Uzundur yazmıyorum.
Yazamıyorum daha doğrusu.
Benim bildiğim gazetecilik koca bir kâbusun içinden geçiyor Türkiye'de.
Yazacaklarımın kaplayacağı web sayfasının bile başkalarının diyeceklerine perde olma ihtimalinden yazıyı da zul gördüm. Yani beni okuyacağınıza gidin tutuklananların mektuplarını, gazetesi kapananların mesajlarını okuyun istedim açıkçası.
Onlarca, yüzlerce gazeteci tutuklu...
Memleketin siyaset damarlarına anjiyo bile yapılamıyor.
FETÖ'cü, PDY'li, PKK'li, Kürt, suçlamaları yafta yafta ortalıkta uçuşuyor.
Eskiden troller Kürt gazetecileri 'Ermeni' diye etiketliyordu şimdi Ermeni gazetecileri 'Kürt' diye etiketlemeye başlamışlar.
Varsın yapsınlar.
IŞİD saldırı üstleniyor ama devlet medyası (artık havuz da kalmadı) PKK diyor ve Cumhur'un başı'nın çobanı olduğunu söylediği koyunları da, gerçeğe değil de devlet medyasına inanmayı tercih ediyor.
Ne yazık ki birçokları da içinde bulunulan duruma artık dayanamayıp, sosyal medyada kedi köpek ve yemek paylaşımları yapmayı, günlük gerçekleri ve giderek battıkları batağı görmezden gelmeyi tercih ediyor.
Yanıtları çok basit: "Ne yapayım okuyayım da öleyim mi?"
Oysa biz zaten öldük dostlar farkında değil misiniz.
Memleketin bir kısmı Türkiye'yi terk etmek isterken diğer kısmı mücadele için canını koymuş ortaya. O canın kıymetini bilmiyoruz.
Biz daha önce milyonlarca canını kaybetmiş olanlar için artık "tek can bile değerli" diye yazmıştım iki yıl önce T24'te bir 24 Nisan gününde. O yüzden her bir can için ayrı ağrıyor yüreğimiz.
Bazımız ise gözlerimizi kapatmış, kulaklarımızı tıkamış anne babası kavga eden anne-babasını görmezden gelmeye çalışan çocuk gibi duvarın köşesine çömmüş sevdiğimiz o şarkının nakaratını mırıldanıyoruz beynimizi uyuşturmak için.
Ama nafile.
'Papazı dövdürmeyecektik'
Her şey 100 yıl önce papazı dövdürdüğümüz zaman başladı bu topraklarda. Kimse ses etmedi, sonra zamanla devran döndü, imama, dedeye, hahama geldi sıra. Şimdi Kürtler için bu topraklarda hazırlanan 'soykırım' zeminini görmezden gelen daha önce soyu kırılmışlar bugünlerde unuttular bu kısır döngüyü. Unutanlar için küçük bir hatırlatma bu bir kısır döngü , "keser döner sap döner" derler ya keser her an yine Ermeni'ye gelebilir.
AB'nin derin endişesi
Son dönem en 'kıl' olduğum söz "derin endişe" oldu herhalde. Her konuda yurtdışındaki gazetecilik kurumları veya siyaset erkanları bir derin endişe içerisindeler ki sormayın. Son olarak Alman Dışişleri Bakanı Türkiye'nin AB yolundan çıkmaması gerektiğini vurgulayarak: "Kitlesel tutuklamalar ve medyaya yönelik tutumdan derin endişe duyuyoruz" dedi. Daha önce aynı sözler 'derin kaygı', 'derin üzüntü' ve sürekli olarak derinle sıfatlanan duygularla AB'nin, NATO'nun ve ABD'nin çeşitli kurumları tarafından dile getirildi.
Bir resmi söylem haline gelen bu sözlerin tercümesi aslında şöyle: "Biz bu konuda doğrudan iç işlerinize karışamadığımız gibi, yaptırım gücümüzü de burada kullanmak istemiyoruz. Zaten kendi derdimizle uğraşmaktayız ve sizle uğraşamayız. Ey Devlet, sen de durumdan faydalan birkaç sene seni görmezden geleceğiz. Ama eleştirilerimizi de sürdüreceğiz"
AB Federica Mogherini de yine 14 Kasım’da Dışişleri bakanları toplantısına girerken 'ciddi endişe'sini ifade etti ama daha önce parlamentodaki bir oturumda Türkiye ile diplomatik kanalların hep açık kalması gerektiğini yoksa memleketteki Hıristiyanlara da Kürtlere de yardım edemeyeceklerini söylemişti.
AB'nin gerçeği aslında Le Soir'a mülakat veren AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in otoriter sapmanın sadece Türkiye'de olmadığını, AB içinde Macaristan ve Polonya'nın da aynı yolda olduğunu' belirtip, AB'nin bu durumu engelleyecek gerçek bir gücü olmadığını da kabul ettiği gerçeğinde yatıyor.
Kötü Not: Bu yazıyı yazdığım Almanya'da birlikte eğitim programlarına katıldığım Murat Aksoy'u düşünüyorum, sabah gördüğüm bir tweette eşinin de işine son verildiğini öğrendim. Erdoğan'ın sosyal ölüme mahkûm ettiği ailelerin çocuklarının ahı kendisini hep sığındığı Rab'ın kapısında bulacaktır elbet. Murat, Yeni Şafak'ta çalıştığı dönemde Ermenistan'a götürdüğüm bir grupla gelme cesaretini göstermiş ve en cesur soruları sormuş bir gazeteciydi. Bugün o gruptan çok az gazeteci halen tutuklanMAmış durumda.
İyi not: Fransa mahkemesi Eutelsat'ın NuceTv için verdiği yayın durdurma kararıyla ilgili Eutelsat'ı haksız, Nuce'yi haklı buldu, dolayısı ile şirket hem durumu tazmin etmeli hem de ayını yeniden başlatmalı. Darısı Türkiye'deki kapatılan televizyonlarımıza...