Kimilerince bu başlık için erken. Bence değil. Bütün işaretler ortada: Türkiye “seçim sathı maili”ne (=eğik düzlemine) girdi. CHP’nin 18 Aralık’ta toplanacak kurultayı bunun bir göstergesi; Kürt siyasal hareketinde henüz dışa yansımayan tartışmalar, değerlendirmeler bir başka gösterge. Solun çeşitli kesimlerinde gitgide yoğunlaşan “bağımsız aday” tartışmaları da bir gösterge...
Özellikle solda ve özellikle İstanbul için 22 Temmuz 2007 seçimleri sıklıkla hatırlanıyor. Başarılı Ufuk Uras, başarısız ama çok heyecanlı Baskın Oran kampanyalarına göndermeler yapılarak 12 Haziran 2011 seçimlerinde bu deneyimin daha geniş çaplı tekrarlanma olanakları üstüne konuşuluyor. Hatta kimileri adımlar bile attı...
Acaba 2007 seçimlerindeki bağımsız aday kampanyaları önümüzdeki seçim için bir esin kaynağı, örnek alınası bir deney olabilir mi?
2007’de Baskın Oran kampanyasında elini taşın altına sokanlardan; Ufuk Uras’ın da seçmenlerinden biriyim. O seçim çalışmasının tadı hâlâ damağımda. Ama yine de 2011 seçimlerinde koşulların çok farklı olduğunu; bağımsız aday kampanyaları düzenlense bile bunun “soldan bir sesi” Meclise yollamak hedefine ulaşamayacağını düşünüyorum.
2007 seçimlerinde Kürt siyasi hareketi, Meclis’e bir grup kurmaya yetecek kadar milletvekilini “bağımsız” olarak seçtirmeyi başardı. Ama bunların çok büyük çoğunluğu Kürt illerinden seçildiler. Onlara İstanbul’dan Sabahat Tuncel ve Ufuk Uras eklendi. Baskın Oran ise başlangıçta DTP’nin resmi destek açıklamasına rağmen daha sonra DTP İl Başkanı Doğan Erbaş’ın bağımsız olarak adaylığını koyması üzerine seçilemedi.
Bu sizlerce de bilinen ayrıntıları İstanbul ve öteki batı kentlerinde “Kürt oylarının” olası bir bağımsız adayın seçilmesinde –ya da seçilememesinde- belirleyici olduğunu vurgulamak için tekrarladım.
Ancak 2007 seçimlerinde Kürt oyları kadar belirleyici olan başka bir seçmen kitlesi de vardı: CHP küskünleri; Baykal’ın milliyetçi çizgisini benimsemeyen, sosyal demokrasiyi doğru kavramış, çoğunluğu aydın ve orta ve üst-orta gelir düzeyine sahip bir seçmen kitlesi...
Bu konuda özellikle Ufuk Uras’ı Meclise yollamayı başaran seçmen kitlesine ilişkin sayısal veriler iyi birer kanıt. Ufuk Uras kampanyasını yöneten, yürüten arkadaşlarımızın deyimi ile söylersek “E-5’ün üstündeki Kürtlerin ve E-5’in altındaki Türklerin” oyları olmasaydı Ufuk Uras seçilemezdi.
Oysa 2011 seçimlerinde CHP ve Kılıçdaroğlu faktörü epey etkili ve hatta belirleyici olacağa benziyor. Sosyalist sol, Kılıçdaroğlu’dan etkilenmiyor, tamam; ama CHP küskünleri, Baykal CHP’sine itirazı olan sosyal demokratlar etkileniyorlar. Hele 18 Aralık Kurultayında Kılıçdaroğlu “delege oyunlarına” kurban gitmezse bu kitlenin CHP’ye yönelimi hızlanacak gibi.
Gelelim Kürt siyasi hareketine...
Ortada resmi bir açıklama yok. Ama benim Diyarbakır ve İstanbul’da edindiğim izlenimler, bu seçime Kürt siyasi hareketinin yine bağımsız aday formülü ile katılmasının kesin olmadığını gösteriyor.
İzlenimlerim beni yanıltmıyorsa Kürt siyasi hareketi seçimlere BDP olarak katılma seçeneğini de en az bağımsız adaylarla katılma seçeneği kadar ciddiyetle değerlendiriyor. Hatta sanki seçime parti olarak katılma seçeneği daha ağır basıyor gibi.
Bu çok da yanlış bir hesap değil.
Çünkü BDP bu kez Batı’daki Kürt oylarını da kendine çekip yüzde 10’luk “utanç barajı”nı kırabilirse Meclis’e 50-60 milletvekili ile girecek demektir. Bu BDP’yi kilit parti konumuna getirir.
Yok yine barajın –kıl payı da olsa- altında kalırsa kimilerine göre on, kimilerine göre yirmi milyonluk bir yurttaş kitlesinin yüzde 10 barajı yüzünden parlamentoda temsil edilemediği gerçeği ortayla çıkar. Bu 2011 seçimlerini yasal olarak gölgelemez ama demokratik anlamda gölgelemekten de öte lekeler.
* * *
Bunlar benim tümüyle kişisel izlenimlerimden hareketle yapılmış sağlığı tartışmalı bir analiz. Ancak mesleğimizin iyi ve dürüst habercilerinden Mahmut Övür de Sabah gazetesinde 3 Aralık günü aynı konuya eğildi ve birbirimizle hiç konuşup, bilgi alışverişinde bulunmamamıza rağmen aynı sonuçlara işaret eden bir analiz yazdı.
Yani bu seçeneğin ciddi olduğuna ilişkin vurgum hiç de yersiz ve abartı değil...
Yukarıda biraz da uzatarak vurguladığım etkenler sosyalist sol açısından bu seçimlerde bağımsız aday seçeneğini gündem dışı bırakabilecek ölçüde önem taşıyor. Tabii bağımsız aday seçeneğini Meclis’e bir “sol ses” yollamak olarak kavrıyorsak. Yok, seçim kampanyasında kitlelere ulaşılabildiği ölçüde sosyalizmin sesini iletmek hedefi benimseniyorsa o zaman zaten bu aritmetik hesaplara gerek yok. Ha 80 oy alınmış, ha 80 bin...