Sayın Başbakan,
Yazının başlığındaki bilanço sizin için çıkarıldı. Başlıktaki “çuvallama” sözcüğüne gelince, lütfen avukatmlarınıza söyleyin dava açmasınlar. Elbette “Sınıfta kaldrınız” filan gibi daha ılımlı sözcükler seçebilirdim. Ama hiç biri çuvallama’nın tadını vermiyor. Bu bir hakaret değil, Türkçe’nin zengin argo sözlüğünden alınmış “hafif argo” bir terim. Özellikle Kasımpaşa karaflarında sık kullanılır, bilirsiniz...
Durup dururken böyle bir bilanço yapmama gelirsek...
Bir zamanlar sizin AB yolunda, askeri vesayetin belinin kırılması yönünde attığınız adımlara bel bağlayanlar bu günlerde derin bir düş kırıklığı yaşıyorlar. Ama itirazları hep “Ne güzel gidiyordunuz, niye durdunuz... Niye AB yolunda frene bastınız... Kürt sorununda niye çark ettiniz... Kıbrıs’ta niye yön değiştirdiniz” gibi yakınmalarda yoğunlaşıyor.
Sanırım bu tür yakınmalar sizin o taşkın kibrinizi besliyor. “İstersem o adımlara devam edebilirim. Ama sadece ben istersem...” gibi kendinden aşırı hoşnutluk, aşırı güven halindesiniz...
Kibir iyi bir haslet değildir, bilirsiniz. Bilmiyorsanız bile duymuşsunuzdur. O güven görünümlü kibrin pek sağlam temelleri olmadığını düşünüyorum. O yüzden bir “Tayyip Erdoğan bilançosu” yapmakta yarar gördüm. Yani artık isteseniz de düzeltemeyeceğiniz, argo deyimle söylersek kesin olarak çuvalladığınız olguların bir bilançosu...
Başlayalım mı?
Peki, buyrun!
* * *
Yakınından başlayacağım:
Van depremi sonrasında çuvalladınız.
Depremin hemen ardından Van’da kostaklanarak dolandınız; bakanlarınızı ardı ardına oraya yolladınız. Devletin bütün olanakları ile depremin yaralarını en kısa zamanda saracağınızı ilan ettiniz. İçişleri Bakanı yaptığınız zat inciler saçtı; içinde Van kışı geçirilecek çadırlara bakıp, “Saray gibi çadırlar. Keşke biz de gelip burda otursak” deyip Van halkının acılarıyla ve aklıyla adeta alay etti. Ama Van depreminden bu güne tam 100 gün geçti. Orada 300 bine yakın kişi depremin yaralarını devlet saramadığı için göç etti, şu anda 40 bin Vanlı çadırda yaşamakta. Konteyner evler, prefabrike konutların lafı çoktu, kendileri pek az. Evinizin bulunduğu İstanbul’a işinizin bulunduğu Ankara’ya kar yeni yeni düştü. Oysa Van, depremin hemen ardından karla örtüldü. İstanbul ve Ankara’da kar belki beyaz bir oyun alanıdır. Ama Van’da “beyaz ölüm”dür...
Yani çuvalladınız...
* * *
Yine uzaklara gitmeyelim.
Hrant Dink soruşturmasında da çuvalladınız.
Dikkat edin, “Davasında” demedim, “Soruşturmasında” dedim. Oysa cinayetin ardından o cinayeti çözmenin “Sizin namusunuz, devletin sorumluluğu” olduğunu söylemiştiniz. Dink ailesini evinde ziyaret edip sözler vermiştiniz. Sözünüzü tutmadınız sayın Başbakan. Tersine soruşturmanın tetikçilerden bir adım öteye uzanmamasına yol açacağını bile bile parmağınızı bile kıpırdatmamayı yeğlediniz.
Bu tutumunuzla ilgili –belki- bir dizi mazeret ileri sürebilirsiniz. Kararın ardından “Temyiz aşamasında her şeyin düzeleceğini ümit ediyorum” sözünü ben söyleyebilirim ama Başbakan söylüyorsa bu sadece ve sadece çuvallamanın itirafı anlamına gelir.
* * *
Kısa bir çuvallama daha ister misiniz?
Ahmet Şık’ın basılmadan yasaklanan kitabıyla ilgili “Bazı kitaplar bomba etkisi yapar. Suçtur” gibi bir şeyler söylemiştiniz. Sonra Oda TV iddianamesi açıklandı. Okuduk. Sizin okumaya vaktiniz olmamıştır. Bana güvenin, o iddianame ile sizin “kitap-bomba” mantığınız bir araya getirilince söylenecek söz pek kısa. Orada da fena halde çuvalladınız sayın Başbakan. İddianame kof çıktı...
* * *
Hadi gelin bilanço için şimdi de biraz uzaklara uzanalım. Önce komşuya. Suriye’ye, sonra Mısır’a...
Dışişleri Bakanınız “Komşularla sıfır sorun” dedi. Suriye’ye gittiniz. Beşar Esed ile sarılıp öpüştünüz; kardeşlik nutukları attınız. İki ülke arasında vizeleri kaldırdınız. Ortadoğu’da barış güvercini gibi kanat çırpmaya başladınız. Nil kıyılarına uçtunuz, Mısır’da “Tahrir Meydanı’nı” yaratan halkın karşısına çıktınız. Bunlar iyiydi. Ama güvercin olmak sizi kesmedi. Artık kendinizi düşünüzde “Osmanlı sultanı” olarak mı gördünüz, yoksa “Türkiye bana dar geliyor; ben Ortadoğu’ya, İslam alemine lider olacağım” kararına mı vardınız bilemiyorum, ama orada da fena çuvalladınız. Mısırlılar pek de diplomatların soğuk-nazik diline itibar etmeden “Siz kendi işinize bakın, bize karışmayın” diye uyardı. Suriye liderine ha bre akıllar verdiniz, “Sen o akılları kendine sakla, ne yapacağımıza biz kendimiz karar veririz” cevabını aldınız. Yerim kalmadı, Irak, Libya, El Fetih liderlerinden gelen benzeri mesajları aktarmayayım.
Yani siz soyunduğunuz Ortadoğu liderliğinde de boyunuzun ölçüsünü alıp çuvalladınız...
* * *
Bilonçoyu burada keseyim. Tümü değil. Fikir versin diye önemli bazı örneklerle yetindim.
“Durup dururken bu bilanço niye” diye sorabilirsiniz.
Söyleyeyim: Kibriniz artık katlanılmaz ölçülere ulaştı. Belki sabah yüzünüzü yıkarken aynada kendinize bakar ve “Tamam o gazeteci solcunun teki, zamanında Komünist Partisi üyesi filanmış zaten. Bana ve benim partime açıkça muhalif.... Ama... Ama şu söylediklerinde gerçek payı da var galiba” filan dersiniz diye yazdım...
Önerimi bir düşünün. İnanın zararlı çıkmazsınız...