16 Temmuz 2019

Üç yıl önce dün…

15 Temmuz darbe girişimi AKP Reisi ve takımı ve kol kola girdiği siyasal güçler için sahiden de “Allah’ın bir lütfu” oldu

Önce kısa bir anı.

15 Temmuz’da Cumhuriyet’teydik. Ertesi günün gazetesini hazırlamış, gerisini gece ekibine havale etmiş ve paydos etmiştik. Çok yakın bir arkadaşımla iyice soğutulmuş beyaz şarap, çok basit bir salata ve peynir eşliğinde felekten bir gece çalmaya hazırlanmış, hatta birer yudum bile almıştık. Telefon çaldı:

- Abi, askerler köprüyü kesmiş, hepsi de silahlıymış, ayrıca tanklar da varmış…

Gazeteye çok yakın, sadece iki durak ötedeydim. İkinci bir yudum almadan bir taksiye atladım. Takside iken telefon yine çaldı. Bu kez Cumhuriyet Ankara Bürosu arıyor. Haber müdiresi Ayşe Sayın kısa konuştu, “Abi Ankara’da jetler alçaktan uçuyor” dedi.

Üç buçuk darbe (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül tam ve 28 Şubat buçuk) görmüş bir haberci için başka ayrıntıya gerek yok. Bu darbe demektir.

Gündüz ekibinden gazeteye ilk dönen galiba ben oldum. Ardından yazıişleri tayfası döküldü. Arada geçen 30-40 dakika içinde de sahiden bir darbe girişimi başladığı kesinleşti.

Birinci sayfayı yeniden düzenleyeceğiz. Bir yandan da dalgamızı geçiyoruz:

- Yav darbe dediğin cumayı cumartesiye bağlayan gece sabaha karşı 03.00’de yapılır. Yaz günü millet parklarda, sokaklarda iken, işten geç çıkan kimileri daha evine bile ulaşamamışken darbe yapan bu avanaklar da kim ola?

Kim oldukları henüz belli değildi. Ama Cumhuriyet’in birinci sayfasının manşeti çoktan belli olmuştu:

Çözüm demokrasi!..

Gece boyu, sabaha kadar darbenin yönü de, kaderi de birkaç kez değişti. Ama gazetenin manşeti hiç değişmedi: Çözüm demokrasi!..

Bir meslek sınavıydı. Murat Sabuncu, Bülent Özdoğan ve Faruk Eren’le bir yandan çalışır, bir yandan çay yudumlarken gülüştük:

- Darbeciler kazanırsa olan bize de olur. ‘Darbe yaptık darbe. Ne demokrasisi lan’ diye tepemize çökerler. Darbe bastırılırsa hemen değil ama yine ‘Ne demokrasisi, ne hukuku lan’ diye tepemize çökerler.

İçimizden biri sohbeti noktaladı:

- Ama bizim gazetenin yarınki manşeti yine de değişmez.

Cumhuriyet ertesi gün bu manşetle yayınlandı: Çözüm demokrasi!..

*   *   *

“Hocaefendi” diye anılıp neredeyse kutsanan o ağlak zatın Cemaat, Himmet Hareketi, Hizmet Hareketi gibi övgü içeren nitelemelerle anılan örgütü, 17/25 Aralık ses kayıtlarının ortalığa saçılmasından, hatta daha da öncesinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade için savcılığa çağrılmasından itibaren çoktan FETÖ’lüğe “terfi” etmişti.

Anlaşılan can havliyle, son kozlarını oynamaya kalkışmışlar ve darbeye kalkışmışlardı. Daha akşamüstü bir darbe girişiminin kokusunu alan AKP iktidarının (AKP Reisi’nin diye anlayın) ustalıklı manevraları ile kıl payıyla da olsa darbe bastırıldı.

Ülkeyi kan göllerine çevirecek, demokrasilerde, hukuk devletlerinde suçların en ağırı olduğuna kimsenin kuşkusu olmayan bir darbenin bastırılması, demokrasiden yana saf tutan herkesi sevindirdi.

Ama en çok AKP Reisi’ni sevindirdi. Nitekim henüz darbe girişiminin en sıcak saatlerinde, İstanbul Atatürk Havalimanında, TV mikrofonlarından seslendi:

- Şu anda bu çıkış, bu hareket Allah’ın büyük bir lütfu. Bu tertemiz olması gereken TSK’nın temizlenmesine vesile olacak bir harekettir…

15 Temmuz’un ikinci yıl dönümünde Hürriyet ve Sabah gazeteleri için kendi imzası ile bir yazı yayınlattı ve darbe girişiminin “Allahın bir lütfu” olduğunu yineledi:

“…Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de, şer görünen kimi şeylerde bizim için hayır olabileceğine işaret ediyor  (…) 15 Temmuz da sonuçları itibarı ile ülkemiz, milletimiz ve geleceğimiz için hayırlara vesile oldu…”

*   *   *

Doğru. 15 Temmuz darbe girişimi AKP Reisi ve takımı ve kol kola girdiği siyasal güçler için sahiden de “Allah’ın bir lütfu” oldu.

Önce, 2002’de tek başına iktidar olduğunda kadro kaynağı olarak zorunlu bir işbirliğine gittiği Nurculuğun bir kolu olan Gülen Cemaati’ni devletin, kamunun ve siyasal yaşamın her yerinden kazıdı, kazıyor, mezara gömdü.

Ancak Reis bununla ve bu kadarı ile yetinmedi. Daha iktidara gelmeden, İstanbul’un belediye başkanı iken, 14 Temmuz 1996’da  “Demokrasi bir amaç değil bir araçtır (…) Demokrasi bir tramvaydır. Gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” buyurmuştu.

15 Temmuz 2016’daki “Allahın lütfu”nun ardından üç yıl geçti. Anlaşılan inilecek durağa epey yakın olduğunu düşünüyor. FETÖ’cü temizliği operasyonlarını kendisine ve AKP iktidarına muhalif olan herkesi (akademisyenleri, gazetecileri, aydınları, Kürt siyasal hareketinin önde gelenlerini vb.) ve her şeyi (medyayı, üniversiteleri, sivil toplum örgütlerini) içerecek bir kapsama dönüştürdü.

*   *   *

FETÖ örgütlenmesi mezara gömüldü. İyi oldu.

Ancak “Fırsat bu fırsattır” denip demokrasi de, hukuk devleti de, demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesi de adım adım ve hemen hemen mezara gömüldü.

Dün 3. yıl dönümü kutlananın bu günkü sonuçlarına bu gözle bakmak yanlış mı?

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim