16 Temmuz 2024

Onur

Onur, utanç, medenilik kavramları Batı ile özdeşleştirilmekte olduğundan, bunlar bir kenara bırakıldığında uygarlık-dışı, utanmayan, aklına gelen lafı sarf eden, kendi özel hayatını ortaya seren ve bunun için bir ara televizyonu kullanırken şimdi bilhassa daha da çoğalan vakalarla sosyal medya yollarına başvuran insanların varoluş biçimleri; eski önemli gibi duran ve modernliği yapan değerleri eskimiş sayarak "yasakaşımına" uğratıyor

19. yüzyılda, kraliyetçi olmasına rağmen, K. Marx'ın en sevdiği roman yazarı olduğu bilinen Honoré de Balzac, Fransız toplumunun içindeki toplumsal değişimi ve değerleri gündeme getirmişti. Değerlerin ve vektörlerin değişimi toplumsal üretim biçiminin kapitalizmin kurallarıyla işlemeye başlamış olduğunu ve dolayısıyla insanların duygu ve düşüncelerinin de bu ölçüde değişime uğradığını örneklerle göstermişti. "İnsanlık Komedyası" olarak adlandırdığı bu dizi; para, kâr ve ticari ilişkilerdeki kural tanımazlığa doğru giden ilişkileri olduğu kadar bu yeni durumun aile bağlarını da nasıl çürütmekte olduğunun altını çizdi.

Bu duygulardan bir tanesi de özel yaşamın ifşasıyla başlamakta olan utanç duygusunun ortadan kalkmaya başladığıydı. Orta Çağ'dan Klasik Çağ'a geçerken aristokrat kahramanlık ve nezaket değerleri değişime uğramıştı. Bunu en güzel gösteren herhalde Cervantes idi. Artık şövalye, değerleri ortadan kalkan bir varlık haline gelmişti. O bakımdan "şövalye aşkı" artık delilik timsali olarak durmaktaydı. Bu dönüşüm delilik tarihinin önemli bir göstergesi olarak ele alındı.

Kapitalizmin yeni değerleri ise Marx ve Weber tarafından analiz edildiğinde "kâr, çalışma ahlakı, emek gücünün ahlaki kullanımı, kapitalist değerlerin içine girmişti. Marx; insan ilişkilerinin, onların yaşadıkları yerlerin şartlarına göre belirlenmekte olduğunu yazdığında, değerlerin şartlarının değişimiyle birlikte insanlar arası ilişkilerin de kapitalist sosyal formasyonun içinde değerlendirildiğini belirtmekteydi. Bu, 19. yüzyıla ait yeni bir dönemdi artık ve bazı eski değerlere yer yoktu.

Hukukun belirlemeye başladığı ihtilaflar şiddet yoluyla çözülemeyecekti. Kan davası, kız kaçırma gibi hareketlere bu hukuk devleti modelinde artık yer olmayacaktı. Bu değerler modernleşmenin değerleriydi. İşini aile içinde çözmek yerine hâkim karşısında çözülmeye başlayacak miras ilişkileri gündeme gelmekteydi. Haydutluğa, kabalığa, zor kullanmaya, el koymaya, zorla çalıştırmaya yer olmadığına göre insanlar artık hukukun karşısında özgür ve eşit olmak durumundaydılar.

21. yüzyıla girdiğimizde ise değerlerin yeniden değişime uğramaya başladığını görmeye başladık. Postmodern toplumlar; hem yerel değerleri uluslararasılaştırdı hem de kapitalizmin kâr ve emek sömürüsü üzerinden geliştirdiği değerleri de emek harcamaksızın kâr hadlerini yükseltmek üzere düşünmeye ve davranmaya, döndürmeye başladı. En az enerji ile en fazla kâr sağlama şiar haline girdi. Buna göre, artık yatırım rizikosu yerine faizlerin işlediği bir yapay cennete doğru sürüklenmeye başlayan anti-üretim mekanizması devreye girdi. Eskiden işçi eylemlerinin bir parçası olan anti-üretim, üretimden kaytarmak vb. bu sefer sermayenin davranış tarzları arasında sayılmaya ve taraftar kazanmaya doğru sürüklendi.

Toplumsal değerlerin dönüşümü bu alanı şiddete doğru taşıdı. Her gün bir şiddet olayı gündeme düşmekte. Metalaşan toplumsal değerler hâlâ meta olmaya devam etmekte; ancak metalaşmanın kapitalist kurallarının zaman üzerine hesaplanan emek sömürüsü yerini boş zaman üzerinden haraç, el koyma, üstüne oturma, çökme gibi değerlere bırakmaya başladığında, bu sefer adalet mekanizmasının, hukukun ve polisin vatandaşların haklarını savunmak üzere olan görevlerinin aksamaya başladığını gösterdi. Bu sadece bir ülkede değil, her yerde kurallaşmaya başlayan bir gazete haberi olarak bizlere dönmeye doğru yöneldi.

Benzer süreci Batı'nın eski sömürge ülkeleri de yaşamaya başladı. En kötüsü de siyaset adamlarının iktidara gelip de sözlerini tersini yapmaya başlamaları oldu. Vatandaşlarının onlara karşı bir yandan inancı tükenmeye başladı diğer yandan da başka bir seçenek bulamamaktan dolayı yine aynı insanları seçmen olarak desteklemeye devam etti: Batı dünyasında ise sıklıkla vurgulamış olduğum gibi her yerdeki seçeneksizlik, aşırı sağ partileri, yeni gibi, eski sandıklarından çıkmış şekilde ortaya sermeye başladı. Büyük bir tıkanmışlık yaşamaktayız.

Onur, utanç, medenilik kavramları Batı ile özdeşleştirilmekte olduğundan, bunlar bir kenara bırakıldığında uygarlık-dışı, utanmayan, aklına gelen lafı sarf eden, kendi özel hayatını ortaya seren ve bunun için bir ara televizyonu kullanırken şimdi bilhassa daha da çoğalan vakalarla sosyal medya yollarına başvuran insanların varoluş biçimleri; eski önemli gibi duran ve modernliği yapan değerleri eskimiş sayarak "yasakaşımına" uğratıyor. İnsanlar yasakları aşan cümleleri kullanıyorlar; kavga ve küfür gündelik konuşma biçimi haline geliyor. Sertleşmeye başlayan toplumsal ilişkilerle birlikte eski onur değerlerini, Alexandre Dumas'nın (Auguste Maquet'nin de ortak kaleminden çıkan) "Monte Kristo Kontu" (1844-1846) adıyla tefrika edilen romanındaki gibi, intikam alma, saldırma ve kendi adaletini kendi verme gibi eski arkaik değerleri hortlatıyor.

Nasıl bir yere doğru gitmekteyiz, önümüzü pek göremiyoruz. O yüzden de patinaj çekip duruyoruz. Nereye kadar!

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahtapot toplumu

“Ahtapot gibisin kardeşim” dercesine topaklaşan insani ilişkilerin ideolojik, sınıfsal, etnik değerlerin üzerine kurulmadığını görmekteyiz; ama buna rağmen de yine kimlik söz konusu olduğunda kimlikleşmenin özdeşleşmesini de takip etmekten kendimizi men edemiyoruz

Açık Radyo yoksa küresel fenomenlerden nasıl haber alacağız?

Doğanın ve atmosferin haberlerini almak için bu radyoya Türkiye’de herkesin ihtiyacı vardır. Bunca ödül almış olan ve neredeyse otuzuncu yılına gelen Açık radyo, adı üstündedir: Vazgeçilemez ki “açık” kalmalıdır

Duyguların dağılımı

Şiddet sadece siyasi alanı değil her yeri sarmaya başladığından dolayı bireyselleşmeye başlayan bir psikoloji söz konusu

"
"