27 Şubat 2013

Ulus-Devlet Ayak Bağı Olunca…

Üç gündür süren bu yazı dizisi \'Ulus Devleti kim kurdu, kim yıkıyor\' sorusunu cevaplamayı amaçlıyordu ve daha ilk günkü yazıda cevap verilmişti de...

Üç gündür süren bu yazı  dizisi “Ulus Devleti kim kurdu, kim yıkıyor” sorusunu cevaplamayı amaçlıyordu ve daha ilk günkü yazıda cevap verilmişti de:

Kim kurduysa o yıkıyor.

Ulus-devleti kuranlara terminolojide kapitalistler deniyor, burjuvazi deniyor; sisteme de kapitalizm deniyor.Kapitalistler ulus-devletin etinden, sütünden, derisinden sonuna kadar yararlandılar.  Uzun yıllar gümrük duvarlarının ardında korunaklı milli bir yuvada varlıklarını sürdürdüler. İç pazarda sadece kendileri (onlar milli burjuvazi derler) at oynattılar.

O pazara zorla girmeye kalkışanlarla  savaşa tutuştular ve o savaşların “Milli birlik ve beraberliği korumak için milli bir görev” olduğunu ilan ettiler.

İç pazar dar geldiğinde başka ulus-devletlerin pazarına girebilmek için savaş ilan ettiler ve o savaşların “Milletin refahının artması, milli gelişmenin önünün açılması için milli bir görev” olduğunu ilan ettiler.

Bu sürece terminolojide “sermayenin temerküz ve terakümü” deniyor. Yani merkezileşmesi, daha az elde toplanması ve birikmesi…

Yeterince merkezileşen ve biriken sermaye, kapitalizmin çıtasını bir basamak daha yükseltti: Emperyalizm

20. Yüzyıla damgasını vuran da bu aşama oldu. İki dünya savaşı, aslında emperyalizm aşamasına ulaşmış kapitalist sistemle yönetilen ulus-devletlerin kendi aralarında ittifaklar kurup öteki emperyalist ittifaklarda buluşmuş ulus-devletlerle dünya pazarlarını yeniden paylaşma savaşlarıydı. Tabii “II. Dünya Savaşı” bu arada sosyalizm kuruculuğuna soyunmuş Sovyetler Birliği’ni de”Ne olur ne olmaz, belki başarır da başımıza bela olur” kaygısı ya da hesabıyla yok etme fırsatıydı da.

20.yüzyıl biterken kapitalizm, emperyalizm sonrası bir aşamaya ulaştı: Küresel kapitalizm.

Başta Sovyetler Birliği, bütün sosyalist sistem (Çin, Yugoslava, Arnavutluk dahil) çöküşe geçmiş, sosyalizm kuruculuğu denemesi bir kez daha başarısızlığa uğramış ve artık “küresel kapitalizm” için köpeksiz köyde değneksiz dolaşma fırsatlarının önü alabildiğine açılmıştı.

İşte kapitalizmin bu aşamasında ulus-devletler artık  sermayenin birikim ve merkezileşmesi için elverişli aygıtlar olmaktan çıktı; tersine ayak bağı olmaya başladı. Küresel sermaye, ki onu finans sermayesi olarak tanımlamakta yarar var, artık ulus-devletin içine sığmıyordu. Ona 24 saat açık borsalar, ulus-devletlerin koruyucu gümrük duvarlarının yıkıldığı bir dünya lazımdı.

Oldu da.

Avrupa Birliği, üye ülkeler araındaki hem fiziksel hem gümrüksel sınırları kaldırmanın ilk ve önemli örneği oldu. NAFTA yani Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması, ABD, Kanada ve  Meksika arasındaki ulusal sınırları silikleştiren bir başka örnektir. Biraz zorlama pahasına Sanghay 5’lisi bile örneklerden biri olarak sayılabilir.

Bugün Tokyo borsası kapanırken New York borsası açılıyor, Londra borsası öğle tatiline girerken İstanbul borsası daha yeni hız alıyor…

Borsa dediğin hisse senetlerinin el değiştirdiği yani finans sermayesinin oradan oraya, en çok kâr getiren yere  aktığı aygıtlardır.

Ulus devleti yıkan da zaten bu. İletişim ve uydu teknolojilerinde ve yarı iletkenlerde yaşanan (teknolojik) devrim nitelikli değişimler finans sermayesini ulus-devletlerin sıkıcı ve yavaşlatıcı engellerini yok etmeye zorladı.

Zorlama sürüyor…

Tamam. Yarın sabah uyanınca ulus-devletlerin yok olduğunu görmeyeceğiz. Ama gözlerimizi iyi açarsak ulus-devletlerin her gün erimekte, her gün gerilemekte ve her gün kapitalizm açısından gereksizleşmekte olduğunu görebiliriz.,

Bu üç günlük yazı dizisi de bunu anlatmak için yazıldı. Gel gör ki üçüncü yazıyla nokta konmayacak.

Nokta yarına…

Ama meraklılar için ille bir ipucu  vermek gerekirse…

Yarın neden artık enternasyonalizmi savunmak yerine transnasyonalizmi savunmamız gerektiği üstüne  bir Tırmık okuyacaksınız. Nokta o yazıyla konacak…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"