Tırmık’ta Genelkurmay talimatıyla en küçük birliklerde bile okutulması buyurulduğu için satış rekorları kıran “Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman’la ilgili iki kez yazdım.
Bu üçüncüsü ve sonuncusu...
Turgut Özakman’ı tanımam. 1960 yılında üniversiteler arası bir şenlikte güney Almanya’nın Erlangen kasabasında ayaküstü bir sohbet dışında bir tanışıklığım olmadı. Orada bir devlet görevlisi miydi, yoksa üniversitede öğrenci miydi, onu bile bilmiyorum. Merak da etmedim.
Satış rekorları kıran kitabını da okumadım. (Bu vesileyle o kadar yankı uyandıran bir kitabı okumamamı ayıplayan okura da cevap olsun: Ben bir kitabı okuduğumu söylersem, ilk sayfasından son sayfasına okudum demektir. Kitaplar hakkında arka kapaktaki tanıtma yazısına gözatıp okumuş gibi ahkâm kesilmesinden oldum bittim uzak durdum. Özakman’ın kitabını bir yerlerde elime aldım, karıştırdım; atlaya zıplaya bazı bölümlerine göz attım ve bir yana bıraktım. Okumaya değer bulmadım. Tarihi belge ise değil, romansa hiç değil. İkisinin bulamacı. Ne edebiyat, ne tarihsel araştırma. Kötü bir hamaset edebiyatı(!). Nasıl kokmuş bir yemeği bir kaşık alıp bırakırsak ben de öyle yaptım. O yüzden de “okumadım” diye yazdım. Çünkü sahiden okumadım. Neyse geçelim...)
Zaten beni Özakman’ın kitabı değil, onun Devlet Tiyatroları Genel Müdürü iken, TRT adına Halit Refiğ’in, Kemal Tahir’in romanından senaryolaştırıp filme çektiği Yorgun Savaşçı filminin 12 Eylül cuntacılarının buyruğu ile yakılması tutanağında imzasının bulunması ilgilendirilordu. Bunu bir aydın için utanç kaynağı olarak gördüm. Her iki yazıda da o yüzden Turgut Özakman hakkında “Faşist darbeye direnen bir aydın değil, darbecililerin buyruğuna boyun eğen bir devlet memurudur” diye yazdım.
Turgut Özakman yakılma olayındaki “aydın suçu”nu örtbas etmek için filin negatif kopyasını kutardığını ve bununla övündüğünü ileri sürüyordu. O karanlık günlerde bu konuda yeterli açıklık yoktu ve Özakman’ın iddiası doğru mu, yanlış mı anlaşılamıyordu.
Tuhaf okur mektupları geldi. Kimileri “Ne yakılması. O dizi HBB televizyonunda oynadı. Nereden çıkarıyorsunuz yakıldığını, yok edildiğini” filan diyordu. O yıllarda siyasal göçmen olarak yurtdışında yaşadığım için bu iddianın doğru olup olmadığını da bilmiyordum. Sorup danıştıklarım da diye dokunur bilgiler veremediler.
Ama bugün o tartışmaya noktayı koyabiliriz.
Birkaç gün önce Ömer Serim’den kısa bir e-mektup aldım. TRT adına filmin yapımcılığını üstlenen Serim, sahici bir aydına yakışanı yapıyor ve tanıklığını gözünü kırpmadan bizlerle paylaşıyor.
İznini almadım ama gerçeğin herkesçe bilinmesinden yana olduğuna inanıyorum. O yüzden mektubunu noktasına virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum.
Buyrun birlikte okuyalım....
“...Sayın Engin, bu sabah internette dolaşırken sizin 29.10 2009 tarihli Yorgun Savaşçı ve Turgut Özakman'la ilgili yazınızı okudum. Biraz geçikmiş olsa da tarihi bir yanlışı düzeltmek için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Efendim, beni kaynak göstererek diyorsunuz ki; Ömer Serim'in anlattığına göre filmin negatifi saklanmış ve ses ve müzik bantları yakılmıştır... Ve bu minval üzere yazınızı devam etttiriyorsunuz. Burada Turgut Özakman'ı sözde aklayan ‘negatif kopyayı saklattırması’ ifadesi tamamen yanlıştır. “Devlet yapar, Devlet Yakar- Yorgun Savaşçı Olayı” adlı kitabımda belgeye dayanarak koyduğum yakılma tutanağını size tekrar yazıyorum.
‘Başbakanlığa,
ilgili emrin 3'üncü maddesi gereğince (Yakılarak imha emri – Ömer Serim) 17 Kasım 1983 günü TRT genel müdürlüğünde tekrar toplanılmış, filmler koruma altındaki odadan çıkartılarak filmin 2 inçlik bir pozitif (gösteri) kopyası ve senaryosu MİT Müsterşarlığı temsilcisi Timur Eralp'e 1 No'lu noter tutanağı ile teslim edilmiş. Filmin orijinal negatifleri, pozitif kopyaları, ses bantları, ve fotoğrafları ve montaj artıkları ek 2 Noter tutanağı ile heyete teslim edilmiş ve Genelkurmay :aşkanlığı matbaasında yakılarak imha edilmiştir. Sayın Engin bu tutanak bana dönemin TRT Genel Müdürü Macit Akman tarafından gösterilmiştir. Ezcümle: Turgut Özakman gerçeği tahrif ediyor. sizi ve kamoyunu yanıltıyor. Tarihe geçmiş böyle bir barbarlığın yanlış duyurulmamasını sağlamak için bu yazıyı yazdım. Saygılar...”
Bu kadar...
Yani “Çılgın Türk” Özakman sadece faşizme boyun eğmiş bir aydın (?) değil aynı zamanda 12 Eylül karanlığından yararlanarak gerçeği saklayan ve gerçek dışı iddialarla kendini aklama çabasında biri.
“Öylelerine ne denir” sorusunun cevabını artık varın siz verin.