hangi projeler bekliyor acaba?
2) "Türkiye'nin Silikon Vadisi"ni kuruyorduk, ne oldu ona?
"Koskoca tabelası var, Osmangazi Köprüsü’nden geçerken görünüyor" diyeceksiniz... Tabela dikmekle Silikon Vadisi olunsa keşke. Bilişim Vadisi, Gebze’de. Trafiğin yoğun olduğu saatlerde İstanbul’dan arabayla iki buçuk saatte gidilebiliyor. O yüzden yazılımcıların çoğu Bilişim Vadisi'nde çalışmak istemiyor.
"Yazılımcılar şehir dışında çalışmak istemiyor, o yüzden ofislerimiz şehir merkezinde" demişti, bir yazılım şirketinin patronu, bundan birkaç ay önceki sohbetimizde. Gerçekten de Türkiye’nin kalburüstü bilişim şirketlerinin ofisleri İstanbul’un merkezinde; Levent’te, Maslak’ta, Karaköy’de, Altunizade’de… Tabii istisnalar yok değil, mesela Logo Yazılım’ın genel merkezi Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde. Şirketin patronu Tuğrul Tekbulut birkaç sene önce yazılımcıların Gebze’ye gelmek istemediğini, Logo’nun da onların ayağına gittiğini ve yazılımcıyı buldukları yerde ofis kurduklarını söylemişti.
Herkes gibi yazılımcılar da Covid - 19 koşulları nedeniyle bir süredir evde. Ama pandemi sona erince de şehir merkezinden ayrılmayacaklar, çünkü sabah kahve, akşam bira içip iki çift laf edebilecekleri bir yerde yaşamak istiyorlar. Anadolu’dan dişe dokunur bir teknoloji, bir "startup" çıkmamasının sebeplerinden biri de bu; yaratıcı insanların boğucu sosyal ortamdan kaçması.
En azından Logo Yazılım genel merkezini Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nden komşu Bilişim Vadisi’ne taşısaydı bari. Tekbulut, Bilişim Vadisi kurulurken kimsenin Logo’yu arayıp fikrini sormaya tenezzül etmediğini söylemişti, sözünü ettiğim toplantıda. Türkiye’nin en büyük yazılım şirketine "Ne diyorsunuz?" diye sormadan "bilişim vadisi" kurmak? İşte vizyon, devlet aklı bu...
3) Dünya Bankası eğitim altyapısı için 160 milyon dolar vermişti, ne oldu ona?
Eğitim yılı başlarken The Guardian’da ilginç bir haber okumuştum. Avrupa ülkelerinin içine düştüğü ikircikli durumu anlatıyordu: Okullar açılırsa Covid - 19 yayılabilirdi ama açılmazsa milyonlarca çocuk eğitimden uzak kalacaktı… Haber şöyle devam ediyordu: "Hükümetlerin birçoğu, bir kuşağın kritik önemdeki yüz yüze eğitimden mahrum kalmasının daha büyük bir risk olduğuna karar verdi."
Gerçekten de Avrupa ülkelerinin birçoğunda okullar açıldı. Almanya’nın Berlin şehrinde yaşayan kız kardeşimin oğulları bir aydır okula gidip geliyor mesela. Benim kızım ise bir aydır evde. Çünkü büyüklerimiz, "Bir kuşağın kritik önemdeki yüz yüze eğitimden mahrum kalmasının" o kadar da büyük bir risk olmadığını düşünüyor. Peki AVM’ler, kafeler, restoranlar neden açık öyleyse? "Çünkü insanların para kazanması lazım!" Peki çocukların eğitimi? "E, Covid - 19 var!" AVM’ler, kafeler? "E, insanların para kazanması lazım dedik ya."
Eğitimin yerinin bu ülkede paradan sonra geldiğini biliyorduk, şaşıracak bir şey yok.
Evde kalan çocuklar internetten ders yapabilse bari. Birçoğunun bilgisayarı yok veya iki - üç kardeş bir bilgisayarı paylaşamıyor. Telefonlarından EBA’ya bağlananlara da internet paketi yetmiyor. Devlet, okullara dönmenin ya da evdeki çocuklara ücretsiz internet erişimi, bilgisayarı olmayanlara bilgisayar sağlamanın bir yolunu bulmalı.
Bunu söyleyince Milli Eğitim’in bütün bütçesinin öğretmen maaşlarına gittiği, çocuklara bilgisayar, internet paketi dağıtmaya para kalmadığı cevabını alıyoruz. İyi ama Dünya Bankası daha iki ay önce uzaktan eğitim altyapısı kurulması için Türkiye’ye 160 milyon dolar kredi verdi. 160 milyon dolar az para değil, 1.2 milyar TL eder. Nereye gitti o para?
Kamu bankalarının düşük faizli konut kredilerinin yarattığı görev zararını kapatmaya değil umarım...