16 Şubat 2019

Üç Dündar: Can, Dilek, Ege…

Kirli işleri açığa çıkaranlar Türkiye’de onurlandırılmaz, cezalandırılır

Önce Can Dündar.

Cumhuriyet gazetesinde kapı yoldaşıydık. O Genel Yayın Yönetmeni, ben haberci ve yazar. Sonra yurt dışına çıkmak zorunda kaldı ve dönemiyor.

Bu ülke yargısının sabıka kaydındaki en kabarık dosyalardan biri “Can Dündar dosyası” olsa gerek. Oysa yeteri kadar tartışılmadı; yargı cinayetlerinin önemlilerinden  biri olarak ele alınıp sergilenmedi.

Can Dündar ne yapmıştı hatırlayın.

Adana yakınlarında yolu kesilen kamyonlardan silah, roketatar, mermi, patlayıcı çıkmıştı. Fotoğrafla belgelenmiş, videoya alınıp yalanlanamaz hale getirilmişti. Kamyonlar MİT’e aitti. Sürücülerinin ifadesine göre Suriye’ye gidiyorlardı. Can Dündar riski göze aldı, yönettiği gazetede bu haberi kullandı.

Kıyamet koptu.

Art arda yalanlamalar geldi. Yalanlamaların yalan olduğu ortaya çıktı. Yeni yalanlamalar geldi. Onlar da yalan çıktı.

Aslında Nakşibendi ağırlıklı AKP yönetimi ile Nurcu çizginin güçlü kolu Cemaat arasında çok sert bir iktidar paylaşımı kavgası patlak vermişti ve Cemaat güdümündeki polisler ve jandarmalar AKP yönetiminin Suriye’deki cihatçı çetelere silah desteği sağladığını kanıtlayarak AKP’ye (Erdoğan’a diye de okuyabilirsiniz) ağır bir darbe vurmuşlardı.

Peki Can Dündar’ın ve haberi yayınlayan Cumhuriyet gazetesinin suçu neydi? Ya da yaptığı suç muydu?

Olay patlayınca “Bunu onların yanına komam” diye naralanan AKP Reisi’ne bakarsanız AKP iktidarının Suriyedeki cihatçı terör çetelerine silah ve cephane desteği yaptığının açığa çıkması vatana ihanetti. Bu bilgilerin Cemaat kaynaklarından elde edilmesi ise Can Dündar’ın ve Cumhuriyet yönetiminin FETÖ’cü olduğunun yeter kanıtıydı.

Hukuk eğitimi almış bir takım adamların yargıç, savcı olarak görev yaptığı yargı erkine göre Can Dündar ve yönettiği gazete “Devlet sırrını faş etme suçu” işlemişti.

Kimse böyle kirli ve karanlık olayları aydınlatmanın gazetecinin görevi, gazeteciliğin temel ilkesi olduğunu konuşmaya bile yanaşmadı. Haberin Cemaat kaynaklarından elde edilmesinin neden suç olabileceğini de kimse tartışmadı.

Oysa böylesi kanlı ve karanlık ve kirli ilişkilerin içyüzü, ayrıntısı,  belgesi herhalde beş vakit namaz kılan, kalan zamanında da TV’de evlilik ya da yemek programları izleyen yaşlı ninelerden elde edilemez. Ancak o kirli, karanlık, kanlı işlerin içindekilerden elde edilebilir. Yoksa kapalı kapılar ardında dönen dolapları, kirli iş ve ilişkileri gün ışığına çıkarmak mümkün olmaz.

Can Dündar görevini yaptı. Yani gazetecilik yaptı. Ancak biliyorsunuz, kirli işleri açığa çıkaranlar Türkiye’de onurlandırılmaz, cezalandırılır.

Can Dündar o yüzden yurt dışında ve ne zaman dönebileceğini kendisi de bilmiyor. Ya da biliyor: Eğer ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alıp Silivri zindanında volta atmayı göze alırsa bal gibi dönebilir.

*   *   *

Ve Dilek Dündar.

Can Dündar’ın eşi. Eğitimli, üretken bir genç kadın. Kocasını vurmak için silahına sarılan bir haydutun üstüne panter gibi atılacak kadar cesur, ailenin başına gelenleri ağlayıp sızlanmadan göğüsleyecek kadar yiğit bir kadın.

Hiçbir yasal gerekçe göstermeksizin pasaportuna el koydular. Geri verilmesi için yaptığı başvuruları hoyratça ve hunharca reddettiler. Tam iki buçuk yıldır kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim diyen Dilek Dündar önceki günlerde bir video ile çağlığını duyurdu. Çığlık Türkiye’de ve Avrupa’da duyuldu ama galiba Beştepe Sarayı’nın kalın duvarlarını aşamadı. Dilek Dündar’ın söylediklerini uzun uzun aktarmama gerek yok. İlgi duyuyorsanız, ki duymalısınız, izleyin: 

*   *   *

Ve Ege Dündar

Can ve Dilek Dündar’ın oğulları. Londra’da bir üniversitede okuyor. Tanısaydınız bağrınıza basmak isteyeceğiniz bir delikanlı. Yakışıklı, çalışkan ve kültürlü. İngiltere’de sadece yüksek öğrenimde değil. Sosyal ve siyasal etkinliklere çok yoğun katılıyor. Özgürlükler, hak savcunuculuğu onun temel ilgi alanları.

Onun da pasaportuna el kondu mu bilmiyorum. Ama eğer yalnız kalan anacığını görmek için Türkiye’ye gelirse yeniden yurt dışına çıkmasının çok zor, belki de imkânsız olacağını tahmin edebiliyorum. O kadar çok örneği var ki bunu tahmin etmek keskin bir sezgi gücü ve zeka gerektirmiyor.

*   *   *

Yargı cinayetlerine alışmış, sayılarını şaşırmış, hak savunuculuğunun tehlikeli bir etkinlik olduğunu deneylerle öğrenmiş bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründürmekten ibaret olan sahici gazeteciliğin suç olduğu Türkiye’den Dündar ailesinin öyküsünü Tırmık’a taşıdım.

Geç bile kalmıştım, iyi ettim…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim