“Devlet sırrı” büyülü bir söz... Sıradan yurttaşlar onu önemser, sır kalması gerektiğini dolaylı olarak kabullenir ve devlet sırrı denen olayların deşelenmesine karşı çıkar...
Meslek yaşamımda devlet sırrı üstüne çok yazdım ve hemen her defasında “Sen ne diyorsun gazeteci? Devletin sırrı elbet olur. Ne yani her şey ortalığa mı saçılsın” diyen okurlarla çok (hatta biraz fazla çok) karşılaştım.
Bense tastamam o okurların sorduğu gibi düşünmekteyim: Evet her şey ortalığa saçılsın, devlet sırrı denen büyülü sözlerin arkasına saklanan halka ve ülkeye karşı işlenen suçlar ve suçlular ortaya çıksın!
Boş laf mı ettim?
Hayır, çok dolu bir laf ettim... Lafımın tek kusuru bugün için uygulanma olasılığı epey zayıf. O kadar. Hitler döneminde de “İnsanlar ideolojik, etnik ve dinsel tercihlerinden dolayı koğuşturmaya uğramamalı; tam bir özgürlük ortamında yaşamalıdırlar” diyenler de çok dolu laflar etmişlerdi ve sadece lafların o günler için uygulanma olasılığı zayıftı. Ama sadece o günler için...
Size bir devlet sırrı örneği vereceğim. Bilerek Türkiye’den bir örnek vermiyorum. Çünkü “Ama onun sebebi vardı, şey şey edilmeseydi, şey olmazdı” gibisinden ayıp itirazlardan bıktığım için...
Üstelik vereceğim örnek bize hiç de yabancı değil...
* * *
1977 sonbaharı, Federal Almanya’da “Alman sonbaharı” olarak anılır. O sonbaharda Alman RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) adlı örgüt ile Alman devleti arasındaki “savaş” doruğa çıktı. RAF, bizde –mesela - THKP-C ile karşılaştırılabilecek, şiddeti ve terörü siyasi mücadele yöntemi olarak benimsemiş bir örgüttü. Uzun süredir tutuklu bulunan ve “çok çok çok yüksek güvenlikli” Stammheim Hapishanesinde tutulan lider kadroyu kurtarmak için örgüt bir dizi terör ve ünlü sanayicilere, finans dünyası yöneticilerine yönelen suikastlar düzenledi.
5 Eylül 1977’de dünün Nazi subayı, o günün Alman İşverenler Derneği Başkanı Hans Martin Schleyer kaçırıldı ve hapisteki RAF önderleri Andreas Baader, Gudrun Ensslin, İrmgard Möller, Jan Carl Raspe’nin serbest bırakılmaları istendi. Devlet bu talebi reddetti ve Almanya’da büyük bir insan avı başladı. Sonuç vermeyen bir insan avı...
13 Ekim 1977 günü dört Filistinli Arap, bir Lufthansa (Alman Havayolları) uçağını kaçırdı. Uçak son durak olarak Mogadişu’ya indi ve Filistinliler hapisteki RAF önderlerinin bırakılmasını istediler...
Buraya kadarı 18 Ekim 1977 gecesine gelmek için anlatıldı.
Artık geldik...
O gece Federal Almanya Başbakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Ana Muhalefet Partisi'nin Başkanı, Münih Belediye Başkanı ve Federal Yüksek Mahkeme Başkanı toplandılar ve bir karar aldılar: Geceyarısından itibaren iki saat süreyle Federal Almanya Anayasası askıya alındı. Almanya iki saat süreyle Anayasasız kaldı.
O iki saat içinde Alman Sınır Muhafızları (Seferberlik Tetkik Kurulu gibi bir şey) denen GSG9’un silahlı ramboları Mogadişu’daki uçağa baskın yaptılar. Üç Filistinli gerilla öldürüldü, biri yaralı yakalandı; yolcular ve uçak ekibi kurtarıldı. Baskını yöneten Yüksek Mahkeme Başkanı Hans-Jürgen Wischnewski telefonla bu altı kişilik özel kurula saat tam 00.05’de baskının başarıyla sonuçlandığını bildirdi. Yarım saat sonra aranmadan bir sinek bile giremeyen Stammheim Hapishanesinde Andreas Baader, Gudrun Ensslin, Jan Carl Jaspe öldüler (???), İrmgard Möller göğsünden dört kez bıçaklanmış olarkak ağır yaralı bululdu.
Resmi açıklama: Hiç bir umutları kalmayan dört RAF tutuklusu intihar ettiler...
Bu kadar. Ayrıntıya bu yazı çerçevesinde girmeye gerek yok. İntihar eden(?) Anderas Baader’in solak olmasına rağmen merminin sağ taraftan girmişliği, hücresinin duvarında ikinci bir mermi deliği bulunması, Ensslin’in kendini astığı kabloları nereden bulabileceği, Möller’in (ya da herhangi bir insanın) kendini dört kez göğsünden bıçaklayarak intihara kalkışıp kalkışamayacağı gibi ayrıntılarla sizi yormayayım.
Ama birkaç paragraf yukarıda siyah dizilmiş iki cümle ile sizi yorayım:
...Geceyarısından itibaren iki saat süreyle Federal Almanya Anayasası askıya alındı. Almanya iki saat süreyle Anayasasız kaldı.
Bu karar o gün devlet sırrı olarak kayıtlara geçti ve resmen hiç açıklanmadı. Bugün de bir devlet sırrı...
* * *
Ne dersiniz ?
Böyle devlet sırları olabilir mi ve böyle bir karar devlet sırrı olunca büyülü bir dokunulmazlık, konuşulmazlık, ulaşılmazlık zırhının ardında saklanabilmeli mi?
Ne dersiniz?
İki saat (iki gün, iki ay, iki dakika, iki saniye) anayayası askıya alınmış bir ülkede yaşamak ister misiniz?