10 Mayıs 2025

Gerçek kurguyu aştı!

Adil, barışçıl, ayrımcısız bir dünya için elimizi taşın altına koymaktan korkmamak, zira bunlar dünya boyutundaki son repliklerimiz olabilir

Babam ile ilgili beni etkileyen ilk anımı ilk okul birinci sınıfta, Buca’da yaşadım. Hastalandım ve öğretmen beni eve yolladı, annesiz ilk kez uzun mu uzun bir yolda ateşten sersemlemiş vaziyette yürürken yolda babamı gördüm, askeri cipteydi; önde asker sürüyor, o arkada. Camsız bir araç, o da beni gördü, ben bağırıyorum “Baba hastalandım beni de al” diye, refleks ile elini şapkasına götürüp askeri selamını verdi ilerledi gitti. Ben salya sümük eve vardığımda “Niye almadın” dedim, “Benzinini ödemediğim arabaya alamam” dedi.

Galiba bu benim ilk devlet terbiyem oldu, sonraları bu gezegen korumacılığına da dönüştü, neyin kimin için harcandığı, ne kadar harcandığı, tüketim meselem oldu hep. Yine aile terbiyesi ile saçımı sokağa atmam karıncalara dolanmasın diye, mecbur olmadıkça uçağa binmem, taşıt kullanmam, suya gözüm gibi bakarım, kâğıt israfı yapmam vs.

Geçen hafta yaşadığım olay bu tarafı ile de beni dehşete düşürdü, devletin har vurup harman savurması. Hiç mi terbiye görmemişler bunlar…

1 Mayıs sabahı oğlum Okmeydanı Otobüs durağında Tele1’e gitmek için telefonunda açık yol bakarken derdest edilmiş ve sivil bir otobüse bindirilmiş, hayatında ilk defa gördüğü bir grup insan ile. Tabii “Avukatım” falan demesi nafile bir çaba olmuş, hukuk mu? O da ne demek?

Allah’tan genç polisler telefonunu hemen almamışlar da birkaç yere haber verebilmiş, yoksa gece yaralarına kadar çocuğunuzun nerede olduğunu bilmeyeceksiniz, son derece ürkütücü bir durum, nerede olduğunu bilmemek…

Birlikte alındığı insanlar yakın zamanda sol bir partiden ayrılan adını duymadığı yeni bir sol partinin üyeleriymiş, biri ileri yaşına rağmen hayatında ikinci defa 1 Mayıs’a katılacakmış ki kısmet olmamış. Diğerleri daha yaşlıymış, biri eşcinselmiş (o kendisini öyle tanıttığı için belirtiyorum) birkaçı öğrenciymiş falan. Yani yasa dışı bir durum yok, eylem yok, devletin kumanyalarını yemeli miyiz yememeliyiz mi dışında tartışmalı bir durum da yok, kelepçeli olmadıkları için fazla gerilmemişler anladığım kadarı ile buldukları kumanyaları yiyip muhabbet etmişler.

Bayrampaşa Hastanesi’nde bir avukat arkadaşı tarafından görüldükten sonra içim rahat etti, adresi belli olmuştu, sonrası malum Vatan Emniyet, listelerin açıklanması, ifadeler falan derken salıverilmeleri gece 02.00’yi buldu.

Gece yarısı Vatan’da gördüğüm manzara malumunuz: Gençler yerlerde arkadaşlarını bekliyor, avukatlar köşede bekliyor, onlardan da genç polisler cep telefonlarına gömülmüş zaman geçiriyor. Gereksiz bir yorgunluk ve israf. Zaman israfı, hastane israfı, benzin israfı, kağıt, gıda her türlü gereç israfı , emek israfı, oluk oluk para israfı.

Babamın benzin için beni yolda bıraktığı yıllardan bu yana savrulduğumuz akıl almaz israf, açıklanamaz savurganlık, hesap vermeme, insanları deprem çantası gibi hapishane çantası hazırlayıp kapı kenarına koyma psikolojisine iten gidişat, cehenneme dönen vurdulu kırdılı bir ülke…

HAK HUKUK ADALET’ten bahsetmiyorum, devletin vatandaşına suçlu muamelesi yapma, devleti bir cop gibi kullanma suçundan hiç bahsetmiyorum. Hâlâ gerekçesiz içeride tutulan Gezi, Saraçhane, 1 Mayıs tutukluları, kötüye giden sağlık durumları, ailelerinin yaşadığı acı, çaresizlik, hesap merciinin olmaması bildik konular girmiyorum.

Ülke tümüyle bir şiddet sarmalına savrulmuş durumdayken, hangi kanalda hangi diziyi açsanız, hatta açmayıp fragmanına baksanız replik şu: “Sıkayım mı?”, “Sıkmazsan şerefsizsin”, dizilerde kan gövdeyi götürüyor artık.

Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya, kebapçı ustalarının etrafında dönen sıcak dostluklardan geldiğimiz nokta bu. Kırk yılda bir elinde tebeşir kara tahtaya matematik formülü yazan bir kare görünce ‘ah bir şeyler yapılmış galiba’ diyorsun hop silahlar patlıyor, intikam planları kuruluyor.

Ülkenin geldiği kurgusal olmayan noktayı gerçekten anlamak için ise gündüz kuşağını izlemek şart; ayağında şalvarı tarlada çalışan kadın bir bakıyorsun birkaç ay içinde leopar taytı, mikrofon gibi kullandığı yuvarlak sıç fırçası, sahne makyajı ile TikTok şarkıcısı oluvermiş.

İş bu kadar ile kalsa iyi, TikTok’tan tanıştığı adımın otobüs bileti yollaması ile üç çocuğunu bırakıp kaçıyor. Gündüz kuşağına başvuranların büyük bir bölümü işte bu terk edilmiş kocalardan oluşuyor, kadın giderken çocuklarını da alsa o kadar sorun olmayacak ama parasız adam üç çocukla ne yapsın, düşüyor peşine. Sunucunun ‘aile, sadakat, namus, çocuk, sevgi’ falan diye yırtınması tabii ki bir karşılık bulmuyor ıııhhh kadınlar aşk diyor başka bir şey demiyor…

Ekrana çıkan aşk olunan adamların bir bölümü hapisten çıkmış, eroin ticareti yapıyor, TikTok’tan kadın tavlıyor, biraz da onun üzerinden geçinecek. Aile kavgalarının eski gelin- kaynana-koca-görümce muhabbetinin ana argümanı ise para/altın. Kadınlar giderken götürmeyi ihmal etmiyorlar.

Evlilik cüzdanı zaten Maliye Bakanlığı tarafından veriliyor ama bu ülkedeki kadar kaba bir paragözlük (acaba sosyal devlet olunmaması, devlet güvencesi olmadan 600 yıldır başının çaresine bakmak sorunda kalmaktan mı?), tüm ilişkilerin para üzerinden avaz avaz tarif edilmesi…

Herkes herkesi dolandırırken bakıyorsun üstte başta yok, evler ahır kıvamında, ağızda diş yok, kendini ifade edecek Türkçe hiç yok, Allah en yaygın referans noktası ağızdan hiç düşmüyor ve cinsellik ...

Anadolu cinsel devrimde Küba’yı geçmiş olabilir.

Seksen hanelik köyün çoğu birbiri ile yatmış, ağzında diş kalmamış yetmişlik teyze de buna dahil.

Kırsalda dekor gerekmiyor seks için, üstelik bedava olan tek şey …

Özetle ülke liğme liğme dökülüyor, kadına şiddet, hayvana şiddet, çocuğa şiddet, trafikte şiddet, devlet gücü üzerinden şiddet.

Gerçek kurguyu bile aştı.

İnsanlık tarihinin en büyük kırılma noktalarından birini yaşıyoruz. Bizi misafir eden gezegen fiziki olarak son demlerini yaşıyor. İnsanlık programları kapanıyor. Kurtuluş için herkes görevde, sadece gücü elinde tutanlar değil.

Neredeyse her an her nefeste evrim yapmak zorunda kalırken, her vesile ile düşündürülürken, deprem ile hoplatılırken sığınacağımız tek şey micro hayatımızı macro amaca uyumlamak.

Adil, barışçıl, ayrımcısız bir dünya için elimizi taşın altına koymaktan korkmamak, zira bunlar dünya boyutundaki son repliklerimiz olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları

‘Tourist go home’ hareketi büyüyor

Turizmin kitleselleşmesi, özellikle Avrupa şehirlerinin yaşanmaz hale gelmesi ile artan tepkilere yol açarken, tepkiler artık eylemlere dönüştü. Venedik ise “Jef Bezos’a Yer Yok” diye ayakta, kaybettikleri ruh ve onurlarının peşinde

Bir mucize olsa

Zaman sanki lehimize işlemiyor, gezegenin zamanı da bizim zamanımız da giderek azalıyor. İnsanın zaman algısı bir birim zamanda neye maruz kaldığımızla da ilgili, bir birim zamana akan veri sağanağı o kadar negatif ki farkında olarak ya da olmayarak içimize işliyor

Dünyaya gelmiş olmakla var olunmuyor

Ölümden hayata, hayattan ölüme mekik dokurken varoluşun yüklediği vazifeyi anlamak gerekmez mi?

"
"