09 Ekim 2024 11:57
T24 Haber Merkezi
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Dem Partili milletvekilleriyle tokalaşması ve sonrasında yaptığı "Yeni bir döneme giriyoruz. Ülkemizde barışı sağlamak lazım" açıklamasına destek vererek, "Biz yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem istiyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin açıklamalarını takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan meclisteki tüm siyasi partilerin de bu yaklaşımla hareket etmesidir" dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grubu Toplantısı'nda konuştu. Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEM Parti'den "6-8 Ekim olayları muhasebesi" isterken, bunun siyasette yumuşama iklimine katkı sunacağını savundu.
Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Dün 6-8 Ekim olaylarının 10. yıl dönümüydü. Kobane bahanesiyle kışkırtılan olaylarda 2 emniyet görevlimiz şehit oldu. 35 sivil hayatını kaybetti. 761 insanımız da yaralandı. Bugün malum çevreler tarafından hala demokratik bir eylem gibi lanse edilen olaylar sonucunda çok sayıda ev, iş yeri, okul, Kuran kursu, kütüphane, kültür merkezi, müze ve yurt binası zarar gördü. Bilhassa ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtırken katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarına yapılan canilikleri, değil üzerinden 10 yıl, 100 yıl geçse de unutamayız. Şunu da biliyoruz; ciğer paresini kaybetmiş bir annenin yürek yangınını ancak adaletin tecellisi söndürebilir. 6-8 Ekim olaylarında rolü olanlar, bağımsız TÜRK mahkemeleri önünde işledikleri suçların hesabını vermiş, hak ettikleri cezalara çarptırılmışlardır. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; gerek Suriye'de yaşananlar ve gerekse de mahkeme süreci, 6-8 Ekim olaylarının nasıl bir tertip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Fakat o dönem emperyalistlerin bölgesel planlarına ortak olanlar, bu olaylarla yüzleşme cesaretini halen gösteremedi. Keza 6-8 Ekim olaylarına sırf oy uğruna şaşı bakan devrin CHP yönetimi bundan dolayı henüz nedamet getirmedi. Lafa her başladıklarında biz Türkiye partisiyiz diyenlerin, her fırsatta Türkiye'lileşme iddiasında bulunanların, ülkemizi uçurumun kenarına kadar getiren bu travmayla mutlaka hesaplaşması gerektiğine inanıyoruz. Tekrar ediyorum; Kobani olaylarının hukuki açıdan hesabı sorulmuştur, 10 yıllık gecikmeyle bile olsa. 6-8 Ekim olaylarına dair samimi bir muhasebe yapılmasını da önemsiyoruz. Böyle bir muhasebe, siyasette yumuşama iklimine katkı sunacağı da açıktır.
Biz yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem istiyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin açıklamalarını takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan meclisteki tüm siyasi partilerin de bu yaklaşımla hareket etmesidir.
7 Ekim'de İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırıların birinci yıl dönümünü geride bıraktık. Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'daki katliamlarda 50 bin kişi hayatını kaybetti. Gün geçtikçe katliamın maddi ve manevi faturası kabarıyor. Savaşın diğer ülkelere yayılma tehlikesi büyüyor. Bölgesel çatışma riski hiç olmadığı kadar yükseldi. Hemen her gün yeni bir eşiğin aşıldığı bu gerilimi çok yakından takip ediyor, devletimizin ve milletimizin güvenliği için tüm tedbirleri alıyoruz. Ülkemizi şimdiye kadar bölgesel gerilimlerden uzak tuttuk. Yangına benzin dökenlerden değil, söndürmeye çalışanlardan olduk. Aynı tutumumuzu bugün de muhafaza ediyoruz. Netanyahu ve cinayet şebekesi ham hayaller görmekte ve çok tehlikeli bir maceraya atılmaktadır. Türkiye, ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır. Nihai hedefin neresi olduğunu da çok net görebiliyoruz.
Dün, bakanlarımız kapalı oturumda bu konuyla ilgili milletvekillerimize detaylı bilgi verdi. İki bakanımız da idrak kapıları açık olanlar için fotoğrafı tüm netliğiyle ortaya koydu. Toplantı sonrası CHP Genel Başkanı'nın yaptığı açıklamaları esefle karşıladık. Tüm bölgemiz bir ateş çemberinden geçiyor. Ama bakıyorsunuz, CHP Genel Başkanı ucuz polemik peşinde koşuyor. Açıkçası Sayın Özel'den ülke güvenliğine dair meselelerde daha olgun bir tavır beklerdik. Bununla birlikte, daha düne kadar bölücü örgütün Suriye uzantısı PYD ile ilgili çok iyimser cümleler kuranlara ne yaparsak yapalım bazı gerçekleri anlatamayacağımızın bilincindeyiz. Varsın onlar hayal dünyalarında yaşamaya devam etsin, biz Türkiye'nin güvenliğinden kesinlikle taviz vermeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun, bölgemiz ve topraklarımız üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Türkiye, yayılmacı hevesleri, vatan topraklarına dikilen kem gözleri, kabaran işgalci niyetleri kursaklarda bırakacak kudrete ziyadesiyle sahiptir. Açık ve net söylüyorum: vadedilmiş topraklar hezeyanının varacağı yer büyük bir hüsran ve hezimet olacaktır. Bir yıl önce İsrail'in devlet olmak ile terör örgütü olmak arasında bir tercihle karşı karşıya olduğunu ifade etmiştim. O günden bugüne İsrail, Gazze'de son asrın en vahşi soykırımını yaparak, siyonist bir terör örgütü gibi hareket etti. Bundan hiç şüpheniz olmasın; İsrail bir siyonist terör örgütüdür.
Burada şunu da açıkça söylemek istiyorum; Gazze soykırımının faili İsrail'dir. Ama bu vahşet, Batılı ülkelerin güçlü desteğiyle işlenmektedir. Sahne önünde ateşkesten, itidalden bahsedenler, sahne arkasında İsrail'e her türlü silah, mühimmat ve istihbarat desteğini vermeye devam ediyor. Amerika da böyle Almanya da böyle, tüm batı ülkelerinde böyle. Hepsi birbiriyle aynı. Al birini vur diğerine. Hiç birbirlerinden farkı yok. Gazze Kasabı Siyonist Netanyahu'nun ABD Kongresi'ne davet edilmesi, dakikalarca ayakta alkışlanması bunun en bariz örneğidir. Tarih, o kara tabloyu asla unutmayacaktır.
Bu süreçte tarihin doğru tarafından olanlar da oldu. Soykırımın karşısında duran tüm halkları, özellikle de vicdan sahibi üniversiteli gençleri yürekten tebrik ediyorum. Onlarla her zaman birlikte yürüyeceğiz.
İsrail'in vahşi saldırılarında şehit düşen Filistinli ve Lübnanlı kardeşlerimizi rahmetle yad ediyorum, Rabb'im mekanlarını cennet eylesin diyorum. Filistin'in seçilmiş son başbakanı İsmail Heniye'ye ve kalleşçe şehit edilen Hamas'ın diğer mensuplarına Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Hamas'ın Gazze'deki destansı mücadelesinin aynı zamanda Türkiye için olduğunu iyi biliyoruz. Ülkemizde birileri Hamas'a terör örgütü iftirası atarken, biz soykırımın ilk günlerinde, hiç kimseden çekinmeden, işte bunun için 'Hamas Filistin'in Kuvai Milliyesi'dir' dedik. İlk gü nerede duruyorsak, bir yıldır aynı yerde yalpalamadan, korkmadan, ürkmeden sapasağlam duruyoruz. İlk gün vatandaşlarımızı neye karşı uyarıyorsak, bugün de aynı risklere dikkati çekiyoruz. Bir yıldır olduğu gibi bugün de biz herkes için barış, herkes için özgür Filistin diyoruz. Filistinli kardeşlerimiz için hürriyet ve adalet istiyoruz. Allah'ın izniyle, tek başımıza kalsak dahi asil duruşumuzu asla bozmayacağız. Zalimler karşısında susmayacağız. Filistinli ve Lübnanlı kardeşlerimize de buradan dayanışma mesajlarımızı gönderiyor, her zaman yanlarında olacağımızı hatırlatmak istiyorum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde, gıda, barınma ve tıbbi malzeme başta olmak üzere insani yardımlarımızı daha da artıracağız.
AK Parti'yi kurduğumuz günden itibaren, TBMM çatısı altında ülkemize ve milletimize hizmet mücadelesi veriyoruz. Türkiye'nin sorunlarını çözmek, ülkemizde ekonomiyi, demokrasiyi ve kardeşliği büyütmek için canla başla gayret sarf ediyoruz. Tarih boyunca Türk devletlerini güçlü yapan husus, bu ilkelere olan bağlılıktır. 14 Ağustos 2001'de AK Parti'yi kurarken, partimizin ismini bile bu ilkelere göre belirlerken, milletimize güvenliği, adaleti ve ekonomik kalkınmayı en üst seviyeye çıkarma sözü verdik. Elbette bizim dönemimizde de bu başlıkların hayata geçirilmesinde kimi eksiklikler, yanlışlıklar yaşanmış olabilir. Biz her zaman kendi iç muhasebemizi cesaretle yapan, nerede eksiklik varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz. Toplumun nabzını tutma, millete kulak verme noktasında da daima rakiplerimizin önündeyiz.
Son dönemde gördüğümüz cinayetler, üzülerek görüyoruz ki, milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüte düşmesine sebebiyet vermiştir. Ekonomik sıkıntılar da bu tablonun bir parçasıdır. Karşımızdaki bu fotoğrafı doğru okumak ve gereken tedbirleri almak, en başta gelen vazifemizdir. Uyguladığımız ekonomi programıyla, sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe kaydettik. İnşallah, sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net bir şekilde yansımaya başlayacaktır. Sınır güvenliğimiz noktasında, hem terör örgütleriyle mücadele hem de komşu ülkelerle ilişkiler hususunda gayet iyi bir seviyeye geldik. Toplumda güvenlik ve asayişin temini noktasında geçmişe ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla çok iyi bir yerdeyiz.
Ancak son dönemde ardı ardına gelen, bir polis memurumuzun şehit edilmesi ve genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine kadar bir dizi hadise, milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır. Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin elini kolunu sallayarak dolaşması, herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Pazartesi günü yaptığımız MYK toplantımızda bu olayları enine boyuna değerlendirdik. Milletimizin sesine kulak vererek, bu çerçevede bazı önemli adımlar atma kararı aldık. İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını güvenle sürdürebilmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız. Emniyet teşkilatımız içinde bir zaafiyet varsa neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık, yanlışlık varsa neşteri vurup Allah'ın izniyle onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun varsa gerekli müdahalede bulunacağız. Suçu önlemeden suç ve suçluyu önlemede, yargılamadan ıslah sistemimize kadar nerede boşluk varsa hal yoluna koyacağız.
Bu sorunların çözümü için bir dizi düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor. Öncelikle çok fazla suç kaydı olan kişilerin bu eğilimlerinin yargılama safhasında görülmesini ve dikkate alınmasını sağlayacağız. Bilindiği gibi mevcut durumda seri suç işleyenlere karşı açılan onlarca dava olmasına rağmen, bunlar sonuçlanmadan kayıtlarda gözükmüyor. İlk derece mahkemesi, istinaf, Yargıtay derken, bir cezanın kesinleşmesi 5 yıla, hatta 7 yıla kadar uzayabiliyor. Bu süreçte, suçlu kişi, yeni işlediği cürümlerde herhangi bir sabıka kaydı olmadığı için tutuksuz yargılanabiliyor. Özellikle suçu geçim kaynağı haline getirenler ile suçta kibirlenenelerin, sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz. Kanunların suçlu lehine işlemesi anlamına gelen bu çarpıklığı gidermek için iki adım atmayı planlıyoruz. Bunlardan ilki kurumsal düzenlemeye, ikincisi seri suç işleyen tutuklanabilmesinin kolaylaştırılmasına yöneliktir.
Yargı erkini güçlendirmek amacıyla Adalet Bakanlığı'nda kurulacak bir birim, farklı mahkemelerde örgülenen davaları, düzenlenen iddianameleri, hatta emniyet kayıtlarını toparlayarak, bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra savcılarımızın ve hakimlerimizin dikkatine sunacaktır. Gereken bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra savcıların ve hakimlerin dikkatine sunacaktır. Mesela; 5 suç kaydı olan birinin diğer davalarının bitip sabıka kaydına eklenmeden, yeni suçlar işleme eğiliminin dikkate alınarak tutuklu yargılanabilmesinin önü açılacak. Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirlenecektir. Elbette bu husus, toplum vicdanını yaralayan belirli suçlar için geçerli olacaktır.
Toplumda infiale neden olan bir diğer husus ise pratikte 5 yıldan hatta 6 yıldan az ceza alanların maalesef hiç cezaevine girmeden hayatını sürdürebilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için yine belirli suçlarda infaz hükümlerinin ancak mesela, alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Örneğin; 3 yıl ceza almış bir kişi, yaklaşık 3,5 ay cezaevinde serbest kalmasıyla neticelenecek hükümlerden yararlanamayacak. Böylece suç işlemeye teşebbüs edecek kişilerin her halükarda cezaevine gireceğini bilerek, kendini kontrol etmesi sağlanacak ve pervasızca etrafa saldırmasının önüne geçilecektir.
Adalet Bakanlığı ve Meclis grubumuzdan, çerçevesini ifade ettiğim bu düzenlemelerin teknik çalışmalarını, Cumhur ittifakındaki ortaklarımızla da istişare ederek, süratle sonuçlandırmalarını bekliyorum.
Burada artık iyice kontrolden çıkan bir riske de dikkat çekmek istiyorum. Medya organlarımız son dönemde reyting uğruna son derece yanlış bir yayın politikası izlemeye başladı. İfade tutanaklarından polis kayıtlarına, kaynağı belirsiz iddialardan önü sonu belli olmayan videolara kadar her türlü bilgi, belge ekranlarda çarşaf çarşaf yayınlanıyor, haber ve tartışma programlarının saatlerce konusu oluyor. Habercilik adına, mağdurlar tekrar mağdur ediliyor. Cinayet vakaları, ailelerin özellikle televizyon izlediği saatlerde detaylıca anlatılıyor. Bu tür olaylarda meselenin sosyal öğrenme boyutu ne yazık ki, göz ardı ediliyor. Bunu kabul etmemiz, buna rıza göstermemiz söz konusu olamaz. Basınımız ve medyamız elbette özgür olmalıdır. Ama bu toplumsal olaylarda sorumlu yayın yapmaya mani değildir. RTÜK, bu konuları daha hassas takip etmelidir. Yargı organlarımızın bağımsız, tarafsız ve objektif faaliyet yürütmesinin yanı sıra, toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi için bugüne kadar hiçbir fedakarlıktan kaçmadık, hatta her türlü desteği sağladık. Teknolojiyle beraber ortaya çıkan yeni sınamalar karşısında, mülkün temeli olan adaletin tesisi en öncelikli meselemizdir. Toplumun adaletle ilgili kaygılarını gidermek, boynumuzun borcudur. Aksi takdirde milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Adalet hizmetlerinin iyileştirmesi noktasında 22 yılda yaptığımız onca reforma, onca başarımıza, onca emeğimize kendini bilmezlerin gölge düşürmesine eyvallah etmeyeceğiz. Yapacağımız bu düzenlemelere muhalefetin de destek vereceğini ümit ediyorum.
Biz, uzlaşı için, Türkiye'nin meselelerini beraberce çözmek için el uzattıkça maalesef muhalefet eski kutuplaştırma siyasetinde ısrarcı davranıyor. Muhalefetin kodlarına kadar işlemiş bu çarpık bakış açısının değişmesi, en büyük temennimizdir. Kadına şiddet meselesi, bunun en çarpıcı örneğidir. Kadın politikalarında her zaman en ideali, en iyiyi, ülkemiz, milletimiz ve kadınlarımız için en hayırlı olanı hayata geçirmeye çalıştık. Destek mekanizmalarından reform paketlerine, kadının ekonomik ve sosyal statüsünü güçlendirmenin gayretinde olduk. Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur. Kadının statüsünün güçlendirilmesinde elimize su dökecek kimse de yoktur. Kadına şiddetle mücadele noktasında ülkemize çağ atlatan kadro yine biziz. Ülkemizdeki imtiyazlı azınlık bilmese de başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımız, bizim mücadelemizi gayet iyi biliyor. Aynı şekilde kılık kıyafetinden dolayı işinden atılan, çok sevdiği mesleğiyle inancı arasında tercih yapmaya zorlanan kadın doktorlar, hakimler, öğretmenler, bürokratlar, akademisyenler ve daha nicesi, bizim kadınlar konusundaki hassasiyetimizi gayet iyi biliyor. Evlatlarını askeri lojmanlarda ziyaret edemeyen analar, kardeşlerinin yemin törenini katılamayan ablalar, bizim hak ve özgürlük konusunda neler yaptığımızı gayet iyi biliyor. Bu Meclis çatısı altında, sırf başındaki örtüden dolayı siyasi parti genel başkanları tarafından 'had bildirilen' kadın siyasetçiler, Türkiye'yi nereden nereye getirdiğimizi gayet iyi biliyor.
Kimse kusura bakmasın ama AK Parti'ye 'kadınları eşit görmüyor' iftirası atmak, CHP Genel Başkanı'nın hakkı da haddi de değildir. Hatırlayın; biz kadınların eğitim ve çalışma haklarının önündeki engelleri kaldırırken, CHP yasakların devamı için tam kadro AYM'ye koşuyordu. Kılık kıyafet özgürlüğünün iptali için mahkeme kapısında nöbet tutanlar, başörtüsüne bir metrekarelik bez parçası diyerek tahkir edenler de yine CHP yönetimiydi. Eski yönetimin bir dönem ayyuka çıkan, afedersiniz taciz, tecavüz iddialarını nasıl örtbas ettiğini de gayet net hatırlıyoruz. CHP Genel Başkanı Sayın Özel, kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa önce kendi tarihini okusun, kendi tarihiyle bir yüzleşsin. Sonra da yüreği yetiyorsa çıkıp AK Parti'yi eleştirmeye kalksın. Burada bir çelişkiyi, daha doğru bir ifadeyle büyük bir paradoksu dikkatinize getirmek istiyorum. Sayın Özel, bir taraftan kadına şiddetin engellenmesinden bahsederken, diğer taraftan da alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Sayın Özel belki bilmiyor olabilir, fakat bir aşağılama ifadesi olarak kullandığı 'kahvedeki vatandaşlarımız' şu hakikati çok iyi bilir; tüm dünyada kadına ve çocuğa şiddetin en önemli sebeplerinden biri içki tüketimi, alkol bağımlılığıdır. Ülkemizde de geçen sene kadına şiddet uygulayan müptezellerin 3'te biri ya alkol ya da madde bağımlısıydı. Kadını, çocuğu ve aileyi mahveden, evdeki şiddetin sebeplerinin en başında yine alkol geliyor. Yani, alkol kullanımıyla mücadele, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. CHP Genel Başkanı Sayın Özel'e şunu tavsiye ediyorum; şayet kadına yönelik şiddetle mücadeleye kendi tabirinle gerçekten iki elin havada katkı sunmak istiyorsan, öncelikle rakı reklamı yapmaktan vazgeç, sonra da gel hükümetimizin mücadelesine destek ol."
Özgür Özel, "rakı" açıklamasında ne demişti?17 Eylül'de Balıkesir'in Marmara ilçesinde, Marmara Adalar Belediyesi hizmet binası önünde toplanan vatandaşlara hitap eden CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP iktidarında bir litre rakının 140 TL olacağını söylemişti. Özel, konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: "Cumhuriyet Halk Partisi gelince bir dönem değil, bir dönemde yarısı zor olur ama 10 yılın sonunda Türkiye hem Avrupa Birliği'ne girecek hem oradaki ülkeler kadar güçlenecek. 10 yıl sonra şöyle hesap edin; maaş bugünkü maaş gibi olsun, masraflardan bir sıfır atın. Yani ulaşım 500 lira değil 50 lira, dana kıyma 55, kuzu pirzola 70 lira, bir litre rakı 140 lira. Hesap böyle. Buna bir şey söyleyeceğim; cümlenin sonunda diye alkış oldu değil mi, rakıyı duyunca olmadı yani? Demesinler 'Adalılar bir tek rakıyı alkışlıyor' diye. Ya da fiyatlar değişmedi, fiyatlardan sıfır atmadım. Dana kıyma yine 550-600 lira ama en düşük emekli maaşı 12 bin 500 lira değil, 125 bin lira. Düşünebiliyor musunuz?" |
© Tüm hakları saklıdır.