22 Ocak 2015

O gün anlattığınız evde ve sokakta farklı olmalar hâlâ aklımda Hrant Dink, o gün anlattığınız ağaçlar...

Sesim; kendim ve ötekiler adına biraz daha gür çıkıyor artık sevgili Dink

Yıl 2001 olmalı... Hrant Dink, Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar programının konuğu olarak üniversitemize gelmişti.

O yıllarda, sevgili Leyla Neyzi’nin sözlü tarih* derslerine katılıyordum. 80 kuşağı üzerine yaptığımız görüşmeler sonunda kolektif bir anlatı oluşmuştu. Bu proje için yazdığım minik makaleyi** hâlâ saklıyorum. İçinde Hrant Dink’i buldum; şu satırları yazmışım:

Varlık vergisi hakkında bizleri bilgilendirmek için üniversitemize gelen Hrant Dink’in AGOS isimli Ermeni gazetesinin yazı işleri müdürü olduğunu öğreniyorum. Anlattıklarını dikkatle dinliyorum. Sokakta ve evde farklı davranmak zorunda olan insanlardan bahsediyor. O küçük kızın, annesinin sözleri üzerine, boynundaki haçı elbisesinin içine soktuğu anı düşünüyorum; ve bunu neden sokağa çıkarken yapmak zorunda olduğunu anlayamadığını... Kafası karışık, dalgın gözlerle uzaklaşmasını... Peki, o an ben ne yapıyordum acaba? Küçük kızın farkındalığının benden epey fazla olduğunu düşünüyorum.*** Günlük yaşantıyla kamusal alan arasındaki kopukluk göz önünde bulundurulduğunda, örneğin arkadaşlarının kendisine nüfus cüzdanındaki adıyla hitap etmemeleri...

Sorulan tek bir soruyu hatırlıyorum. Çocuğunun bir Türk’le evlenmesini nasıl karşılayacağı üzerineydi... Ufak bir sessizlikten sonra tercih etmeyeceğine dair konuşmuştu. İncecik... Nedenlerini sıralayarak...

Ne acı ki, o nedenleri sıralamak zorunda bırakılıyoruz. Hesap sorarcasına bakıyorlar bazen ve o zaman, hiç geçmiyor, evet...

Hrant Dink gideli epey olmuş. Sesim; kendim ve ötekiler adına biraz daha gür çıkıyor artık sevgili Dink. Sanki size bunu yazınca, günah çıkarır gibi oluyorum, kötülüklerini sanki süngerle emdiklerimin...

Deneyimlerim başka türlüydü. Şimdilerde sanki tüm resim tamamlanıyor ve bu canımı acıtıyor. Siz bir ilham vericisiniz. Hem o gün anlattığınız ağaçlar da hâlâ aklımda benim... 


 

* Sözlü tarih 1960’lı yıllarda bireylerin yaşam öyküsü anlatılarının kaydedilmesiyle kendini belli etmeye başlıyor. (Her birimizin hikâyesi çok değerli ve biricik...)

** On yedi sayfa yazmışım! Minikliği ilkliğinden mi geliyor acaba? Yoksa, işlerimi küçümsemeye olan meylimden mi? Belki de “olmuşluk-yetmişlik” artık her ne ise, ölçüsü yıllar olarak verili iken ihmalkâr davranmayıp bunu içime fena halde sokuşturmuş olmalıyım.

*** Deneyimi çok önemsiyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

Mad Pride ya da ‘Delilerin’ Onur Yürüyüşü

Mad Pride’ın amacı stigma ile mücadele etmek, ‘delilerin’ haklarını savunmak, çeşitli politikalara etki etmek, beraberce güçlenmek, bazen biraz eğlenmek ve misal ‘psikopat’, ‘manyak’, ‘şizo’, ‘deli misin nesin’ demeden önce bir kez daha düşünmeyi hatırlatmak

LGBTİQA+ hakları insan haklarıdır!

Kendimiz dışındaki insanların var oluşlarını öldürmeye yeltenmekle övün(e)memeliyiz, bundan olsa olsa utanç duyulur.